 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
E: 1983/13415
K: 1984/5320
T: 16.04.1984
DAVA : Taraflar arasındaki tapulama tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle, temyiz isteğinin kanuni süresinde olduğu anlaşıldı, tetkik raporu ve dosyadaki kağıtlar okundu, gereği görüşüldü:
KARAR : Tapulama sırasında 1087 parsel sayılı 16100 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu ve vergi kayıtlarına, ifraza ve tapu dışı satın almaya dayanılarak (H.G.) adına tesbit edilmiştir. Tapulama komisyonunca itirazı reddedilen (K.G.), bu taşınmazı davalıya satmadığını, satış senedi vermediğini ileri sürmüş, dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, tesbitin iptaline, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Nizalı taşınmazın tapu dışı işlemlerle tapuda kayıtlı olmasına rağmen davacı tarafa temlik edildiği ve 20 yılı aşkın bir süreden beri onun elinde bulunduğu, uyuşmazlık konusu olmamakla beraber, mahkemece toplanan ve değerlendirilen delillerle de saptanmıştır. tapulama Kanununun 32/C maddesinin uygulanmasında aynı Kanunun 45. maddesi hükmünce son zilyede önceki zilyedin zilyetliğinin eklenmesi ve böylece 10 yılın hesaplanması gerekir. Bu bakımdan uyuşmazlık davacı tarafın davalıya taşınmazı satıp satmadığı yönünde toplanmıştır. Tapulama davasında dahi taraflar karşı karşıya geldikleri zaman tapulama hakimi tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olarak uyuşmazlığını çözmek zorundadır. tapulama kanununun 41. maddesi aracılığı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 75 ve 185. madde hükümleri tapulama davalarında aynen uygulanır. O halde hakimin davacının iddia etmediği bir yönü re'sen ortaya atması ve hükmüne gerekçe yapmıştır. Gerçekten düzenlenen senet köy ihtiyar kurulunun çoğunluğu tarafından onaylanmadığı için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi hükmünce geçersiz ise de; Tapulama Kanununun 32/c maddesinin uygulanmasında aynı Kanunun 53. maddesi hükmü gereğince her türlü delille satış akdinin ispatı mümkündür. Ancak; sahte senet iddialarında senedin sahteliği sabit olursa artık başka delil getirilmesine olanak yoktur. Dinlenen tanıklar satış akdine şahadet etmişlerdir. Satılan yer bellidir. davacının gözünün görmemesi satış akdi yerine bir başka işlem yapılmak istenildiği halde satış akdi şeklinde hileli davranış da etken olabilir. Böyle bir iddia ileri sürülmemiştir. mahkemenin kabullendiği tehdit nedenine gelince: Akidde tehdit altında irade bozukluğunun varlığı kabul edilebilmek için davacının tehditle davalının evine götürüldüğü ve aynı tehdit altında satış akdinin yaptırıldığı ve taşınmazı davalıya teslim etmiş olduğu ispatlanmak gerekir. Olayda ise, böyle bir iddia ileri sürülmediği gibi; bu konuda bir delil de getirilmemiştir. tarafların ailelerinin birbirine düşman olması gibi genel anlamdaki olaylar ve ortam bu olayda tehdidin varlığını ispat eder bir nitelik taşımaz. Diğer yönden satış gününden tapulama gününe kadar birbuçuk yıl geçmiş, Borçlar kanunun 30. maddesindeki bir yıllık süre de geçirilmiştir. Bu süre içinde dahi davacının tehdit altında bulunduğu ispatlanmalıdır. Mahkemenin hükmünde belirttiği olaylar silsilesi bir satış akdinin yapılmış olması karşısında yasanın anladığı anlamda tehdidin varlığını kabul için ciddi nedenler olarak benimsenemez. O halde mahkemece davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması isabetsiz, temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 16.4.1984 gününde oybirliği ile karar verildi.