 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1983/592
K: 1983/699
T: 17.02.1983
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Nazilli As. 1. Hukuk Hakimliğince verilen 2.11.1982 tarih ve 478/439 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacılar avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, davalıya ait jeep otosunda yolcu olarak bulunan müvekkillerinin ortak miras bırakanı Dudu Ilpar'ın aracın kaza yapması sonucu vefat ettiğini belirterek, davacıların duydukları elem ve ıstırabın karşılığı olarak maddi tazminat hakları saklı kalmak kaydıyle toplam 130.000 lira manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap layıhasında, davacıların murisi Dudu'nun olayda tamamen kusurlu olduğunu, aracın lastiğinin patlaması sonucu heyecanlanarak kendini yere atması sonucu vefat ettiğini, ayrıca talep edilen tazminatın çok fazla olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacıların müteveffa ile ilişkilerinin tesbiti yönünden istenilen veraset ilamını ibraz etmediği ve ilişkilerinin olduğu tesbit edilemediği dayanak yapılarak sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacılar vekili tarafından edilmiştir.
Davacıların, davalı aleyhine tedbirsizlik ve dikkatsizlik nedeniyle açılan ceza davasına müdahil sıfatıyla katılmış bulunmalarına ve o dava sırasında davacıların TCK.nun 38. maddesine göre şahsi hak talebini mahfuz tutmuş bulunmalarına ve o dava sırasında davacıların TCK.nun 38. maddesine göre şahsi hak talebini mahfuz tutmuş bulunmalarına ve ceza mahkemesi de 30.4.1980 tarihli kararında, davacıların bu haklarını mahfuz tuttuklarını belirtmiş olmasına, celp edilen ve bu davanın eki mahiyetini alan mahkumiyetle kesinleşen Nazilli Asliye Ceza Mahkemesinin 978/441 esas sayılı dosyası içerisinde davacıların ölen Dudu (Fadime)'nin ana ve kardeşleri oldukları belli bulunmasına ve esasen davalı taşıyıcının da bunun hilafına bir iddia da ileri sürmemiş olmasına ve davacılar bu davada sadece manevi tazminat istemiş bulunmalarına göre, ölenle tazminat isteyenler arasında sıhhriyet, diğer bir deyişle mirasçı olabilme ilişkisine bile lüzum olmamasına ve ölenin ölümünden üzüntü duyabilen kimsenin dahi hayatta iken ölenin yardımını görmüş veya görmemiş kimse zorunluluğu da manevi tazminatlar için söz konusu olmayacağına, bu nedenle ölen kişinin çok yakın bir arkadeşi dahi ölüm olayından üzüntü ve ıstırap çektiğini ispat ettiği takdirde manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceğine binaen 22.6.1966 tarih 7/7 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararı ve B.K.nun 98. maddesi yollaması ile aynı kanunun 49. maddeleri ve TTK.nun 806. maddesi dahilinde davacıların tümü için bugünkü para değeri ve paranın iştira gücü karşısında istenen tazminatın mutedil bulunmasına göre davanın kabulü gerekirken, aksine düşünce ile yazı olduğu şekilde davanın reddi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacılar yararına bozulmasına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 17.2.1983 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.