Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1982/8-97
K:1984/514
T:09.05.1984
  • KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI İLE MAL EDİNME
* ÖZET:Hazineye son mirasçı olarak geçen yerler üzerinde kazandırıcı zamanaşımı hükümleri uygulanamaz.
(743 s. MK m. 448, 639)
(766 s. Tapulama K m. 33)
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Bursa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 11.11.1980 gün ve 1978/716 E. 1980/947 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 15.4.1981 gün ve 1981/4187 - 4321 sayılı ilamı ile; (...Davacı taşınmazın Selman üzerindeki 1/2 paya ilişkin kaydın zilyedlik sebebiyle hukuki değerini yitirdiğini ileri sürerek kaydın iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece talep kabul edilerek Selman üzerindeki kaydın iptaline karar verilmiştir. Dosya içerisinde mevcut veraset belgesine göre, gayri menkule paydaş görülen Selman, 1937 tarihinde mirasçı bırakmadan vefat etmiştir. Medeni Kanunun 448. maddesine göre bu durumda tereke Devlete intikal etmektedir. Devletin bu olaydaki sıfatı mirasçılık sıfatı değildir. Taşınmaz kanun gereği Devlete intikal etmektedir. Bu itibarla olaya Medeni Kanunun 639/2. maddesinin uygulanması mümkün değildir. 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun 20. maddesi ile 766 sayılı Tapulama Kanununun 33. maddesine getirilen son fıkra hükmü ile, kanunlar gereği Devlete intikal etmiş taşınmazların zilyedlik yoluyla kazanılması engellenmiştir. Bu itibarla davanın reddine karar verilmesi gerekir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : davalı Hazine vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Medeni Kanunun 639/2. maddesi hükmüne göre, zilyedlik ve zamanaşımı yoluyla kazanıldığı ileri sürülen taşınmazlar 1941 yılında mirasçı bırakmaksızın ölen Selman adına tapuda kayıtlıdır.
766 sayılı Tapulama Kanununun, 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun 20. maddesiyle değişik 33. maddesinin son fıkrasında : "..;Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ile kanunlar uyarınca Devlete kalan gayri menkuller tapuda kayıtlı olsun veya olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez ve bu madde hükmü uygulanamaz..." denilmiş; ayrıca Medeni Kanunun 448. maddesinde de, "...mirasçı bırakmaksızın vefat eden kimsenin mirası, büyük babalar ve büyük anaların baba ve anaları ile erkek ve kız kardeşlerinin intifa hakları baki kalmak üzere, Devlete intikal eder..." hükmü sevk olunmuştur. Görülüyor ki, bu davada çözümlenmesi gereken sorun, 766 sayılı Yasanın değişik 33. maddesinin son fıkrasında değimini bulan (Kanun) sözcüğü kapsamına Medeni Yasanın da girip girmeyeceği olmalıdır. Çünkü, bu soruya verilecek yanıt, aynı zamanda Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlığa da çözüm getirecektir.
Hemen vurgulanmalıdır ki, Tapulama Kanununun anılan maddesinin son fıkrasındaki (kanun) sözcüğünün kapsamına Medeni Kanun da girer. Bu deyimle yalnız bir takım Özel Kanunlar değil, Medeni Kanun gibi genel kanunlar da amaçlanmıştır.
Gerçekten de, Toprak Reformu Ön tedbirler Kanun tasarısını görüşmek üzere kurulmuş olan 55 numaralı geçici komisyonca hazırlanan 9. maddede şöyle denilmekteydi:
"Madde 9 - Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle, "özel kanunları" gereğince Devlete kalan özel mülk niteliğindeki topraklar, tapuda kayıtlı olsun veya olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap olunamaz".
Ne var ki, tasarı bu şekli ile kanunlaşmamış, ".. .Özel Kanunları gereğince Devlete kalan ...ibaresi yerine ".. .kanunlar uyarınca Devlete kalan gayri menkuller.. ." şeklinde değiştirilerek kabul edilmiş ve fıkra hükmünün kapsamı, yalnız kaçak ve yitik kişilerle, başka yerlere nakledilenlere ait gayri menkullerin Devlete intikaline dair 13 Eylül 1915 ve Nisan 1923 tarihli Kanunlar ile Hilafetin İlgasına dair 431 sayılı Kanunu değil, bunlarla birlikte bir kısım taşınmazların Devlete intikal ettiğini gösteren tüm Kanunları içine alacak şekilde genişletilmiştir.
