 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1983/4307
K: 1983/4882
T: 08.11.1983
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 2. Ticaret Mahkemesince verilen 15.6.1983 tarih ve 415-497 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 8.11.1983 gününde davacılar avukatı A.K. gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı.Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, davalıya ait otobüste yolculuk yapan müvekkillerinden S.'ın dini nikahlı eşi ve diğerlerinin babası olan A.K.'nın bu otobüsün devrilmesi sonucu öldüğünü ileri sürerek şimdilik toplam 900.000 lira maddi ve 2.500.000 lira manevi tazminatın ödeme yerindeki en yüksek banka iskonto haddi üzerinden hesaplanacak ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde; kusur ve tazminat miktarlarını kabul etmeyerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanılan delillere ve alınan bilirkişi raporuna dayanılarak toplam 900.000 lira maddi ve 800.000 lira manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek 39.5 faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebepler ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalana sair temyiz itirazlarının reddi gereklidir.
2 - Her nekadar TTK.'nun 1461. maddesinin 2. fıkrasında temerrüt faizinin ödeme yerindeki banka iskontosuna göre istenebileceği hükme bağlanmış ise de, bu fıkra hükmünün her olay için tatbik kabiliyeti olmadığının kabulü gerekir. Zira, bu maddeden yararlanılarak istemde bulunabilinmesi için tarafların tacir olması ve borcun da ticari işletmelerini ilgilendiren bir ilişkiden doğmuş bulunması gerekir. Nitekim Dairemizin kökleşmiş içtihatları da bu doğrultudadır.
İnceleme konusu olayda, sorumluluğun taşıma aktinden doğduğu ihtilafsız olmakla beraber TTK.'nun 806/2. maddesindeki tazminat istemi niteliği itibariyle bir (destekten yoksun kalma tazminatıdır) ve Borçlar Kanunun 45. maddesinden kaynaklanmaktadır. Kaldı ki davada ayrıca manevi tazminat istemi de yer almaktadır ki bu talep dahi TTK. 1. maddesi yollamasıyla B.K.'nun 47. maddesine dayanan bir istemdir.
Diğer taraftan davacıların murisi de olayda sadece yolcu sıfatını haiz olup davacı taraf yönünden ticari işletmeyi ilgilendiren bir uyuşmazlık da söz konusu değildir. Ne var ki, hal böyle olmakla beraber, alacağın borçlar kanununun 103. maddesinde yazılı olduğu şekilde % 5 oranında faize tabi olacağı da kabul edilemez. Zira davalı taşıyıcıdır ve TTK.'nun 21. maddesi uyarınca, bu sıfatından doğan borçların da ticari borç sayılması gerektiğinden aynı kanunun 9. maddesindeki temerrüt faizine tabi olduğunun kabulü gerekir. Başka bir deyimle, sırf davalının sıfatı itibariyle alacağın % 10 oranındaki ticari temerrüt faizine tabi olacağının kabulü lazım gelir.
Yukarıdan beri açıklanan bu hususlar gözönünde tutularak hüküm altına alınan tazminata % 10 yerine TTK.'nun 1461. maddesine yanlış anlam verilerek banka iskonto haddinin üzerinden temerrüt faizi uygulanması doğru olmadığından hüküm sadece bu noktadan bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bendde gösterilen nedenlerle dava vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine ancak 2 numaralı bende gösterilen nedenlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ve (6500) lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde 8.11.1983 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
Davacıların miras bırakanı, davalı idareye ait otobüste yolcu olup seyahat ederken otobüsün devrilmesi sonucu ölmüş olup dava bu nedenle açılmış destekten yoksunluk tazminatı isteminden ibarettir. Doğrudan doğruya haksız fiile dayanmaktadır. Bu olgu, taşıma sözleşmesinden tümüyle ayrı olarak düşünülüp değerlendirilmelidir. Taşıma sözleşmesi, kavram ve nitelikçe "ücret karşılığında yolcu ve eşya taşıma işleri"ni kapsar. İki unsuru bir (ücret) karşılığı bir yerden bir yere (taşıma)dan ibarettir. Bundan başka taşıma sırasında trafik kazası olabileceği baştan düşünülemez ve buna göre sözleşme yapıldığı da söylenemez. Trafik kazası, tamamen Borçlar Kanunu ve Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin uygulanmasını gerektiren ve baştan bilinemeyen, tasarlanamayan fiili bir durumdur. O nedenle, bu olay, taşıma sözleşmesinin bu unsuru veya uzantısı saymak olanak dışı bulunduğu gibi, taraflardan birinin tacir olması veya yapılan taşıma işinin ticari sayılması da haksız fiil niteliğindeki trafik kazasının ticari bir iş sayılması sonucunu kesinlikle doğurmaz.
Böyle olunca (faiz) yönünden, (haksız fiil nedeniyle tazminat) için BK. 72. maddedeki (yüzde beş) faiz uygulanması zorunlu olup, ortada (ticari iş) sözkonusu bulunmadığından ne TTK 9/2. maddedeki (ticari işlerde temerrüt faizi yüzde ondur) hükmünün ve ne de 1461. maddedeki (iskonto haddi)ne varan daha fazla faizin uygulama yeri yoktur. Kaldı ki, TTK'nun 9/1. maddesinde açıkça (Ticari işlerde faiz miktarı hakkında BK'nun 72. maddesi caridir -yani yüzde beş- şu kadar ki... benzer muameleler için daha yüksek faiz...) denmektedir.
