 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/5345
K: 1983/5964
T: 07.06.1983
DAVA : Taraflar arasındaki hizmet tesbiti davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davacının Milas Adliyesinde odacı olarak 22.11.1954 ve 13.9.1955 ile 28.1.1956 ve 2.5.1958 tarihleri arasında çalıştığının tesbitine ilişkin hükmün süresi içinde davalı hazine avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dava; tesbit isteminden ibarettir. Davada Adalet Bakanlığına husumet tevcih eden davacı ileri sürdüğü tarihlerde Milas Adliyesinde odacı olarak çalıştığının tesbitini istemiştir.
Bilindiği gibi tesbit davaları; bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanmasına ilişkin davalardır. Bazı özel kanun hükümlerinde tesbit davaları öngörülmüş olmasına rağmen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda tesbit davası açıkça düzenlenmiş değildir. Ancak, gerek doktrinde ve gerekse uygulamada bu dava türünün geçerli olduğu konusunda tam bir görüş birliği vardır.
Ne var ki, her tesbit davası bir eda davasının öncüsü bulunduğundan, mahkemelerin görevlerine ilişkin kuralların tesbit davaları içinde uygulanması zorunludur. (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Mahkemeleri Usulü - 4. Baskı 1979 - Cilt 1, sayfa 215). Daha açık bir deyimle, eda davası hangi mahkemede açılabilecekse, tesbit davasının da o mahkemede görülmesi gerekir. Şüphe yok ki, eda açılabileceği hallerde tesbit davasının görülmesine hukuki yarar açısından olanak bulunmamaktadır. Genelde tesbit davaları, muhtemel bir eda davasını düşünerek, o davanın temelini ya da dava şartını oluşturacak bur hukuki ilişkinin önceden belirlenmesini amaçlar. Böylece, belki de gerekli olmayacak bir eda davasının başta ekonomik çeşitli yükümlülüklerinden ilgililer kendilerini korumuş olurlar. Olayımızda davacının amacı, dava dilekçesinde de açıklandığı üzere Emekli Sandığı kayıtlarında mevcut görünmeyen eski bir hizmetin de ilavesi suretiyle emekliliğini sağlamaktadır. Davacı, idareye de tarf olarak gösterdiği bu davada elde edeceği hüküm ile bu amacını gerçekleştirmeyi düşünmektedir. İdarenin böyle bir istemi reddi halinde, bu olumsuz tasarrufun iptali için adli yargı yerinde dava ikamesi, mümkün bulunmamasına nazaran, eda ya da öncü dava durumundaki iş bu tesbit davasının görev açısından adalet mahkemeleri için kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, adalet mahkemelerinin böyle bir tesbit davası biçiminde idareyi bağlayıcı ya da bir işleme zorlayıcı karar vermeleri de söz konusu olamaz. Bu nedenle yerel mahkemenin görevli bulunmadığını düşünmemesi bozma nedenidir.
2 - Diğer taraftan, bir tesbit davasının dinlenebilmesi için genel dava şartlarının dışında hukuki ilişki (münasebet) ve hukuki yarar (menfaat) şartlarının birlikte varıldığı zorunludur. Doktrinde de (Prof. Dr. Baki Kuru Tesbit Davaları - Anara 1963 - sayfa 24-36) bir hukuki ilişkinin tesbit edilmesinde hukuki yararın bulunması için genellikle üç şartın birlikte varlığı temel unsur olarak kabul edilmektedir. Bunlar sırasıyla; (a) Davacının bir hakkının ya da hukuki durumunun güncel bir tahlike ile tehdik edilmiş olması, b) Bu tehdit nedeniyle davacının hukiki durumunun tereddüt içinde olması ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunması, c) Yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulmayan) tesbit hükmünün bu tahlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olması halleridir. Bu üç şartın birlikte mevcut olmadığı hallerde hukuki yararın bulunduğunun kabulü mümkün değildir. Olayımızda ise üçüncü şartın gerçekleşmediği açıktır. zira davacı elde edeceği tesbit kararı ile emeklilik hakkını ya da süresini güvence altına almış sayılamaz. İdare böyle bir tesbit kararına rağmen emeklilik hizmetini ve süresini kendi kayıtlarına göre belirlemekte serbesttir. Kısacası adalet mahkemenin kararı, gerçekleştirilecek tasarruf için idare yönünden bağlayıcı değildir. Bu durumda hukuki yarar şartı mevcut bulunmadığından ve unsurları tam olarak teşekkül etmediğinden, kendini görevli sayan ve işin esasına giren yerel mahkemenin hükmü kabul şekli bakımından da hatalıdır. Hukuki yarar açısından da davanın reddedilmemesi bir diğer bozma nedenidir.
3 - Hemen eklemek gerekir ki, tesbit davaları Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunuda genel bir şekilde ve açık bir biçimde düzenlenmediği, ancak bazı tesbit davalarını öngören özel kanun hükümleri bulunduğu için, bir kanun hükmü ile açıkça düzenlenen tesbit davalarında artık hukuki yarar ve hukuki ilişki şartını aramaya gerek yoktur. Böyle bir durumda, ilgili kanun hükmünün öngördüğü biçimde açılmış ise, tesbit davasının dinlenme şartları var sayılır ve mahkemece davanın esasına girilir. Oysa olayımızda, temyize konu hükme esas tesbit davasının ikamesine elverişli özel bir kanunun varlığı araştırılmadığı gibi davacı tarafından da böyle bir iddia ileri sürülmemiş ve ispat edilmemiştir. Bu durumun dahi ayrı bir bozma nedeni olarak mütalaası gerekmektedir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda 1, 2 ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle davalı idare yararına BOZULMASINA 7.6.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.