 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
8. Ceza Dairesi
E: 1983/1
K: 1983/43
T: 11.01.1983
DAVA : Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde Türk Ulusu adına hüküm vermeye yetkili bağımsız mahkemelerin uygulamakla yükümlü oldukları yasa kuralları dahi gücünü Anayasa'dan almaktadır. Bu nedenle yargının yasa önünde eşitlik ilkesi doğrultusunda ve salt hukuk açısından vereceği hükümlerde bu kurallara bağlı kalacağında kuşku yoktur.
T.C. Anayasa'sının 90. maddesi hükmüne göre usulünce yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar yasa hükmünde sayılırlar ve bunlara karşı Anayasa'ya aykırı oldukları iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Türkiye Cumhuriyeti, uçakların yasa dışı yollarla elegeçirilmesinin önlenmesi hakkında LA HAYE sözleşmesinin yanlarından biri olup, 16.12.1970 tarihli bu sözleşmenin yanlarından birisidir. Bu sözleşmenin ikinci maddesinde aynen (her Akit Devlet suçu şiddetli cezalarla cezalandırmayı taahhüt eder) hükmünü taşımaktadır. Uluslararası anlaşmalarla ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığın örneği verilmek suretiyle, bu sözleşme hükmü, TCY.'nın 2. kitabının 7. Bab'ının 2. faslında 384. madde olarak 28.9.1971 tarihinde kabul edilip 3.10.1971 tarihinde yürürlüğe giren 1490 sayılı Yasa ile yer almış bulunmaktadır. Bu maddenin gerekçesinde aynen (milli ve milletlerarası hava ulaştırmasının aracı olan uçakların günümüzdde uluştığı nitelikler nazarı itibare alınacak olursa bunlarla işlenen suçların ayrı bir kategoride öngörülmesi gerekmektedir. Gayet hassas ve o oranda kolaylıkla etkilenebilir bir hale gelen uçaklar, her yıl artan bir sayıda kaçırılmaya başlanmıştır. Uçak kaçırılmaları bugünkü haliyle hava uluştırmasından yararlananların güvenliklerini tehlikeye sokmaktadır. Günümüzde gerek milli, gerek milletlerarası havayollarından istifade etmek isteyen kimseler, kendilerinin hiçbir şekilde karışmadıkları ve bilmedikleri amaçlarla işlenen suçlar sonunda, gidecekleri yerlere varamamakta veya hiç tahmin etmedikleri büyük tehlilekelerle karşılaşmaktadırlar. Hava ulaştırmasının güvenliğini bozan, bu ulaştırmadan yararlananları zarar ve tehlikeye sokan ve nihayet devletlerarasındaki ilişkiler dahi etkilemek istidadını gösteren uçak kaçırma olaylarının önlenmesi mevzuatımızdaki boşluğun doldurulması uygun görülmüş ve bu sebeple, sözkonusu maddenin 3. 4. ve 5. bentleri sevkedilmiştir. Bu suretle uçak kaçırma veya gitmekte olduğu yerden başka bir yere uçağın sevkettirilmesi veya suçlu tarafından bizzat sevkedilmesi filleri ile yerde bulunan bir uçağın tahrip veya imhası yahut hareketine mani olacak derecede bozulması veya zarar verilmesi, müstakil bir suç haline getirilmiştir. Bu fillerin mahiyeti, işleniş şekilleri ve sebebiyet verdiği bütün tehlike gözönünde tutularak, teşebbüs hali ile fiilin tamamlanması hali arasında bir fark gözetilmemiştir. Fail ister nakıs, ister tam teşebbüs halinde kalsın, uçak kaçırma suçunun faili hakkında maddede yazılı ceza hükmedilecektir) denilmektedir.
Görülüyor ki TCK.'nin 384. maddesi düzenlenirken HA HAYE sözleşmesinin 1. maddesindeki tanımlama doğrultusunda eyeleme, adi suçlar arasında sayılmak ve (devletlerarasındaki ilişkilerin etkilenmesi) olasılığı da vurgulanmak suretiyle siyasal nitelik verilmesine özen gösterilmiştir. Bu suretle TOKYO ve MONTREAL sözleşmelerinin hükümlerine de uyum sağlamış olmaktadır.
Siyasal suç konusunda TCK.'nda bir tanımlama yapılmamış olmakla beraber, 15.100.1970 günü S.S.C.B'den Türkiye'ye kaçırılmış olan uçak olayı ile ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 8.3.1971 gün ve esas 1970 /490, karar 1971/55 sayılı ilamında yanen: "......" hükmüne varılmıştır.
Doktrinide de tarşıtmalı olan siyasi suç kavramında Yargıtay C.G.K.'nun çözüm sayılabilecek bu görüşü Dairemizce de benimsenmektedir. Kaldı ki, bu kararın verilmesine neden olan olay tarihinde LA HAYE sözleşmesi ve TCK.'nun 384. maddesi de yürürlükte değildir.
Bu açıklamalara ve Türkiye Cumhuriyeti ile S.S.C.B.'nin Devletler Genel Hukuku ilkeleri doğrultusunda birbirlerini, ayrı rejimde olmalarına rağmen tanıyan iki devlet bulunmalarına göre, uçak kaçırma suçunun ve buna bağlı olarak uçak içerisinde işlenen suçların sanıklarının gösterdikleri nedenleri S.S.C.B.'deki rejimden kaçmalarının gerekçesi ve sonuç olarak siyasi suç saymaya yasa ve hukuk açısından olanak yoktur. Mahkemenin suçun hukuksal yönünü bir yana bırakarak sanıkların ailelerinin 1917 yılında önce yerleştikleri bir devletin rejimini beraat kararının gerekçesi olarak göstermesi, sanıkların hazırlık ve son soruşturma aşamalarındaki savunmalarını da aşan bir yaklaşım yorum yanılgısıdır.
Bu değerlendirme karşısında mahkemenin TCK.'nun 49. maddesindeki zorunluluk haline gerekçesi de buşlukta kalmakta ve kabule göre de zorunluluk koşulları aslında oluşmamaktadır.