 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/4165
K: 1983/5702
T: 30.05.1983
DAVA : Taraflar arasındaki haksız fiilden doğma tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı Dusseldorf Eyalet Mahkemesince verilen 7.11.1978 tarih ve XVI-16-785-5 T. 165/78.11 sayılı kararın tenfizine, diğer harcamalar hakkındaki talebin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalı avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : Dava; tazminat isteminden ibarettir.
Davada, davacı, davalının yurt dışında kendisini bıçakla yaraladığını ileri sürerek ve çeşitli Batı Alman Yargı ve icra mercilerinin şahsi hakkına ilişkin olarak verdikleri kararlara atıfta bulunularak toplam 243.913 liranın davalıdan tahisilen karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Yerel mahkeme Dusseldorf Eyalet Mahkemesince verilen kararın tenfizi ve bunu dışındaki isteklerin reddi biçiminde hüküm tesis edilmiştir.
Davanın haksız fiile dayalı olarak belirlene ve meydana gelen zararın karşılığı olarak da ileri sürülen bir miktarın ödenmesini amaçlıyan bir eda davası olduğu kuşkusuzdur. Ne varki davalı süresi içinde verdiği cevap dilekçesiyle davacının yabancı mahkeme ilamının tenfizini amaçladığını ancak usulüne uygun bir tenfiz davası açmadığını ve iddianın tenfiz istikametinde genişletilip değiştirilmesine de muvafakat etmediğini açıklamıştır. Davacı taraf ise davaya cevap dilekçesinin yabancı mahkeme ilamlarını ihtiva ettikleri miktarların mutlaka tenfiz yoluyla istenmesinin gerekmediğine işaret etmekle birlikte davanın tenfiz niteliğinde olduğunu kesinlikle vurgulamıştır.
Gerek dava tarihinde yürürlükte olan HUMK.nun "Ecnebi mahkemelerinden verilen ilamların sureti tenfizi"ne ilişkin dokuzuncu babın birinci faslındaki hükümleri ve gerekse daha sonra yürürlüğe giren 2675 sayılı "milletlerarası özel Hukuk ve Usul Hukuku" hakkındaki kanun genellikle yabancı mahkeme ilamlarının tenfizi ile ilgili benzer ilkeler taşımaktadır. Bu ilkelerin temeli ise yabancı mahkeme ilamına konu delilleri yeniden toplayıp tartışmadan ve ayrıca takdir etmeden ilamın geçerliliğini tesbite dayalıdır. Nitekim mahkemecede haksız olayın varlığı, taraf ilişkileri, tazminatı öngören yasal unsurların söz konusu bulunup bulunmadığı ve nihayet tazminatın miktarının takdiri gibi bir eda davasının olağan araştırma ve delil toplama yöntemlerine başvurulmadan, yargılama tenfiz davası biçiminde sonuçlandırılmıştır. mahkeme bu sonuca ulaşırken davalının iddianın genişletilmesine ve değiştirilmesine muvafakat etmiyeceğine ilişkin peşin karşı koymasını hiçbir şekilde gözönünde tutmamış ve hatta bu karşı koymanın geçersizliğini karar yerinde tartışmamıştır.
Oysaki HUMK.nun 183/2. maddesi uyarınca davacının davasını genişletmesi ve değiştirilmesi kural olarak yasaktır. Olayımızda olduğu gibi tazminata yönelik eda davasında davanın sebebi ve konusu davacıya müteveccih bir haksız fiilin varlığı, bu haksız fiil failinin davalı olduğu iddiası, nihayet aynı haksız fiil nedeniyle tazminatı gerektiren zararın söz konusu bulunmasıdır. Tenfiz olayında ise yukarıda belirtilen fiil, fail ve zararın varlığı konu olmaksızın yalnızca yabancı mahkeme ilamının geçerliliği genel ilke olarak araştırılıp değerlendirilecektir.
O halde, mahkemece yapılacak iş davanın tenfiz davasına dönüştürülmesine ya da bu sonucu amaçlıyacak bir biçimde genişletilip değiştirilmesine davalı karşı koymuş bulunduğundan, davayı dava dilekçesindeki ileri sürülüşe uygun olarak bir eda davası şeklinde ele almak, delilleri bu çerçeve içerisinde toplayıp değerlendirmekten ve çok daha önemlisi yabancı mahkeme ilamını yalnızca ve tek başına değil, diğer delillerle birlikte takdirden ibarettir.
Buna rağmen tenfiz istikametinde hüküm tesisi kanun ve usul hükümlerine aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda 1, 2 ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle davalı idare yararına BOZULMASINA (...) 30.05.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.