 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1983/4
K: 1983/499
T: 07.02.1983
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce verilen 15.7.1982 tarih ve 412/401 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı Kurum vekili, müvekkili adına yasa ile verilip tescil edilmiş T.S.E. markasının davalı irketçe izinsiz olarak kullanıldığını, mamüllerine basıldığını, böylece hem haksız rekabet ve hem de bu markayı yasal yoldan izin alıp sözleşme yapanların ödediği prim ve paralardan mahrumiyet ve ayrıca marka tecavüzü suretiyle tüketici ve kamuoyunu da yanıltıp davacı kurumu küçük düşürdüğünü, şahsiyet haklarına da dokunduğunu ileri sürerek (750.000) lira maddi ve (300.000) lira manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı şirket vekili ise, T.S.E. markasını izinsiz kullandıklarını, ancak iki yıla yakın süreden beri davacı kurumla temas halinde bulunduklarını, hatta mamülleri için kurumdan (imalat yeterlilik belgesi) ve (kalite belgesi) aldıklarını, mamülleri üzerine kalite belgesi yapıştırmaları gerekirken yanlışlıkla T.S.E. markasını basıp kullandıklarını, (82.044,92) lira maddi tazminat ödemeyi kabul ettiklerini, bundan fazlaya ait maddi ve ayrıca şartları bulunmayan manevi tazminat isteklerinin reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalının davacı kuruma ait T.S.E. markasını izinsiz kullanmış olması nedeniyle ve ancak davacı kurumca çıkarılan talimatın İzmir'de yayın ve ilanı yapılmadığından cezai şart niteliğinde çift tarife uygulanamayacağı, sadece normal tarife üzerinden prim alacağının maddi tazminat olarak istenebileceği görüşüyle davalının 1981 yılı bürüt satış cirosu üzerinden normal tarifeye göre hesaplanan (108.873,07) lira maddi ve şahsiyet haklarına tecavüz nedeniyle de (50.000) lira manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Hüküm, sadece davacı kurum tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı Türk Standartları Enstitüsü, 132 sayılı Yasa ile kurularak T.S.E. markası verilmiş ve tescil olunmuştur. Aynı yasanın 1, 2, 11. maddelerinde belirtildiği üzere kuruma (her türlü made ve mamuller ile ilgili usul ve hizmet standartları yapmak, özel ve resmi sektörün isteği üzerine standartları ve projelerini hazırlamak, mütalaa vermek, standartlar konusunda her türlü ilmi ve teknik inceleme ve araştırmalarda bulunmak, kontrol laboratuvarları kurmak vs.) görevleri verilmiş olup, T.S.E. markasını almak üreticiler için zorunlu olmamakla beraber bu markayı mamüllerinde kullanmak isteyenler, davacı kuruma başvurarak tahlil ve kontrol ücreti ödemek, madde ve mamüllerinin kurumca belirlenmiş Türk Standartlarına uygunluğunu tesbit ettirilip aidatları, teminatları ve ayrıca mamüllerin yıllık bürüt satış bedelleri üzerinden tarifeye göre kademeli olarak hesaplanacak primi ödeyerek kurumla sözleşme yapmak zorundadır. Böylece T.S.E. markasını taşınam mamüllerin kalite yönünden kontrol edilerek Türk Standartlarına uygunluğu saptanmış olduğu kamu oyunda öncelikle kabul edilmiş bulunacağından, bu markanın izinsiz kullanılması halinde kamuoyunun bu konuda yanıltılmış olacağı da kuşkusuzdur.