Nitekim 55 numaralı komisyonun bu fıkra ile ilgili değişiklik gerekçesinde : ".. . Devletin özel mülkiyetinde sayılabilecek gayri menkuller çoğunlukla Hazine adına kayıtlı bulunmaktadır. Ancak, sahipsiz oldukları için Hazineye ait bulunması veya özel kanunlar hükümleri uyarınca Devlete kalması lazım geldiği halde Hazine adına tescilleri yapılmamış bu tür gayri menkullerin bulunduğu da bilinmektedir:
1 - Medeni Kanunun 636. maddesine göre, sahipsiz yerlerde birikmek, dolmak, kaymak-veya umuma ait suların mecra veya seviyeleri değişmek suretiyle meydana gelen,
2 - Firari veya mütegayyip eşhas ile, başka yerlere nakledilen kişilere ait olup, 13 Eylül 1915 ve Nisan 1923 tarihli Kanunlarla Devlete kalan,
3 - Hilafetin İlgasına dair olan 431 sayılı Kanunla Millete dolayısıyla Devlete geçen,
4 - İzinsiz olarak denizden doldurularak kazanılan,
5 - Bataklıkların kurutulmasından elde edilen,
6 - Mirasçı bırakmaksızın vefat eden kişilerden miras yoluyla Devlete kalan arazilerin bu tanımlama içinde mütalaa edilmesi lazım gelmektedir..." denilmek suretiyle konu açıklığa kavuşturulmuş ve böylece mirasçı bırakmadan ölenlere ait olup da, Medeni Kanunun 448. maddesi hükmü uyarınca Devlete geçen taşınmazların dahi zilyedlik yoluyla kazanılması önlenmiştir.
Bütün devirleri kazanma hallerinde, devir alan mülkiyeti kazanırken diğeri kaybeder. Buna öğretide mülkiyetin nisbi kaybı denilmektedir. Miras yoluyla iktisapta ve şirketlerin birleşmesinde önceki malik, ölüm veya birleşme sonucu şahıs olmaktan çıkmakta, şahsiyet sona ermekte ve mülkiyet mirasçılara yahut yeni şirkete geçmektedir. Medeni Kanunun 448. maddesi hükmüne göre, mirasçı bırakmadan ölen kimsenin terekesinin Devlete geçişi [intikali] zorunlu bir haldir. Ölüm ile tereke Devlete intikal etmektedir. Bu durum kanun gereği ortaya çıkmaktadır. Devletin terekeye sahip olması gerçek kişilerin mirasçılığına benzemez. Devlet mirastan mahrum edilemez; iskat edilemez. 0 halde Devlete geçiş kanun hükmü gereğidir. Hal böyle olduğuna göre, ölenin terekesine ait taşınmazlar tapulu yada tapusuz olsun, bunların Hazine üzerine kayıtları düşülmeden de, Hazine mülkiyet haklarına sahip olur. Zamanaşımı ile kazanmayı önleyebilmek için Hazinenin taşınmazlara el koyması da şart değildir.
Nitekim, 766 sayılı Tapulama Kanununun değişik 33. maddesinin son fıkrası hükmü ile "tapulu ya da tapusuz olsun" denilmek suretiyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 19.6.1957 günlü, 6/24 sayılı kararı ile (firari ve yitik kişilerle, başka yere naklolunanlara ait olup, tapuda kayıtlı bulunmayan gayri menkullerin, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edileceğine) dair uygulamaya da son verilmiş ve böylece tapuda kayıtlı olmayan ve fakat kanunlar uyarınca Devlete kaldığı kabul edilen taşınmazların Hazine adına tescil edilmiş hükmünde sayılması sağlanmış bulunmaktadır. Kanun koyucunun bu fıkrayı sevkte güttüğü amaç, Hazineye ait taşınmazlara Hazinenin sahip çıkmasını sağlamak ve gerektiğinde bunları Toprak ve Tarım Reformunun gerçekleştirilmesinde kullanmaktır.
Bu görüş öğretide de aynı şekilde benimsenmiştir. Kemal T... /Fikret E ...(Türk Eşya Hukuku) adlı eserlerinde bu görüşü şu şekilde açıklamışlardır: "...MKmadde 448 ve 534'e göre, mirasçı bırakmadan ölen kimsenin mirası Hazineye intikal eder. Hazineye intikal eden tereke malları arasında taşınmaz mallar bulunmaktaysa tapuya tescil edilsin, edilmesin, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez..." (age - 562).
