Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1983/215
K: 1983/358
T: 24.10.1983
DAVA : Hırsızlıktan sanık Mehmet'in hükümlülüğüne dair Şarköy Sulh Ceza Mahkemesi'nden verilen 5.10.1982 gün ve 374-339 sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 22.3.1983 gün ve 31-79 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş koşuluda yerine getirilmiş olduğundan dosya C.Başsavcılığı'nın hükmün onanması istemini bildiren 13.5.1983 gün ve 6/5149 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Hırsızlık ve saldırgan sarhoşluk suçlarından sanık Mehmet'in :
a - Hırsızlık suçundan TCK.nun 491/3, 522 ve 59. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün süreyle hapsine ve 647 Sayılı Yasa'nın 4/1. maddesi uyarınca hapis cezasının günlüğü 100 liradan para cezasına çevrilerek 10.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, ceza süresi kadar genel güvenlik gözetimi altında bulundurulmasına,
b - Saldırgan Sarhoşluk Suçu'ndan : TCK.nun 572, 59 ve 647 sayılı yasanın 4/1. maddesi uyarınca 2500 lira hafif para cezası ile cezalandırılmasına dair Şarköy Sulh ceza Mahkemesi'nden verilen hükmü, sanık vekilinin temyizi üzerine inceleyen özel daire :
"Dosya kapsamına, toplanan delillere gerekçe ve takdire göre sanığın sarhoşluk suçuna yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden bu suçtan kurulmuş olan hükmün onanmasına,
Sanığın hırsızlıkla ilgili temyizine gelince;
1 - Fazla miktarda alkol almış bir halde müştekinin dükkanına giren sanığın baktığı çakmaklardan bir tanesini beğenerek 1000 liraya satın aldığı ancak sarhoşluğu nedeniyle dükkanı terketmeyerek orada bulunanlarla kavga etmesi üzerine bekçilerin sanığı alıp karakola götürdükleri, üzerinin aranmasında suça konu olan çakmağın çıktığı anlaşılmasına ve olayın akışına göre kaç çakmak aldığını farketmeyecek derecede sarhoş olan ve bu nedenle de satın aldığı çakmağı cebine koyduktan sonra unutarak ve yanılarak 2. bir çakmağı da alma olasılığı bulunduğu mağdurun duruşmadaki açıklamaları ile doğrulanan sanığın çakmağı hırsızlık kastı ile bilerek aldığını sübuta erdiren kesin deliller gösterilip tartışılmadan hükümlülük kararı verilmesi,
2 - Kabule göre de; iradesi ile dükkanı terketmemiş olan sanığın eyleminin tam teşebbüs derecesinde kaldığının düşünülmesi" gerekçesiyle 1. bozma nedeninde oybirliği 2. bozma nedeninde Başkan N.Şeşen ve Üye S.Selçuk'un "Aşırı derecede sarhoş olması nedeniyle yaptığı icapsız hareketlerden rahatsız olan mağdurun (Dükkan sahibinin) şikayeti üzerine bekçiler tarafından alınarak karakola götürülen sanığın sarhoşluk suçundan dolayı hakkında işlem yapılırken üzeri arandığında hırsızlık suçunun maddi konusu olan çakmak bulunmuştur. Böylece çalıntı mal mağdurun bu yolda bir ihbarı olmadan ve sanığın tam anlamı ile zilyetliği ve egemenliğine geçtikten sonra bir başka suç nedeniyle üzeri aranırken ele geçirilmiş olması karşısında bu suçun tamamlanmadığının kabulü gerekir" karşı oyu ve oyçokluğu ile bozulmasına karar vermiş,
Dosyanın gönderildiği Yerel Mahkeme; saldırgan sarhoşluk suçundan verilen hükmün onanması nedeniyle yeniden bu suçtan hüküm kurulmasına yer olmadığına hırsızlık suçunda ise; sarhoş sanığın isnat kabiliyeti (Cezai ehliyeti) açısından kasıt veya taksir halinin önem arzetmediğini, meydana gelen sonucun yasada cezalandırılmış olmasının yeterli olduğunu ve çakmağı çalan sanığın suç teşkil eden eyleminin tamamlanmış bulunduğunu ifade ile direnmeye karar vermiştir.