2- T.S.E. markasının izinsiz kullanılmasından ötürü davacı kurumun (maddi) ve (manevi) zararlarının nelerden ibaret olabileceği ve yasa ile verilip tescil edilmiş olan bu markanın (korunması) zorunluluğu üzerinde durulması gerekir: Kurum zararları; kurumla marka sözleşmesi yapanlardan alınacak, aidatları, tahvil kontrol ücretleri, mamüllerin bürüt yıllık satış cirosu üzerinden tarifelere göre kademeli olarak hesaplanacak primler, teminatlar; markayı izinsiz kullananların mamüllerinde Türk Standartlarına uymayan kalite düşüklüğü varsa bu takdirde davacı kuruma ve markasına duyulacak güvensizlik sonucu markaya rağbet azalması ve müşteri kaybı nedenyle uğranılacak (maddi zararlar) yanında, düşük kaliteli mallarda izinsiz T.S.E. markası kullanılması halinde markaya ve davacı kuruma güvensizliğin doğuracağı (manevi zararlar) ortaya çıkacaktır. Gerçekten, davacı kuruma yasa ile verilen T.S.E. markasının hukuken korunması zorunlu bulunduğu açıkça görülmektedir. 132 sayılı (Türk Standartları Enstitüsü) Kuruluş Yasasının 1, 2, 11 ve 14. maddeleri ile 551 sayılı Markalar Yasasının 48. 49. maddeleri ve 1322 sayılı (Kanunların ve nizamnamelerin sureti neşir ve ilanı ve mer'iyeti tarihi hakkında) yasa ve ayrıca kuruluş yasasının verdiği yetkiye dayanılarak davacı kurumca çıkartılan (talimat-talimatname) hükümlerinin ve ilgili tarifelerin hep birlikte gözönünde tutulması gerekir. T.S.E. markası, 132 sayılı Yasa ile davacı kuruma verilmiş ve tescil edilmiş bulunmasına göre yasal olarak korunması gerekeceği ortadadır. Kuruluş yasasında bu markayı izinsiz kullananlar hakkında ne gibi yollara başvurulacağına dair hüküm yoktur; ancak 551 sayılı Markalar Yasasının 48. maddesinde (marka sahibine zarar veren kimse, o zararı tazmin zorundadır) denmiş, fakat maddi veya manevi zarar ayrımı yapılmamıştır. Borçlar Yasasının 48. maddesinde (yanlış ilanlar yahut hüsnüniyet kaidelerine mugayir sair hareketler ile....) müşteri kaybeden veya kaybetmek tehlikesine maruz kalan kimse, zararın tazminini isteyebileceği, TTK.nun 57. maddesinde de marka kullanımı yönünden (iyi niyet kurallarına uyulması), TTK.nun 58/e madde bendine göre de (marka tecavüzü) söz konusu ise (BK.nun 49. maddesindeki şartların bulunması hallerinde) (manevi) tazminata da hükmedilebileceği, yine 551 sayılı Markalar Yasasının 49. maddesinde, (markaya tecavüzün önlenmesi ve bunun ilanının istenebileceği) açıklanmış bulunmaktadır.
Davalının, davacı kuruma yasa ile verilen T.S.E. markasını izinsiz olarak kullandığı tartışmasız olup taraflarca da kabul edilmektedir. Ancak davalı, 2 yıldır temas halinde bulundukları davacı kurumdan (imalat yeterlik belgesi) ve (kalite belgesi) aldıklarını, mamüllerine bu kalite belgesi yerine yanlışlıkla T.S.E. markasını basıp kullandıklarını bildirmiş ise de, bu markayı yasa gereği bir sözleşmeye dayanmaksızın kullanmış olması karşısında sorumluluktan kurtulamayacağı açıktır.
3- Maddi tazminat istemine dayanak olarak davacı kurum, 132 sayılı Kuruluş Yasasının verdiği yetkiye dayanak çıkardıkları (talimat) veya talimatnamenin 19. maddesindeki (maddi ve manevi tazminatlar, ayrı ayrı hiçbir zaman sözleşme eki ücret çizelgesinin tavan rakamının iki katından az olamaz) hükmüne dayanarak (750.000) lira maddi, (300.000) lira manevi tazminat istemiştir. Sözü geçen 19. maddedeki (tarifelerdeki miktarların iki katı sorumluluk) durumunun davalı için uygulanıp uygulanamayacağı tartışma konusu olup mahkeme, bu talimat - veya talimatnamenin davalının işyerinin bulunduğu İzmir'de yayınlanmadığı davacı tarafça duruşmada bildirilmiş olduğundan cezai şart niteliğinde iki kat sorumluluk şeklinde ağırlaştırıcı 19. maddenin davalı hakkında uygulanamayacağı, sadece 16. maddesine bağlı Ek 3/B çizelgesine göre brüt yıllık satış cirosu üzerinden kademeli olarak normal tarife ücreti priminin, izinsiz marka kullanılması nedeniyle davacı Kurumun mahrum kaldığı gelir ve zarar olabileceği görüşüne vararak 1981 yılı için davalının verdiği bilançoya göre re'sen hesapladığı (108.873,07) lira maddi ve ayrıca şahsiyet hakkına tecavüz niteliğinde görülen marka tecavüzü nedeniyle (50.000) lira manevi tazminatın tahsiline karar vermiştir.