Kaldı ki, MK.nun 448. maddesi hükmü gereğince Hazineye son mirasçı olarak geçen yerler üzerinde kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin uygulanamayacağı görüşü, Hukuk Genel Kurulunun 19.11.1975 günlü, 1973/8-968 E., 1975/1298 K. sayılı kararında da "...766 sayılı Kanunun 1617 sayılı Kanunla değişik 33. maddesinin son fıkrasındaki "kanun" sözüne Medeni Kanun da dahil bulunduğunun ve bunun sonucu olarak gene aynı hükümdeki "gayri menkuller" kavramına Medeni Kanunun 448. maddesinin az önce değinilen hükmü gereğince Devlete kalan gayrimenkul malların da 766 sayılı Kanunun değişik 33. maddesinin kapsamına girdiğinin kabulü zorunludur." denilmek suretiyle açıkça benimsenmiştir.
Öte yandan Tapulama Kanununun 97. maddesinin 1. fıkrası "...bu Kanunun 1. maddesinde yazılı yerler dışında bulunan gayri menkuller hakkında umumi hükümlere göre açılmış ve açılacak davalarda da bu Kanunun 33 ve 42. maddeleri uygulanır." hükmünü getirmiştir. Bu hüküm, anılan 33. maddeye genel hüküm niteliği kazandırmış ve böylece Tapulama Kanununun 1. maddesinde gösterilen yerler dışında bulunan taşınmaz hakkında, genel hükümlere göre açılacak davalarda da 33 ve 42. madde hükümlerinin uygulanması imkanı yaratılmıştır. Medeni Kanunun taşınmaz hukuku ile ilgili hükümlerinin uygulanmasında, 33. maddenin genel bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığı kuşkusuzdur ve bu maddenin Medeni Kanunun 639. maddesi yerine geçtiğinde bir duraksama da söz konusu değildir. Çünkü, 33. madde, Medeni Kanunun 639. maddesine paralel hükümleri taşımakla birlikte 639. maddenin dışında yeni bir takım esaslar da getirmiş bulunmaktadır. Ayrıca 1617 sayılı Kanunun ek maddesiyle de, Tapulama Kanununun konumuz olan 33. maddesinin son fıkrası hükmünün, 1617 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 26.7.1972' den önce açılmış davalara da uygulanması sağlanmış, böylece bu hüküm geriye doğru yürütülmüştür.
Bütün bu açıklamalara göre Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, yazılı gerekçelerle eski hükümde direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 28.3.1984 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 9.5.1984 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
1617 sayılı Kanunla, 766 sayılı Tapulama Kanununun 33/son maddesinde yapılan değişiklik sonucu, kanunlar gereği Devlete geçen taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımı işlemeyeceğine dair getirilen hükmün, Medeni Kanunun 448. maddesi gereğince Hazineye miras yolu ile geçişlerde uygulama olanağı yoktur. 1617 sayılı Kanunun çıkartılması sırasında 55 sayılı komisyon raporunda, 8. Hukuk Daire çoğunluğunun iddia ettiği gibi; Medeni Kanunun 448. maddesi yer almamıştır. Aksine Komisyon Başkanı mecliste hangi taşınmazların Tapulama Kanununun 33/son fıkrası hükmüne gireceğini ayrı ayrı saymış ve fakat Medeni Kanunun 448. maddesinden asla bahsetmemiştir.
1617 sayılı Kanun ile Tapulama Kanununun 33. maddesine son fıkra eklemekle 1617 sayılı Kanunun yürürlüğü gününe kadar uygulanmakta olan ve yitik, kaçak ve mubaillerden Devlete geçen ve fakat Hazinece el konulmamış olan taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımı İşleyeceğine dair içtihadı birleştirme kararının hükmü ortadan kaldırılmak istenilmiştir.
Kanun koyucu Tapulama Kanununun 33/son fıkrasında kamu kanunları ile Devlete geçen yerleri kastetmiştir. Bir kanun maddesinin yorumu söz konusu olduğu zaman kanunun çıkartılması, uygulanacak olaya çok yakın bir zaman içinde olmuş ise, yorumda kanun koyucunun amacı ağırlık noktasını teşkil eder.
Diğer yandan Özel Hukuk hükümlerinin uygulanmasında Devlet ile fert arasında bir ayrım yapılamaz. Bu temel kural Hukuk Devletinin esaslarındandır. Ferdin miras yolu ile hak kazandığı taşınmaz üzerinde koşulları gerçekleştiği takdirde kazandırıcı zamanaşımı ile iktisaba olanak verildiği halde Devletin aynı Özel Hukuk kuralına göre mirasçı olduğu zaman o taşınmaz üzerinde kazandırıcı zamanaşımı İle mülk edinme yolunun kapatılması mümkün değildir. Hukuk Devletinde Temel Hukuk Kurallarına sadık kalınmalıdır.
