 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/9460
K: 1983/10303
T: 20.12.1983
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma destekten yoksun kalma tazminatı davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 227.000 liranın faiziyle birlikte davalı Nazmi Kürüm'den alınarak davacılara eşit oranda ödenmesine diğer davalı M. Sıddık Koç hakkında karar verilmesi yer olmadığına ilişkin hükmün süresi içinde davalılardan Nazmi Kürüm avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine tetkik hakimi Nafiz Gedik tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği konuşuldu :
KARAR : Davacılar, müşterek çocukları destekleri Birol'u, davalı Nazmi'ye ait ve diğer davalı M. Sıddık Koç'un idaresindeki aracın çarpması sonucu öldüğünü davalılar hakkında açtıkları önceki tazminat davası sırasında alınan bilirkişi raporu ile daha 227.000 lira destek tazminatı istemeye hakları oluduğunu öğrendikleri beyanla bu farkın da davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Davalılardan Nazmi Kürüm vekili davacılar tarafından Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde önce açılmış olan davada fazlaya ait hakkın saklı tutulmadığı gibi önceki dava dolayısıyle verilen kararın kesinleştiğini bu sebeplerle aynı alacak için ikinci bir davanın açılmasının mümkün olmadığını savunarak davanan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davacılar çocukların ölümü dolayısıyle ilk davada 30.000 'erden 60.000 lira maddi tazminat istedikleri o dava dolayısıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda davacıların her birinin 143.573 lira maddi tazminata müstehak olduklarının hesaplandığı ancak savunmada da ileri sürüldüğü gibi fazlaya ait hakkın saklı tutulmadığı belirtildikten sonra manevi tazminat gibi davacının kendi yorumuna göre takdir edebileceği hususlarda kesin hükümden söz edilebileceğinden bu ilkeyi genelleştirme imkanı bulunmadığından davacıların gerçek zararı bilirkişi incelemesi ile ortaya çıktağından bu sebeple davacıların ilk davayı açarken haklarını saklı tutmaları beklenemiyeceğinden davacıların ilk davada istedikleri miktar ile bilirkişinin bulduğu miktar arasındaki büyük fark karşısında davacıların 15.000 'er lira ile yetindiklerinin benimsenmesinin yaşam ve mantık kuralları ile bağdaşamıyacağından bu kadar az bir isteğin içinde fazlaya ait hakkın saklı tutulduğu iradesi mevcut olduğundan aşırı biçimsel davranmanın adaleti rencide edeceğinden ve inandırıcı olmayacağından davacıların bilirkişi raporu ile belirlenen miktara göre fazlaya ilişkin destekten yoksun kalma tazminatını da isteyebilecekleri benimsenip ikinci dava ile talep edilen bakiye tazminatının da tahsilene karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin 14.9.1978 günlü ilk davayı ait dilekçesinde aynen "müvekkillerinin her ikisi için destekten yoksun kalma tazminatı olarak 30.000'er liradan 60.000 lira talep ediyoruz" denilmek suretiyle destekten yoksun kalma isteği yoruma imkan ve mahal bırakılmacak şekilde sınırlanmıştır. Davacı dava sebebi olarak dayandığı vakıalardan doğan alacağın bir kesiminin dava ettiğini açıklamamış, aksine "destek tazminatı olarak toplam 60.000 lira istiyoruz" demek suretiyle tüm destek tazminatı isteğinin 60.000 liradan ibaret olduğunu belirtmiştir. Alacağın bir kısmının dava edildiğinin açıkça belirtilmemesi halinde kısmi davadan söz etmek mümkün değildir. Bkz.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri usulü dördüncü baskı c. 1, s. 966, 967, 973 )
Kaldıki ilk davadaki gibi fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadan açılan bir davada yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacıların isteyebileceği tazminatın dava edilenden fazla oluğunun anlaşılması halinde davacıların saklı tutmadıkları bu fazlayı ikinci dava ile istemeleri de mümkün değildir. Çünkü, doğmuş bir hakkın sadece bir kesimini dava edip diğer kesimini dava dışı bırakmak o kısım bakımından zımni feragat niteliğindedir. Gerçekten bir eylem sonunda maddi zarara uğrayan kişi bunun tutarını araştırır ve tesbit ettiği tutarın hüküm altına alınmasını ister. Zaranın tutar konusunda doğan bir irade dava yolu ile diğer yana ulaştırıldıktan sonra davacıyı bağlar. Davacı daha sonra bu konuda irade ulaştırılmasında yanlışa düştüğünü ve zarar tutarını daha az göstermiş olduğunu açıklayamaz, Yargıtay ve Dairemizin müstekar uygulamaı da bu istikamettedir. "Bakınız: 4.H.D.nin 1.11.1965 T. 7329/5355 ve 14.1.1977 T. 7924/4437, 9.H.D.nin 7.11.1974 T. 6335-24339, 4.H.D.nin 8.11.1968 T. 3281/8712; 27.12.1968 T. 10533/10631 sayılı kararları" Öte yandan ilk dava dilekçesindeki sözler o dava ile hakkın tamamının hedef tutulduğunu açıkça göstermektedir. Bilirkişi incelemesi sonucu istenebilecek destek tazminatının birinci davada istenenden fazla oluğunun anlaşılması halinde fazlaya ait hak saklı tutulmadığından göre ikinci davanın açılmasına kesin hüküm kuralları da engel teşkil etmektedir. Çünkü, birinci davanın kısmi dava olduğu açıkça belli olmadığı için karar vermiştir. O halde usulün 237. maddesi gereğince aynı alacak hakkında ikinci bir dava açılmasına da imkan kalmamıştır. Nitekim HGK.nun 11.4.1951 T. ve 5/6-21 sayılı kararı da bu görüşü doğrulamaktadır.
Bütün bu sebeplerle birinci davada saklı tutulmayan ve sınırlardan ve bilirkişi raporu ile belirlenen miktara ilişkin olan ikinci dava ile istenen miktara ait davanın reddine karr verilmesi zorunludur.
Mahkemenin Yargıtay 9. ve 10 uncu Hukuk Dairelerinin olaya uymayan kararlarını emsal göstererek saklı tutulmayan hak ile ilgili davayı kabul etmiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararına gösterilen nedenlerle dava reddedilmek üzere BOZULMASINA, 20.12.1983 gününde oyçokluğuyla karar verildi.