 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
6. Ceza Dairesi
E: 1983/4019
K: 1983/5620
T: 14.06.1983
DAVA : Hırsızlığa eksik derecede teşebbüsten sanık Ecvet ve Maşallah haklarında yapılan duruşma sonunda; mahkumiyetlerine dair (Bitlis Asliye Ceza Mahkemesi)'nden verilen 22.9.1982 tarihli hükmün temyizen tetkiki sanık Ecvet tarafından istenilmiş ve para depo edilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı Yüksek Makamından onama isteyen 13.5.1983 tarihli tebliğname ile 30.5.1983 tarihli daireye gönderilmekle okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Olay günü sanık arkadaşıyla birlikte geceleyin şikayetçinin lokantasına para çalmak amacıyla girmiş, boş çekmecede para bulamamış, arkadaşı karınlarını doyurmak ve ekmek almak için Mutfağa giderken bekçilerin düdük çalması üzerine kaçmış, sanık ise yakalanmıştır.
Yerel mahkeme sanığı hırsızlığa eksik kalkışma suçundan cezalandırmıştır. Gerçekten, failin cürmi hareketinin yöneldiği nesneye, Ceza Hukukunda "suçun maddi konusu" denilmekte ve bu konu suç kastının kapsamı içinde kalmaktadır. Hırsızlıkta maddi konu, taşınır mal olup, suç anında onun varlığı ya da yokluğu, eylem sonrası değil, eylem öncesi bir değerlendirmeyle her olayın özelliklerine, normal insanın deneyimlerine ve benzer olaylarda çoğunlukla görülen durum ve koşullara göre saptanılmak gerekir. Bu saptanmada varılan olumsuz sonuç, yani maddi konunun kesin olarak yokluğu, işlenemez (muhal, imkansız) suç; olumlu sonuç, yani maddi konunun nisbi yokluğu ise, eksik kalkışma aşamasında kalmış suç uygulamasına götürecektir. Olayımızda sanık ve arkadaşının girdiği lokantadaki masa çekmecesinde para bulunması, yukarıdaki ölçülere ve ortak deneyimlere göre, doğal ve olağandır. O yüzden suç anında paranın çekmecede bulunmaması, maddi konunun niteliğine göre, mutlak değil, nisbi anlamda bir yokluğu ortaya çıkarttığından, olayda işlenemez (muhal, imkansız) suç bulunduğu ileri sürülmeyecek ve eylem hırsızlığa eksik kalkışma suçunu oluşturacaktır.
Bu açıdan mahkemenin suç niteliğini belirlemede bir yanılgısı söz konusu değildir. Ancak, sanık ve arkadaşının yöneldikleri suçun maddi konusu paranın miktarı, yokluk nedeni ile sanık dahil kimse tarafından bilinemeyecektir. Oysa TCK.nun 522. maddesi mala (malvarlığına) karşı işlenen cürümlerde ortak bir hükümdür. Bu hüküm uyarınca, suç anındaki tarafların konumları, ülkenin ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü gözetilerek suçun yöneldiği malın değerinin "pek fahiş", "normal", "hafif" ya da "pek hafif" olup olmadığı saptanılarak buna göre uygulama yapılmalıdır. Olayımızda çekmecede çalınacak para olmadığı için zorunlu olarak değerin sanık yararına "pek hafif" olarak kabulü gerekir.
Çünkü ceza davasının temel aracı, her konudaki kuşkunun yenilip kesinliğe dönüştürülmesidir. Çağdaş yargılama hukukunda kanıtlanmamış ve karanlıkta kalmış bir nokta, karineye dayanılarak kanıtlanmış varsayılamaz. O nedenle sanığın "pek fahiş" bir mal üzerinde hırsızlık suçunu işlemek istediği belli olmadığından, hakkında verilen ceza artırılamayacak; buna karşılık aynı malın değeri hiç bir zaman bilinemeyeceğinden normal ve hafif de denilemeyecek ve fakat çalınacak paranın (malın) "pek hafif" sayılması mümkün bulunduğundan ve eylemle maddi duruma ilişkin olan değer konusundaki kuşku yenilemediğinden, "kuşkudan sanık yararlanır" kuralı uyarınca sanık hakkında TCK.nun 522. maddesi hükmü pek hafif ölçüsüne göre zorunlu olarak uygulanacaktır. Esasen sanıkların açlıklarını gidermek için çalmak istedikleri ekmeğin de pek hafif sayılacağı, ayrıca kanıta gerek göstermeyen açık ve maruf bir olgudur.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle, sanığın temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle, hükmün BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, nedenine göre bozmanın temyiz yoluna gitmeyen sanık Maşallah hakkındaki hükmü de kapsamasına, 14.6.1983 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.