İncelenen dosyaya, toplanan delillere ve oluşa göre;
Olay günü gecesi saat 23.00 sıralarında aşırı alkollü olduğu halde müşteki Hakan'ın dükkanına gelen sanık Mehmet'in müştekiden bir paket sigara satın aldığı ve ondan sigarasını yakmasını istediği, müştekinin de kendi çakmağı ile sanığın sigarasını yaktıktan sonra sanığın (bu çakmağı bana sat) diyerek müşteki ile anlaşıp sonra sanığın (bu çakmağı sat) diyerek müşteki ile anlaşıp ondan (1000 lira) bedelle bir çakmak satın aldığı bu arada sanığın dükkandan ayrılmayıp orada aşırı sarhoşluğunun etkisi altında ileri-geri konuştuğu, eline bir kül tablası alarak müştekiye (bunu çalıştır sana 130 bin lira verdim..) diye sözler söylediği ve ne iş yaptığı sorusuna (Trafik Kanunlarına göre ben Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden doktor oldum) gibi sözler sarfettiği, orada tamir için masa üzerinde duran çakmakları da karıştırdığı, dışarı çıkarılmak istendiğinde direnmesi üzerine tanık Mustafa tarafından iteklendiğinde oradaki Coco Cola kasalarının üzerine düşüp hafif şekilde yaralandığı, dükkan sahibi müştekinin haberi üzerine olay yerine gelen emniyet gece bekçilerinin sanığı karakola götürdükleri burada üstü arandığında satın aldığı çakmak dışında ayrıca 700 lira kıymetinde bir çakmak daha çıktığı ve bu çakmağı tanık ve müştekinin farkına varmadığı bir sırada sanığın cebine atmış olabileceği, esasen bu çakmağın da dükkana tamir için bırakılanlardan olduğu, sanığın savunmalarında olay gecesini hiç hatırlamadığı sabaha karşı karakolda kendine geldiği, doktor raporuna göre aşırı derecede alkollü olup şuur ve hareketlerinin yerinde olmadığının bildirildiği görülmüştür.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık iki konuda oluşmaktadır.
1 - Suçun manevi unsurunu oluşturan kusurluluk halinin, ihtiyarı isteyerek sarhoşluk halinde işlenen suçlarda da aranıp aranmayacağı aranacaksa suçun oluşup oluşmadığı
2 - Sanığın suç teşkil ettiği kabul edilen eyleminin tamamlanıp tamamlanmadığı,
2. sorun 1. soruna bağlı olmakla önce 1. sorun üzerinde durulduğunda;
Ceza hukukunda ilke iradiliktir. Bu itibarla iradi olmayan bir fiil hukuka aykırı olsa da suç teşkil etmez. Suçun bu niteliğine öğretide manevi unsur denilmektedir. Suçta manevi unsurun aranması ve bu unsur bulunmadıkça bir fiilin suç olmayacağının kabul edilmesi uygarlık aleminde büyük bir aşamayı oluşturmaktadır. Bugünkü anlamda bir kimsenin cezalandırılması için tipe uygun ve hukuka aykırı hareket edilebilmesi, onun hareketi hakkında bir değer hükmü verilebilmesi de aranmaktadır.
Ancak suçta manevi unsurun varlığından sözedilmek için failin kusurlu bir şekilde hareket etmeye ehil olması hareketin ona isnad edilebilmesi için gerekli kişisel niteliklerin bulunması gerekir. Kusurlu şekilde hareket etmeye ehil olmayan bir kişi, kusurlu hareket edemez. Bu itibarla manevi unsur iki kısma ayrılmakta bunlardan 1. failin kusurlu bir şekilde hareket etmeye ehil olması 2.'si ise somut olayda kusurlu hareket etmiş bulunmasıdır. Bunlardan 1.sine isnad yeteneği, 2.'sine kusurluluk denilmektedir. (Dönmezer Erman Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku - Genel Hükümler Cilt 11, S.117)
İsnad yeteneğini, bir failin bir kimsenin üstüne atılabilmesi, ona yüklenebilmesi için failde bulunması gereken niteliklerin tümü, bir başka deyişle anlayabilme ve isteyebilme gücü olarak tanımlamak mümkündür. Bu unsur, fiilin unsurunu değil, failin kişisel niteliklerini ilgilendirir bir kavram olduğu ve adeta fiilin unsurunu teşkil eden kusurluluğun ön şartını oluşturduğu görülmektedir. Bu anlayabilme ve isteyebilme gücü belirli çevrede ve belirli zamanda geçerli olan sosyal değerlere göre belirlenmektedir. Günümüzde yaygın olan sosyal değerlere göre zihni melekeleri sağlam veya fizyolojik bakımdan tamamıyla gelişmiş kimselerin bu yeteneğe sahip oldukları kabul olunmakta akıl hastaları, küçükler sağır dilsizlerin isnad yeteneğine ya hiç, ya da kısmen sahip bulunmadıkları ifade olunmaktadır. İsnad yeteneğini etkileyen sebepler arasında sarhoşluk hali de incelenmektedir.
Sarhoşluk konusunda çeşitli kanunların kabul ettikleri sistemler iki ana grupta oluşmakta, bunlardan 1. gruba dahil olanlar sarhoşluk halinden hiç bahsetmemekte, konuyu genel hükümlere bırakmakta 2. grubu oluşturan kanunlar ki kanunumuzda bu gruba girmektedir, bazı düzenlemeler getirmektedir.
Kanunumuz, bu konuda kaynak yasadan ayrılarak ve daha çok 1931 İtalyan Ceza Kanunu'nun sistemine yaklaşarak 48. maddesinin 2. fıkrasında "ihtiyari sarhoşluk veya ihtiyari ile kullanılan uyuşturucu madde tesiriyle işlenen fiilin bu madde (m. 48/1) hükmünden hariçtir" hükmünü koymuştur. Bu hüküm karşısında sarhoşluk, sebebine göre; 1 - Arızi veya istemeyerek sarhoşluk, 2 - İhtiyari yahut isteyerek sarhoşluk olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
İhtiyari veya isteyerek sarhoşluk ya da uyuşturucu madde kullanma çeşitli şekillerde olabilir.
Bunlardan 1.si kasten sarhoşluk (veya uyuşturucu madde kullanma) halidir ki; fail hem alkollü içkiyi (veya uyuşturucu maddeyi) kullanmayı, hem de bunun sonucunda sarhoş olmayı ister. Bir başka ifade ile failin iradesi hem sebebi (içki içmek) hemde neticeyi (sarhoş olmayı) kapsar.
2. çeşit isteyerek sarhoşluk ise taksirli sarhoşluktur. Bu halde fail içki içmeyi veya uyuşturucu madde kullanmayı ister, ancak bünyesinin dayanabileceğini düşünerek bunun sonucunda sarhoş olmayı istemez. Iradesi sebebe ilişkin olmakla beraber, sonucu kapsamına almamaktadır.
3. tür sarhoşluk ise tasarlanmış sarhoşluk olarak ifade olunmaktadır. Bu tür sarhoşlukta fail sarhoş olmadan önce belirli bir suçu işlemeye karar verip suçu daha rahatça işlemek için ya da kendisine özür sağlamak amacıyla sarhoş olur ve kararlaştırdığı suçu işler.
Tasarlanmış suçta, actiones libarae in causa (sebebinde serbest olan hareketler) hükümleri uygulanacağından bu konuda bir uyuşmazlık çıkmamaktadır ise isteyerek sarhoşluğun diğer iki halinde isnad yeteneğinin ne suretle ve hangi sebebe dayanılarak kabul edileceği öğretide fikir ayrılıklarına yol açmaktadır.
Kanunumuz anlayabilme ve isteyebilme yeteneği olarak yukarıda açıklanan bir hukuki esası benimsemiş ve isnad yeteneğini de bu temele dayandırmıştır. Şu halde 48. maddenin son fıkrasını, irade serbestliğine ve ahlaki - manevi sorumluluk prensibine getirilen bir istisna olarak değil, isnad yeteneği hakkında kanuni görünüşün uygulama şekli olarak anlamak lazımdır.
İsteyerek sarhoş olan kimsenin niçin cezalandırıldığı bu suretle açıklanmakta, ancak hangi sıfatla cezalandırılacağı hususunda farklı teoriler ileri sürülmektedir. Manevi unsur, sadece isnad yeteneğini değil, kusurluluğu da kapsamına almaktadır. Oysa 48. madde 2. fıkrası isnad yeteneği problemini çözümlemekte kusurluluk konusunda bir hüküm getirmektedir. Böyle olunca isteyerek sarhoş olanın kusurluluk derecesini araştırmak, kasıtlı mı, taksirle mi hatta kastın aşılması haliyle mi hareket eylediğine bakmak ve ona göre sorumluluğunu belirlemek gerekir. 48. madde 2. fıkrası böyle bir yorumu engeller hüküm ihtiva etmemektedir. (Dönmezer-Erman a.g.e. Sahife 239) Nitemik Yargıtay uygulamalarında da isteyerek tam sarhoşluğun failde kasdın oluşuna etkide bulunmayacağını kabul ederek bu durum da olan faili kasıtlı suçlardan sorumlu tutmuştur. (1. CD. 19.2.1955 gün, 222-75) Görülüyor ki failin kasten veya taksirle cezalandırılması için sarhoşluğun kasıtlı veya taksirli olması önemli değildir. Sarhoşken yapılan hareketin kasıtlı veya taksirli olup olmadığı araştırılmalıdır.