132 sayılı T.S.E. Kuruluş Yasasının 1, 2 ve 11. maddelerine göre, davacı kurum, kamu hizmeti gören bir (kamu kuruluşu) olup görev ve yetkileri belirlenmiş, aynı yasanın 14. maddesinde de (kurumun yetki ve çalışma usulleri, gelirleri ile bu yasanın uygulanmasını ilgilendiren sair konular) hakkında (talimatname) çıkarma yetkisi de tanınmıştır. 1322 sayılı (Kanunların ve nizamnamelerin sureti neşir ve ilanı ve mer'iyettarihi hakkında) Yasanın 1, ve 2. maddelerinde talimatname çıkarabilecek merciler arasında davacı kurumun benzerleri yoksa da bu yetki 132 sayılı yasa ile davacı kuruma verildiğinden bu yetkiye dayanarak çıkardığı talimatnamenin de diğer talimatnamelerin yasal sonuçlarını ve niteliğini taşıması gerekir. (Talimatname ve talimat'lar, aslında idarenin iç işlerini düzenleyici nitelikte olmakla beraber, bazen bir mesele hakkında emri ve hareket tarzını gösterir ve icrai karara dönüşerek 3. şahısları da ilgilendirir ve onları diğer idari tasarruflar gibi bağlayıcı olabilir." (Ord. Prof. Sıddık Sami Onar; İdare Hukukunun Umumi Esasları, 1960 baskısı, C. 1, S. 291-295) Talimatnamelerin yayın ve ilanı zorunlu olmamakla beraber, ilan edilmedikçe sadece o kurumun iç bünyesinde düzenleyici niteliğinden öteye gidemeyeceğinden, 3. şahısları da bağlayıcı olabilmesi için yayın ve ilan edilmesi, sözleşme dışı olan kişilere böylece usulünce duyurulması zorunlu olduğu gibi özellikle 2. maddesinde de (... talimatname ve ammeyi alakadar eden mukavelenamelerin, mahallinde resmi veya gayri resmi gazetelerle veya bunlar yoksa uygun araçlarla ilanı gerekeceği) açıkça belirtilmiş bulunmaktadır.
Davacı kurum vekili ise 1.6.1982 günlü oturumuda, davaya dayanak yaptıkları talimat'ın, İzmir'de usulünce ilanının yapılmamış olduğunu açıkca bildirilmiş bulunmasına göre, bu durumda talimatın 19. maddesinde markazı izinsiz kullananlar için öngörülen (sözleşme eki ücret çizelgesinin tavan rakamının 2 katının altında olamayacağı) hükmündeki ağırlaştırıcı şarttan bu markayı izinsiz kullanmış olmasına rağmen davalıyı sorumlu tutma olanağı bulunmadığından mahkemenin bu yoldaki görüşü doğru ve yasal görülmektedir. Ne var ki mahkeme istek ve savunmalar üzerinde yeterince durmadan ve gerekli soruşturma ve incelemeyi yapmadan kendiliğinden ve sadece davalının verdiği 1981 bilançosu üzerinden kademeli prim miktarını hesaplayarak bunun davalıdan alınmasına karar vermiştir. Oysa davacı kurum vekili 11.2.1982 günlü oturumda davasını ve istedikleri maddi tazminatın dayanağını açıklarken, talimatın 19. maddesinde öngörülen (tarifeye göre hesaplanacak brüt yıllık satış cirosu üzerinden prim) ile yasa ve ona bağlı talimat ve tarife gereği marka sözleşmesi yapanlardan alınması gerekecek (teminat) ve (marka kullanma ücreti-yani aidat) olarak isteklerini en az üç kalemde toplamış, ancak bunların toplamı dahi 19. madde gereği (750.000) liradan az olamayacağından bu miktarda maddi tazminat isteğini bildirmiştir; Mahkeme ise bu kalemlerden sadece yıllık bürüt satış cirosu üzerinden alınacak primi 1981 yılını esas alarak ve talimatın 16. maddesine bağlı Ek 3/B normal tarifesi üzerinden kendiliğinden hesaplayarak bulduğu miktar olan (108.873,07) liranın tahsiline karar vermiş, tazminat istemini oluşturan diğer kalemlerden hiç söz etmemiştir. Üstelik dava tarihi 25.9.1981 olduğu ve hangi tarihten bu dava tarihine kadar hangi devre için tazminat istendiği dava dilekçesinde yazılı olmadığı ve davacıya da açıklattırılmadığı halde dava tarihinden sonrayı da