 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1983/2770
K: 1983/3623
T: 04.04.1983
DAVA : Taraflar arasındaki senet iptali davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Davacıların ve davaya dahil olmayan Hasan'ın ortak miras bırakanı Fatma kendisine ait taşınmazları sağlığında oğlu Hasan'dan torunu bulunan davalılara sattığına dair 10.8.1975 tarihinde bir belge düzenlemiştir. Dava dilekçesinde bu belgenin iptali istenilirken satış akdinin karşılıksız olduğu, diğer bir deyimle muris Fatma'ya satış bedeli olarak bir para ödenmediği ve böylece davalılarla muris arasında davacıları mirastan yoksun bırakmak amacı güdüldüğü ileri sürülmektedir.
Kural olarak mevsuf muvazaa halinde; görünüşte yapılan sözleşme tarafların iradesine dayanmadığından geçerli olmayıp gizli sözleşmenin yani gerçekten yapılması istenilen akdin var olduğu kabul edilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir. Onun muvazaalı sözleşme altına gizlenmiş olması ilke olarak geçerliğini etkilemez. Ancak bu gizli sözleşmenin geçerliği bir şekle bağlı ise şekil şartına uygun bir irade bildiriminde bulunulmadığı cihetle geçerlik şekline bürünmüş olmayan irade beyanı. hukuki varlığı olmayan bir beyan niteliğini taşıdığından gizli sözleşme dahi geçerli kabul edilemez. Gerçekten yapılması istenen gizli sözleşme şekil şartına riayetsizlik sebebiyle geçerli değilse ancak geçerli tasarruflara uygulanması gereken tenkis hükümlerinin tatbiki söz konusu olamayacağından BK.nun 18. maddesi uyarınca muvazaa sebebiyle geçerli olmayan sözleşmeye ilişkin belgenin iptaline, şayet sözleşme geçerli ise hükümsüzlüğünün tesbiti niteliğindeki senedin iptali isteğinin reddine karar verilmek gerekir.
Davacılar aslında mal satılıp davalılardan mal parası alınmış olmadığı için esas sözleşmenin yani yapılması kasıt edilmiş bulunan bağışlamanın örtülmesi amacı ile yapılmış olan ve mal parasının alınmış olduğu esasına dayanan irade bildiriminin gerçeğe uymamasından ötürü hükümsüz olacağını ileri sürmektedirler. Böyle bir hukuki işlemin mirastan mal kaçırma amacı ile yapılmış olmasının dahi işin nitelendirilmesine ve varılacak soncuna etkisi yoktur. Olayda murisin davalı torunları ile yapmış olduğu gerçek sözleşme anılan nedenlerle bağışlamadır. Herne kadar senet metninde taşınmazların tapuda kayıtlı olup olmadıklarına ve zilyetliğin devredilmiş bulunup bulunmadığına dair açık bir belirtme yoksa da davacılardan (F.A.) tarafından diğer mirasçılar ile Hazine ve Köy Tüzel Kişiliği aleyhine MK.nun 639. maddesi hükmün dayanılarak açılmış bulunan tescile ilişkin diğer dava dosyasından ve tarafların bu davadaki iddia ve savunmalarından taşınmazların tapuda kayıtlı bulunmadıkları ve zilyedinin de davalılar olduğu anlaşılmaktadır. Böylece sözleşmenin konusu olan taşınmazlar tapuda kayıtlı bulunmadığına ve tapuda kayıtlı bulunmayan taşınmazlar, taşınır mal niteliğinde sayılması gerekeceğine göre tapusuz taşınmazlar üzerinde zilyetlikten ibaret olan hakkın devri hususundaki sözleşme hiçbir şekil şartına tabi olmadığından 10.8.1975 günlü belgede yazılı tapusuz taşınmazlar üzerindeki zilyedlik hakkının devrine ilişkin muvazaalı satış sözleşmesi altına gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruf geçerli olup, ancak tenkisi istenebilir. Bu bakımdan mahkemenin işin niteliğinde hataya düşecek tapuda kayıtlı taşınmazlara ilişkin Yargıtay kararı doğrultusunda belgenin iptaline karar vermiş olması bozmayı gerektirir.
2 - Tescil isteğine ilişkin diğer dosyadaki veraset belgesine göre Fatma 1977'de öldüğünden mirası, iştirak halindedir ve davalılardan başka Hasan adında mirasçısı da vardır. Bu davada muris tarafından verilmiş bir senedin iptali istenilmektedir ve husumet mirasçı olmayan kişilere yöneltilmiştir. İştirak halindeki terekeye ait bir hakkın tümü bir veya birkaç ortak tarafından dava konusu yapıldığı zaman ya ortaklardan tümünün muvafakatanın sağlanması yada MK.nun 581. maddesi hükmünün uygulanması yani davanın atanacak bir mümessil marifetiyle yürütülmesi için davacıya olanak sağlanması gerekir. Bu yön mahkemelerce ve Yargıtay'ca re'sen gözetilecek konulardandır. O halde sözü edilen şekilde gerekli işlemler tamamlanmadan davaya devam olunması da benimseme biçimi yönünden bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın birinci ve ikinci bentlerde gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA), bozma nedenine göre öteki yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 4.4.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.