Gerçekten sarhoş olmayıp da isnad yeteneğini tam olarak haiz olan kişinin kusurluluğu araştırılıp sorumluluğu kastına veya taksirine yahut kastının aşılmasına dayandırıldığı halde, kanunen isnad yeteneğinde bir değişme olmadığı açıklanan sarhoş hakkında aynı araştırmanın yapılmaması ve kendisinin daima kasıtla yahut daima taksirle hareket etmiş sayılması mantıksız olur. Bundan başka kusurluluk hakkında bir araştırma yapılacaksa bunu hareketle ilgisi olmayan bir zamana yani sarhoşluğun sebebine götürmekte doğru değildir. Araştırılması gereken, inceleme konusu yapılacak olan, hareketin hangi kusurluluk şekli altında işlendiğini tesbit etmekten ibarettir ve hareketin dışında kalan sarhoşluğun kasıtlı veya taksirli olması ile bu kısım arasında bağlantı yoktur. 48. maddenin 2. fıkrası, isnad yeteneği problemini bu suretle halletmekte kusurluluk sorunu ile uğraşmadığına göre bunun genel hükümlere göre tesbitini yapmak kanuna aykırı olmak şöyle dursun, uygun olur ve bu şekilde yorumla kanun ihmal edilmemiş olur.
İsteyerek tam sarhoşluk hali hakkında belirlenen bu görüş isteyerek kısmi sarhoşluk halinde de aynen geçerlidir.
Özetlemek gerekirse ihtiyari - isteyerek - Sarhoşluk söz konusu olduğunda, sarhoşluğun yoğunluğu önemli değildir ve herhalde isnad yeteneği tam olarak vardır. Ancak kusurluluk derecesi değişebilir. Örneğin sarhoş olan bir kimse kavgaya tutuşup ta hasmını öldürmek istediği zaman kastla sadece yaralamak istediği zaman ölüm meydana gelmişse kasdın aşılmasıyla, sarhoşken araç kullanıp taksirle birini öldürdüğü zaman taksirle hareket etmiş sayılır ve ona göre cezalandırılır.
Tüm bu açıklamalar gözönünde tutulup; fazla miktarda alkol almış bir halde müştekinin dükkanına giren sanığı, müştekiden sigara satın alıp bunu müştekiye yaktırdığında çakmağı beğenip pazarlık yaparak 1000 liraya satın aldığı ancak sarhoşluğun etkisiyle dükkanı terketmeyip orada bulunanlarla kavga etmesi üzerine, olay yerinden geçen bekçilerin sanığı alıp karakola götürdükleri üzerinin aranmasında suça konu çakmağın çıktığı anlaşılmasına ve olayın baştan itibaren cereyan eden durumuna göre kaç çakmak ve olayın baştan itibaren cereyan eden durumuna göre kaç çakmak satın aldığını farkedemeyecek derecede sarhoş olan sanığın meydana gelen kargaşa ya da bekçilerin olay yerine gelişinde satın aldığı çakmağı alması mümkün bulunduğuna, mağdurun başlangıçta bu suçtan herhangi bir şikayeti olmadığına, çakmağı çalma durumu mevcut olsaydı aramanın yapıldığı karakola kadar aradan geçen zaman zarfında onu atması mümkün bulunduğuna, müştekinin duruşmada sanığın hırsızlık suçunu işlemiş olacağına ihtimal veremeyeceği hususundaki açıklamasına sabıkasız olup-İş güç sahibi olan sanığın satın aldığı bir çakmak mevcut iken ikincisini çalmasını gerektirir bir sebep ya da amaç olamayacağına göre, sanıkta hırsızlık suçunun kastı oluşmamıştır.
Varılan bu sonuçta suç olmadığı kabul olunduğuna göre eylemin tamamlanıp tamamlanmadığını tartışmakta hukuki bir yarar bulunmamaktadır.
Bu itibarla sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine 12.9.1983 gününde üçte iki yasal çoğunluk sağlanamadığından 24.10.1983 gününde yapılan 2. müzakerede iki onamaya karşı 26 oyla ve oyçokluğuyla 24.10.1983 gününde karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini