 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/4708
K: 1983/5665
T: 30.05.1983
DAVA : Taraflar arasındaki kişilik haklarının halele uğratılmasından doğma manevi tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı sabit olmayan davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra, dosya incelendi gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalı ile ayrı siyasi partilerin üyesi olduklarını; davalının, parti kongrelerinde kendisinin "yedek parça kaçakçılığı yaptığı" ve "siyasi gücünü kullanarak aldığı 10-15 arabayı fahiş fiyatla piyasada satarak çıkar sağladığı" şeklinde gerçek gerçek dışı iddialar ileri sürdüğünün, bu şekilde kişilik hakkına yapılan saldırı nedeniyle 500.000 lira manevi tazminat istemiştir.
Mahkeme, davaya konu yapılan olayların gerçek olup olmamasının sonuca etkili bulunmadığını; çünkü Türkiye'nin sosyo - ekonomik ve siyasi yapının göz önüne alındığında bu gibi suçmalaların doğal olduğunu, kişilerin prestijini sarsmayacağını kabul ederek isteğin reddine karar vermiştir.
Bilindiği gibi kişinin toplum içindeki değerlerinden olan "onur ve saygınlığı" kişilik hakkının koruduğu kişisel değerlerdendir. Medeni Kanunun 24. maddesi, kişilik hakkını mutlak bir hak olarak kabul etmiştir; kişi, kişilik hakkının tanınmasını ve ona saygı gösterilmesini "kişisel değerlerde bir ayırım yapmaksızın" herkese karşı ileri sürebilir. Kuşkusuz onur ve saygınlık, nisbi kavramlar olduğundan, çevre ve zaman içinde değerlendirilip değişik yargılara varılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki kişinin saygınlığı, ona verilen değerin bir ifadesidir. Diğer taraftan davaya konu olan olayın, siyasi - politik çevrede oluşmuş olması kişilik hakkının, kişinin onur ve saygınlığı üzerindeki etkisini ve korumasını ortadan kaldıracağı da düşünülemez.
Olayımızda davalı, kendisiyle aynı siyasi görüşü paylaşmayan davacıya idiaya göre "kaçakçılık" ve "siyasi gücünü kötüye kullanarak çıkar sağlamakla" suçlamıştır. Bu suçlamalar, özellikle politik ortamda, hiçbir duraksamaya meydan vermeden kişinin saygınlığına ve dolayısıyla kişilik hakkına ağır bir saldırı olarak kabul edilmelidir. Yeter ki, suçlamaların doğru olduğu kanıtlanmamış olsun. Mahkmenin kabul ettiği gibi "kişilik hakkına yapılan saldırının politika ortamında yapılmış olması", ne saygınlığın niteliğini değiştirir ve ne de BK.nun 49. maddesindeki hukuka aykırılığı ortadan kaldırır. Mahkeme, senelerdir politik hayatı, siyasi çekişmelerin kötü örneklerini göre göre bu yargıya varmış olabilir; ancak bu haklı bir nedene dayanan yargı olamaz. Aksi halde yasaların uyulması zorunlu hükümleri kötü örnekle ortadan kaldırılmış olur. Türk toplumu ve onun bir parçası olan yargı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ülküsünü gerçekleştirirken, geride bıraktığımız siyasi hayatın akla, ilme ve yurtseverliğine uygun olmayan kötü örneklerini benimseyemez.
O halde mahkemenin davayı reddederken dayandığı gerekçe, yasaların emredici kurallarına ve olayın oluştuğu politik hayatın gerçek niteliklerine uygun düşmediğinden usul ve yasaya aykırıdır; hüküm, bu nedenle bozulmalıdır.
Mahkemece yapılacak iş; davalı tarafından ileri sürülen suçlamaları tarafların gösterdikleri kanıtlarla birlikte ayrı ayrı inceleyip bunların gerçek olaylara dayanan yanlarının bulunup bulunmadığını belirleyip sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davacı yararına (BOZULMASINA), ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 30.5.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.