"Haksız fiil, ticari işlere benzer muamele" de değildir. Bundan başka haksız fiili işleyen tacir değilse yüzde beş, tacir ise yüzde on veya daha yukarı faiz verecek demek, Anayasanın eşitlik ve sınıf farkı gözetilmezlik ilkelerine de aykırı düşer.
Bütün bu nedenlerle yerel mahkemenin % 5'ten fazla faizen hükmetmesi yanlış olduğundan hükmün bu gerekçe ile bozulması oyundayım.
KARŞI OY YAZISI (2)
Taşıyıcı, yolcuları gidecekleri yere ve salim olarak taşımakla yükümlüdür. Yolcunun kaza sonucunda ölmesi halinde, onun yardımından mahrum kalan kimseler de, uğradıkları zararlara karşılık, taşıyıcıdan tazminat isteyebilirler. (TTK 806/I-II). Davacılar vekili; miras bırakanın davalıya ait otobüste yolcu olduğu ve otobüsün devrilmesi ile meydana gelen kaza sırasında öldüğünü ileri sürmek suretiyle yolcu taşıma sözleşmesine dayanarak biraz önce açıklanan yasada öngörülen (uğranılan zararlar, yani maddi ve manevi) tazminatı istemiş bulunmaktadır. Bu durumda, davacılar tarafından açılan tazminat davasının hukuki dayanağı, Borçlar Kanunu'nun 45. maddesinden değil, Türk Ticaret Kanunu'nun 806. ve ardından gelen maddeleri hükümlerinden kaynaklanmaktadır.)
Davalının tacir olduğu hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Ticari şekilde işletilen bu kuruluşun tüm muamele, fiil ve işleri ticari işlerdendir. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, asada aksine hüküm olmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. (TTK 21/II). Miras bırakan ile davalı arasında kurulan yolcu taşıma sözleşmesinin (vesayet nedeniyle) davacılar bakımından da, ticari iş niteliğinde bulunduğu açık ve kesindir. Nitekim, Dairemiz çoğunluk görüşü de, yolcu taşıma sözleşmesinin yerine getirilememesi (kaza sonucu miras bırakan yolcu ölmüştür.) nedeniyle dava konusu yapılan tazminat tutarını (maddi ve manevi tazminat) ticari borç niteliğinde kabul etmiş ve sonuç olarak, bu tazminat tutarı için yıllık % 10 ticari temerrüt faizi istenebileceğini (banka iskonto tutarı değil) hükme bağlamış bulunmaktadır.
Davacılar tacir sayılmamakla birlikte, ticari iş niteliğinde sayılan sözleşmenin tarafı oldukları için, bu sözleşmeden doğan tazminat isteminde, tacirle yasaca tanınan haklardan (özellikle ticari temerrüt faizi ve banka iskonto turarı) yararlanırlar. Somut olayda davacılar, kendileri yönünden de ticari iş sayılan yolcu taşıma sözleşmesine dayanarak, ticari işlerde uygulama olanağı bulunan ve TTK'nun 1461/II. maddesinde öngörülen banka iskonto tutarını ticari temerrüt faizi i olarak istemişlerdir. Tacir bulunan davalının tüm borçlarının, ticari olmak yönü asıldır. Bu borç haksız fiil, sebepsiz iktisap ve sözleşmeden doğmuş olabilir. Kaldı ki, davada istenen tazminatın dayanağı taşıma sözleşmesidir. Dava konusu tazminat için istenen temerrüt faizinin, yani banka iskonto tutarının her iki tarafı tacir olan sözleşmelerde uygulanacağına ilişkin Türk Ticaret Kanunu ile diğer yasalarda ve özellikle biraz önce anılan yasa maddesinde herhangi bir sözcük yoktur. Başka bir deyişle, sadece bir tarafı tacir olan veya tacir olmasalar bile, Türk Ticaret Kanununda öngörülen tüm sözleşmelerden doğan taızminat için temerrüt faizi bakımından, banka iskonto tutarı uygulanabilir. Kural olarak, ticari temerrüt faizi serbestçe tayin ve tesbit edilebilir. Eğer taraflar arasında böyle bir sözleşme yapılmamışsa, tacirin para borcu için (bu borç ticari işletmesi ile ilgili olmak kaydıyla hangi nedenle doğmuş olursa olsun) banka iskonto tutarı istenebilir. Ayrıca, bu para borcunun tayini kabil olup olmadığı, yani davada olduğu gibi, tdazminata ilişkin bulunması da sonuca etkili değildir.
Davacıların miras bırakanı ile davalı tacir arasında yolcu taşıma sözleşmesinin yapıldığı ve miras bırakan yolcunun, bu taşıma sırasında meydana gelen kaza sonucu öldüğü mahkemece kabul edilerek, davacılar yararına tazminata (maddi ve manevi) karar verildiğine göre, Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen taşıma sözleşmesinden kaynaklanan bu davada, tazminat için ticari temerrüt faizi olarak, banka iskonto tutarının yürütülmesine karar verilmesi, TTK'nun 1461/II. maddesinin gerek içeriğine ve gerekse yasaya konuluş amacına uygundur. Açıklanan bu duruma göre, mahkeme kararının faize ilişkin yönü de doğru olmakla, hükmün onanması gerekmiştir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle mahkeme kararının faize ilişkin bölümünün de onanması gerektiği görüşüyle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.