 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/4456
K: 1983/6868
T: 06.07.1983
DAVA : Davacı, davalıya ait (H.S.) gazetesinde kendisi hakkında yapılan yayının kişilik hakkına saldırı niteliğine uluştığından bahisle 250.000 lira manevi tazminatın tahsilini istemiştir. Mahkeme isteği aynen kabul ederek 250.000 liranın davalılardan tahsiline karar vermiştir.
Dava kişilik hakkını koruyan Borçlar Kanununun 49. maddesinden kaynaklanmıştır. Bu maddede açıkca belirtilmemiş olmakla beraber, korunması gereken bir kişilik hakkından söz edebilmek için saldırı, hukuka aykırı olmalıdır; bunun için de kusurun ve zararın ağır olması gerekir. O halde olayımızda, özellikle "hukuka ayrılık" unsuru üzerinde durulmalıdır.
Basının, kamuoyunu aydınlatma ve oluşturma yolunda kamu görevi yaptığı ve kamuoyu tarafından devamlı izlenen kişiler hakkında basında çıkan haber ve eleştiri niteliğindeki yayınların kapsamının diğer kişilere göre farklı şekilde değerlendirilmesi gerektiği tartışmasızdır. Ancak bütün hak ve özgürlükler gibi basın özgürlüğü veya haber verme ve eleştirme hakkı da sınırsız değildir. Çünkü basın hak ve özgürlüğü sonucu yapılan yayınlar, genelde kişilerin onur ve sayıgınlığını koruyan kişilik hakkı ile karşılaşır; burada karşılaşan hak ve özgürlükler arasında bir denge sağlanırken, kamu yararı, gerektiğinde kişinin yararından üstün tutulmalıdır.
O halde basın özgürlüğünün kişilik hakkı karşısında daha üstün bir değer ifade etmesi, haber ve eleştirinin yayınlanmasında kamu yararı bulunmasına bağlıdır. İşte bu haldedir ki, hakkın kullanılmasının hukuka uygun olduğu kabul edilebilir. Bu gün Türk Pozitif Hukukunda, kamu yararından söz edebilmek için her şeyden önce haber ve eleştirinin gerçeğe uygun olması (amaç için uygun araç) aranmaktadır. Diğer taraftan gerçek olaylara dayanılmış olsa dahi, açıklama için kullanılan ifadelerin ve bunun okuyucuya sunuluş biçimi de kamu yararı amacına uygun olmalıdır.
Davaya konu olay, davalı gazetede "M. Azdı" başlığı altında davacı M.D.'ın E.E. ve diğer sanatçılarla olan ilişkisi" ve "sanatçının Bursa'da gazetesi için haber toplamak için çalışan muhabire ağır sözlerle hücum etmesi" haber olarak verilmiştir. Bu davada, haberin gerçek olup olmadığı ve bunun okuyucuya sunuluş biçimi üzerinde durulmak suretiyle bir sonuca varılması gerekir.
Olay sırasında Bursa'da bulunan davacı ses sanatçısının, bazı gazete muhabirleriyle röportaj yapmasına ve resim çektirmesine rağmen, davalı gazete muhabiri A.Y.'nin isteğini kabul etmediği; daha sonra konser salonu kulisine başka sanatçı ile röportaj yapmak için giren bu davalı muhabirin fotoğraf makinasının flaşının aniden patlamasını resminin çekildiğine yorumlayan davacının, davalıya hakaret ettiği ve yanında bulunan arkadaşı E.E.'inde karışması üzerine kavgaya dönüşmek üzere olan olayın orada bulunanların araya girmesiyle yatıştırıldığı tanık T.K.'nın beyanından (ceza dosyası tutanağı) anlaşılmıştır. Bu tanığın beyanının aksi, davacı tarafından yeterli biçimde kanıtlanmamıştır.
Diğer taraftan davacının E.E.'le aşk ilişkisinden yalnız davalıya ait gazetede söz edilmemiştir. Nitekim "B.H. Gazetesi, 9.2.1976 günlü yayında, davacının arzusu ile yapılan haber röportajda bu konuyu daha açık işlemiştir. Davacının diğer sanatçı arkadaşlarıyla ilişkileri hakkında davalıya ait gazetede ilk yayın bu değildir. Bundan öncede yapılan yayınlarla (14.3.1975 Gizli Aşk - 11.7.1975 Bal gibi Aşık başlıklarıyla) davacının Y.G. ve Ş.Y. adlı sanatçılarla olan aşk ilişkileri anlatılmıştır; davacı, bu davada, önceki yayınlardan dolayı davalı hakkında dava açtığını veya en azından bu yayınları tekzip ettiğini savunmadığına göre, kendi yaşantısıyla ilgili bu çeşit haberlerin yayınlanmasına rıza göstermiş bunları bu şekilde doğrulamış olduğunun kabulü gerekir.
O halde davaya konu olan haberin genelde içeriğinin gerçek olduğu kabul edilmelidir. Diğer taraftan habere "M. Azdı" başlığının atılması ve bu şekilde okuyucuya sunulması, ilk bakışta amacın aşıldığını düşündürebilir. Ancak olaya, davacının durumu araştırmadan ve telaşa kapılarak gazetenin muhaberine hakaret etmesi, kavga ortamı hazırlamasının neden olduğu da unutulmamalıdır. Burada davacının ağır kusuru vardır bu da hukuka aykırılığı kaldıracak niteliktedir. Davacı olay tarihinde kamuoyunca izlenen bir sanatçı olduğuna göre resmin çekilmesine hiç değilse aşırı tepki göstermemesi gerekirdi; kaldı ki, böyle bir resim çekme durumunun dahil olmadığı tanık T.K.'ın beyanından anlaşılmıştır; gazetede yayınlanan resimler daha sonra bu tanıktan alınmıştır.
O halde mahkemenin kişilik hakkı ile basın özgürlüğü kavramları üzerinde yeterince durmaksızın Borçlar Kanununun 49. maddesinin unsurlarını tartışmadan hüküm kurması usul ve yasaya aykırıdır; hüküm haberin gerçek olması ve basın özgürlüğünün kişilik hakkı karşısındaki sınırlarının aşılmaması nedeniyle, dava reddedilmek üzere bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle temyiz eden davalılar yararına bozulmasına ve davalı yararına takdir edilen 5000 lira duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine ve peşin harcın istek halinde geri verilmesine 6.7.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.