kapsayacak şekilde 31.12.1981 tarihine kadarki devreye ait davalı bilançoları üzerinden nisbi tarife gereğince hesap yapmış, bundan başka davaya dayanak yapılan ve mahkemece 19. maddesi uygulanamayacağı kabul edilip 16. maddesi uygulanan (talimat)'ın, 25. maddesinde açıklandığı üzere 1.6.1981'den itibaren geçerli olacağı, Ek 3/B tarifesinde tavan (150.000) lira gösterildiği halde, 1.6.1981 yürürlük tarihli talimat'ın 16. maddesinde bu miktar yani (T.S.E. markasını kullanma ücreti), (750.000) liraya çıkarıldığını gözardı etmiştir; Gerçi aleyhe davalının temyizi yoksa da; yukarıdaki bölümlerde açıklandığı gibi, T.S.E. markasını sözleşmeye dayanmadan izinsiz olarak kullananlar, hiç değilse izinli kullananların normal tarifeler üzerinden verecekleri masraf, aidat, teminat ve yıllık satış üzerinden hesaplanacak primi ödemeleri gerekir; Böyle olunca, davacıya hangi tarihler arasında kalan dönem için açıklandığı kalemlerde tazminat istediği de açıklattırılarak ve davalının o devrelere ait satış ciroları da iyice saptanarak ve ibraz edilmiş bilançolar yeterli değilse gerektiğinde yerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak dava ve talimat ve ona ekli tarife ve onlarıdaki değişikliklerle tarihleri dahi dava edilen dönem veya dönemlerle karşılaştırılmak suretiyle davacının hakedebileceği maddi tazminat miktarı saptanmak, bulunacak miktar evvelce hükmedilen miktardan fazla ise ona hükmetmek; az ise o takdirde davalının temyizi bulunmadığı gözönünde tutularak davacı için kazanılmışhak haline gelen ilk hükümdeki aynı miktara hükmetmek gerekmektedir.
4- (Manevi tazminat) olarak (300.000) lira istenmiş, ancak mahkemece yukarıda açıklanan manevi tazminat verilebilmesi koşulları da aranmadan marka tecavüzünün, davacı kurumun şahsiyet haklarına tecavüz niteliği taşıdığı kabul edilerek (50.000) lira manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir. Oysa, mahkemece de kabul edildiği gibi manevi tazminat için ağır kusur, ağır zarar ve kusur ile zarar arasında illiyet bağı unsurlarının birlikte oluşması gerekir, T.S.E. markasının izinsiz kullanılması, davalının ağır kusurlu sayılması için yeterlidir. Ancak (manevi zarar) koşulları açıkça saptanmış değildir; Zira T.S.E. markasının izinsiz kullanılması, yukarıda belirtildiği üzere maddi tazminat yönünden yeterli olmakla beraber, manevi tazminat için yeterli sayılamayacaktır; ancak T.S.E. markasını yasal olarak taşıyan aynı neviden mamuller ile karşılaştırılıp kontrol ve inceleme sonunda izinsiz olarak bu markayı taşıyan mamullerin kalitesi düşük ve Türk Standartlarına aykırı olduğu anlaşılırsa o takdirde davacı kuruma ve T.S.E. markasına duyulacak güvensizlik nedeniyle manevi zarar ve manevi tazminat şartları doğmuş olacaktır.
Dosyada bu yönden yaptırılmış bilirkişi incelemesi bulunmadığı gibi, ayrıca davalı taraf davacı kurumdan (imalat yeterlik ve kalite) belgesi aldıklarını ileri sürmüş, fakat bu belgeler dosyaya konmamıştır. Bu esaslar dairesinde inceleme ve araştırma yaptırılması, şartları oluştuğu takdirde kusurun ve manevi zararın ağırlığı da gözönünde tutularak uygun düşecek manevi tazminata hükmedilmesi; yoksa davalının temyiz bulunmadığından davacı lehine kazanılmış hak haline gelen ilk hükümdeki miktarın tahsiline karar verilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kazanılmış haklar da gözönünde tutulmak kaydiyle hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 7.2.1983 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.