 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/6438
K: 1983/8042
T: 05.10.1983
DAVA : Altan ile 1. (........) Gazetecilik Matbaacılık Ticaret ve Sanayii A.Ş., 2. Güngörr aralarındaki dava hakkında Ankara asliye 10. Hukuk Mahkemesinden verilen 24.12.1982 gün ve 1981/681-1982/732 sayılı hükmün Dairenin 3.5.1983 gün ve 1983/2371-4775 sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava, kişilik hakkına basın yoluyla yapılan saldırıdan söz edilerek açılmıştır. O halde olayımızda "kişilik hakkı" karşısında "basın özgürlüğü"nün sınırlarının aşılıp aşılmadığı araştırılmalıdır.
Bilindiği gibi basın özgürlüğünün amacı, kamuyu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek, çeşitli konularda kamuyu aydınlatmak, toplumsal ve siyasal olaylar üzerinde kitleleri düşünceye sevketmek ve bu suretle kamuyu oluşturmaktır. Denetim, eleştiri, uyarma, gerçekleri yayma ve açıklama basının görevleri arasındadır. Basın özgürlüğünün temeli bunlardan oluşur. Kuşkusuz bu hak ve görevler; gerçeklik kamu yararı, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kurallarıyla sınırlıdır. Bugün Türk Sorumluluk Hukukunda; basın özgürlüğünün, onu sınırlayan temel kurallarla birlikte kabul edileceği ve değerlendirileceği tartışmasızdır.
Davaya konu olan olay, davalıya ait gazetenin 1.4.1981 günlü yayınında diğer davalı tarafından yazılan "Ankara'dan Kısa Kısa" başlıklı yazıdan kaynaklanmıştır. Yazı incelendiğinde, üç noktada davacının kişisel değerleri olan onur ve saygınlığına dokunduğu görülmektedir. Bunlar: 1 - Davacının elinde kızıl bayrakla aşırı solun düzenlediği bir mitinge katıldığı, 2 - Marksist olmakla öğündüğü, 3 - Bölücü manifestolara imza attığı şeklindedir. Bilindiği gibi kişisel değerlere yapılan her saldırı kişilik hakkının koruması altında değildir. Kişilik hakkının korunmasından veya başka bir anlatımla kişilik hakkına bir saldırıdan söz edebilmek için özellikle basın özgürlüğünün yukarıda anlatılan sınırlarının aşılması ve Borçlar Kanununun 49. maddesinde belirtilen unsurların (ağır kusur - ağır zarar) gerçekleşmesi zorunludur. Yazının güncelliği ve görünüşte amaçlanan kamu yararı, tartışmasız kabul edilmelidir. Üzerinde durulması gereken sorun, basın özgürlüğünün temel sınırlarından olan "gerçeklik" unsurunun bulunup bulunmadığıdır.
Mahkeme, davacının 1 Mayıs Mitingine katıldığı ve yazıda bir bölümü açıklanan bildiriyi (manifesto olarak nitelenen) imzaladığının gerçek olduğunu kabul ederek davayı reddetmiş; diğer hususlar üzerinde durmamıştır. Mahkemeyi bu sonuca götüren maddi olgular, aslında davacının savunmasına da uygundur. Ne var ki, bunların gerçek olması davanın reddi için yeterli değildir. Çünkü,
A - Davacının 1 Mayıs 1981 günü katıldığı miting meşru Devlet yönetiminden alınan bir izinle yapılmış yasal bir toplantıdır; bunun aksi de ileri sürülmemiştir. Dosya içerisindeki belgelerden, bu toplantıda Türk Devleti'ni yıkmak isteyen aşırı sol ve marksistlerin görev aldığı amaçlarına uygun gösterilerde bulundukları anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz amacından saptırılmak istenen böyle bir mitinge iyi niyetli katılanlar bir değer yargısı olarak tenkit edilebilir, ancak bu tenkit, basın özgürlüğünün sınırları aşılmadan yapılmalıdır. Bu toplantıya katılanların tümünü "marksist, bölücü" olarak suçlamak ise, basın özgürlüğünün sınırları içinde düşünülemez. Bu şekilde kavramlar karıştırılarak yapılan genel suçlamaların toplumun maddi ve manevi yapısı üzerindeki olumsuz etkisi kamu yararı unsuru ile de bağdaşmaz. O halde davacının 1 Mayıs mitingine katılmasını vesile yaparak, onu marksist olarak suçlamak onur ve saygınlığını koruyan kişilik hakkına açık bir saldırıdır. Gerçekten yazıda ileri sürüldüğü gibi davacı mitingte elinde kızıl bayrakla katılmış ise, suçlama ve yazılanlar bir gerçeğe dayanacağından, sunuş ve yazılanlar da amaca uygun olur. Çünkü Türk bayrağı yerine amacı belli kızıl bayrak taşımak Türklük bilincinin açıkça ve tartışılmayacak biçimde inkarının kanıtıdır. Ne var ki, davaya konu yazının yazarı olan davalı Güngör'ün; 5.4.1982 günlü oturumdaki " Rejime karşı elde kızıl bayrak olduğu halde yürümüşse bu yürüyüşe katılan bir kimsenin... eline de kızıl bayrak bulunmaması manayı değiştirmez..." metindeki sözleri ile davalılar vekilinin 9.11.1982 günlü dilekçesindeki " - Netice olarak, davacı, böyle bir toplantıya katılmakla, kızılbayraklar arkasında yürüyüşe iştirak etmekle...-" yolundaki beyanı üzerinde mahkemece hiç durulmamıştır. Şayet bu söz ve beyanlar; davacının elinde kızıl bayrak olmamakla beraber; böyle bir toplantıya ve yürüyüşe katıldığı için elinde kızıl bayrak var sayılacağı yolunda davalı tarafça yorumlandığı için "elinde kızıl bayrak olduğu" biçiminde dava konusu yazıda davacıdan bahsedildiği şeklinde kabul edilirse; bu vesileyle davalının kişilik haklarına ağır saldırıda bulunulduğu sonucuna varılabilir.
B - Öte yandan davacının suçlanmasına neden olan ve yazıda ancak bir kısmı (... Türkiye, bir süreden bu yana İran'ın terkettiği bir tehlikeli görevi, Orta Doğu'da Amerikan çıkarlarının fedai bekçiliğine zorlanıyor. Türkiye'de ekonominin egemenleri ve onların siyasal temsilcileri, tüm dış görüntülerine rağmen, gerçekten terörün sona ermesini istemezler...) alınan ve davalının imzaladığı tartışmasız bildirinin tam metni dosyada bulunmamaktadır. Bunun tamamı celbedilip incelenmeden davacıyı marksist - bölücü olarak suçlamak da mümkün değildir. Çünkü yazının bu bilinebilen içeriği ile, özgür demokrat toplumda bulunan düşünce özgürlüğünün sınırının aşıldığını iddia etmek güçtür.
Yukarıda anlatılan nedenlerle mahkemenin, eksik değerlendirme, incelemeye dayanan hükmü Usul ve Yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekir; bu nedenle davacının karar düzeltme isteği kabul edilmelidir.
Mahkemece yapılacak iş; davalının ileri sürdüğü iddia ve olayların gerçek olup olmadığı yolunda kanıtlar yukarıda gösterildiği şekilde toplanıp sorumluluk hukukunun kuralları içinde değerlendirilip sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ : Davacının karar düzeltme isteğinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 440 ve 442. maddeleri gereğince kabul edilmesine ve Dairemizin 3.5.1983 günlü onama kararının karşı oylarıyla birlikte kaldırılmasına; temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA, gerekçede Üye Çetin Aşçıoğlu'nun karşı oyu ile 5.10.1983 gününde karar verildi.