En önemlisi ise 8. Dairenin çoğunluk görüşü kabul edildiği takdirde Medeni Kanunun 639/2 ve Tapulama Kanununun 32/d maddesinde yer alan 'Tapuda sahibinin kim olduğu belli olmayan ya da galipliğine hükmedilmiş bulunan kimselerin taşınmazlarının da kazandırıcı zamanaşımı İle mülk edinme. olanağı ortadan dolaylı olarak kaldırılmış bulunacaktır.
Çoğunluk görüşü, Devletin malı üzerinde kazandırıcı zamanaşımı işlemeyeceği temel fikrine dayandırılmak istenmiş ise de, bu görüş kabul edildiği takdirde doğrudan doğruya kültüre elverişli olan ve Tapulama Kanununun 33, Medeni Kanunun 639. maddesinin uygulanmasına konu olan yerler üzerinde de kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceği sonucu çıkar ki bu takdirde bu maddelerin uygulama yeri kalmaz.
İlk nazarda kanun metni çoğunluk görüşüne hak verir nitelik göstermekte ise de; işin derinlemesine incelenmesi sonucunda ve zamanla gelişen uygulamalar karşısında madde metninin kanun tekniğinin zayıflığından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenler İle çoğunluk görüşünü benimsemek mümkün olmamaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçeler ile çoğunluk görüşüne karşıyım, hüküm onanmalıdır.
A. Nusret OZANALP :7.Hukuk Dairesi Başkanı
KARŞI OY YAZISI (ii)
766 sayılı Tapulama Kanununun 33. maddesine (1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanunu m. 20 ile değişik) göre; "Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler ile kanunlar uyarınca Devlete kalan gayri menkuller, tapuda kayıtlı olsun veya olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez ve bu madde hükmü uygulanamaz. Miras suretiyle Devlete intikal eden taşınmazlar, bu iktisap yasağının kapsamına girmekte midir? Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık ve görüş ayrılığı bu soruya verilecek cevapta toplanmaktadır.
MK.nun 448. maddesi gereğince, miras suretiyle Devlete intikal eden taşınmazlar kanunlar gereğince Devlete kalan taşınmazlardan sayılmazlar. 766 sayılı Tapulama Kanununun 33. maddesi İle; iktisap edilemeyecek taşınmazlar arasında sayılan "Kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmazlar. firari ve mütegayyip kişiler ile Mubadil Rum'lardan kalan taşınmazlardır. Bu hususu 1617 sayılı Kanunun gerekçesinden çıkarmaktayız. Çünkü, kanunların yorumlanmasında, meclis zabıtlarından yararlanmak bir hukuk kuralıdır. Çünkü, kanunların yorumlanmasında, meclis zabıtlarından yararlanmak bir hukuk kuralıdır.
"Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanunu Tasarısı ve 55 nolu Geçici Komisyon Raporu (1/609).nun 7. maddesindeki açıklamalardan; bu konuda yeni bir hüküm getirilmediği anlaşılmaktadır. Gerekçenin 7. maddesinde şöyle denilmektedir: .Bu maddenin açıklık getirdiği diğer bir husus ise, kanunlarla Devlete kalan ve özel mülkiyet konusu olabilecek nitelikte bulunan gayri menkuller üzerinde de kazandırıcı zamanaşımının İşlemeyeceğidir. Maddeye bu açıklığın getirilmesi, kazal içtihatların uygulamadaki farklı sonuçlarından Hazine yararının korunması düşüncesine bağlıdır. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem 3, toplantı 3, Birleşim 113, S. Sayısı 513).
Gerekçeye göre, sözü geçen madde ile yeni bir iktisap yasağı konulmamış, eski hükümlere bir "açıklama. getirilmiştir. Firari ve mütegayyip kişilerden Hazineye kalan ve Hazine tarafından el konulmamış taşınmazların iktisabına cevaz veren, 19.6.1957 gün ve 6/24 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilen uygulamaya son verilmek istenilmiştir.
Özet olarak söylemek gerekirse; miras yoluyla Devlete intikal eden taşınmazların, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı caizdir. Tapulama Kanununun 33. maddesinin iktisabını yasakladığı taşınmazlar firari ve mütegayyip kişiler ile mübadil Rum'lardan Devlete kalan taşınmazlardır. Bu nedenle aksini kabul eden çoğunluk kararına karşıyım.
Üye: Ali Rıza DÜZCEER : 8. Hukuk Dairesi
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini