 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:1982/14-388
K:1984/552
T:16.05.1984
* TAŞKIN İNŞAAT
ÖZET : Taşkın yapı zorunluğu içinde bulunan taşınmaz sahibi ME. m. 651 /II'de öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, üzerine inşaat taşınılan taşınmaz sahibinden olumlu bir edimi yasal olarak isteme hakkına sahiptir. Yasanın bu durumda kurduğu borç ilişkisinin konusu eşya ya bağlı bir borç olup talep hakkı asıl taşınmazın daha sonraki bir sahibi tarafından; üzerine inşaat taşırılan taşınmazın yeni sahibine karşı da yürürlüğe konabilir; yeterki MK. 651/II'deki koşullar taşkın yapının meydana getirildiği anda ilk [asli] sahipler arasında gerçekleşmiş olsun.
(743 s. MK m. 651/2)
Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kabulüne dair verilen 11.6.1981 gün ve 1977/970 - 1981/456 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 16.11.1981 gün ve 5594-6614 sayılı ilamiyle: (... Davacı Medeni Kanunun 650 ve 651. maddelerine dayanarak temlik istemiştir. Dava konusu edilen kesimin vaktiyle yapılan harici trampa sonucu kendilerine geçtiği ve bu nedenle iyi niyetli olduğu iddiasındadır. Dinlenen tanıklardan bir kısmı binanın davacı tarafından, bir kısmı annesi tarafından inşa edildiğini bildirmiş ve yine bir kısım tanıklar inşaatın 20 yıl önce yapıldığını, davalının inşaata muvafakat ettiğini beyan etmişlerdir.
İncelenen dosyadaki belgelere göre davacının dayandığı sözleşme 25 Nisan 1955 tarihlidir. Davalının 139 sayılı parseli iktisap tarihi ise 10.3.1969' dur. Sözleşme tarihinde ve 20 yıl önceki inşaat tarihinde davalı henüz 139 sayılı parselde paydaş olmadığı cihetle Onun muvafakatı ile bu inşaatın yapıldığı yolundaki beyanlara itibar edilemez. Yine davalı sonradan bu taşınmazı iktisap ettiği cihetle Ve sözleşmenin tarafı bulunmadığından davacı sözleşmeye davalı şahsi hakkını 3. kişi durumunda bulunan davalıya karşı ileri süremez.
Bütün bu yönler gözönünde tutulmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulü isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, (... annesi ve miras bırakanı Zeynep'in maliki bulunduğu 59 parsel sayılı arsası üzerine yaptığı inşaatın, davalının bayil olan bitişikteki 139 parsel sayılı taşınmaz maliki ile noter huzurunda yapılan 25.4.1955 tarihli sözleşmeye dayanılarak, 139 parselin 26,25 metrekarelik kısmı üzerine taşdığını, davalının bayiinin rıza ve muvafakatıyla ve iyi niyetle yapılan inşaatın taşan kısmının yıkılması halinde aşırı zarar meydana geleceğini...) ileri sürerek, davalıya ait 139 parsel sayılı taşınmazın, 26,25 metrekarelik kısmının, takdir edilecek muhik bir tazminat karşılığında, namına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı savunmasında, (... dava konusu 139 parsel sayılı taşınmazı 10.3.1969 tarihinde ve üzerinde taşkın inşaat bulunduğunu bilmeden, tapu kaydına dayanarak satın aldığını; davacı tarafın iyi niyetli olmadığını..) ileri sürmüştür.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; bu karar, davalının temyizi üzerine Özel Dairenin metni yukarıya aynen alınan ilamiyle bozulmuştur. Ancak, mahkeme eski kararında direnmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları ile dosyada mevcut kanıtlara göre; Davacının annesi Zeynep, kendisine ait 59 parsele yapacağı binayı yola cepheli ve çıkışlı kılmak için 139 parselin eski malikiyle noter huzurunda yaptıkları trampa sözleşmesiyle dava konusu yerin kendisine terki konusunda anlaşmıştır. Bu anlaşmadan sonra 59 parsele, dava konusu yere de taşacak biçimde bina inşa edilmiştir. Taşan kısmın yıkılmasının aşırı zarar doğuracağı, malikin izniyle ve iyiniyetle yapıldığı açık ve kesin olarak bellidir. İmar Yasası yönünden bu kesimin ifrazında da sakınca olmadığı belediyenin cevabi yazısında bildirilmiştir. Bu durum karşısında, davanın eski maliki karşı açılması halinde kabul edileceğinde hiçbir tereddüt yoktur.
Hal böyle olunca, bu davada çözüme ulaştırılması gereken sorun Medeni Kanunun 651. maddesinden kaynaklanan ve eski malike karşı kullanılması mümkün olan hakkın, taşınmaza daha sonra malik olan davalıya karşı da ileri sürülüp sürülemiyeceğinde düğümlenmektedir.
Özel Daire bozma ilamında, davacının dayandığı noter belgesinin şahsi hak doğurması itibariyle ancak akidine karşı ileri sürülebileceği ve olayda üçüncü kişi durumunda olan yeni malik davalıya karşı ileri sürülemeyeceği özellikle vurgulanmış ve böylece soruna salt şahsi hak kavramı içinde çözüm getirilmiştir.
Oysa, inceleme konusu bu davanın niteliği itibariyle böyle bir çözüm mümkün değildir. Çünkü, davacı tarafça 139 parselin içinde kalan çekişmeli yere iyiniyetle ve zemininden daha değerli ve yıkılması aşırı zarar doğuracak binanın yapılması ile davacının 59 parseli ile davalının 139 parselinin halen ve gelecekteki malikleri arasında (eşyaya bağlı borç) ilişkisi kurulmuş ve bu yolla trampa sözleşmesindeki şahsi hak, eşyaya bağlı borç nitelik ve kuvvetini kazanarak 139 parselde madde 651'de düzenlenen yasal kısıtlamaya tabi tutulmuştur.
Gerçekten, Borçlar Hukukunun temel prensiplerinden biri de, bir borç ilişkisinin ancak taraflarını yükümlülük altına sokmasıdır. Oysa, az yukarıda belirtildiği gibi eşyaya bağlı borçlar bu prensibe bir istisna teşkil etmekte ve bir kimse borçlanma yolunda irade beyanında bulunmuş olmasa bile, sırf eşya üzerinde bir ayni hakka veya zilyetliğe sahip Olduğu için bir edimle yükümlü kılınmaktadır. Gerçi, eşyaya bağlı borçlar tamamiyle nisbi nitelikli (şahsi) borç ilişkilerinden ibarettir ve mutlak haklar gibi herkese karşı ileri sürülemez. Ancak, aşağıda etraflıca belirtileceği şekilde, haiz olduğu özellikleri itibariyle nisbi borç ilişkilerinden önemli şekilde ayrılırlar (Şafak N. Erel - Eşyaya Bağlı Borç - Ankara 1982, sayfa 1,5 vb).
Bilindiği gibi, bir taşkın yapı zarureti içinde bulunan taşınmaz maliki, (MK. 619'daki mütemmim cüz kuralının bir istisnasını teşkil eden) MKmadde 651/II'de öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, üzerinde inşaat taşırılan taşınmaz malikinden olumlu bir edimi yasal olarak talep etme hakkına sahiptir. Bu talep, ya bir yasal irtifak anlamında ayni bir taşkın yapı hakkının tanınmasına, ya da üstüne taşılan toprağın mülkiyetinin devrine ilişkin olur. Görülüyor ki, yasa bu durumlarda bir borç ilişkisi kurmaktadır. Bu borç, ilişkisinin konusu, eşyaya bağlı bir borçtur. Eşyaya bağlı borçlarda borçlu bir taşınmazın, olacaktı da diğer bir taşınmazın şimdiki (hali hazırdaki) malikleridir. Borç doğurucu yüküm ve yetki yani aktif ve pasif husumet ismen belirlenip bireyselleştirilmiş bir kişiye ait değildir; aksine, söz konusu taşınmazların mülkiyetine bağlarınııştır. Bu borç ilişkisinin eşyaya bağlı niteliği nedeniyle, talep hakkı. asıl taşınmazın daha sonraki bir maliki tarafından, üzerine inşaat taşırılan taşınmazın yeni bir malikine karşı da yürürlüğe konabilir; yeter ki MK. 651/II'nin aradığı koşullar, taşkın yapının meydana getirildiği anda, ilk (asli) malikler arasında gerçekleşmiş bulunsun (Galip Sermet Akman - Taşkın inşaat - İstanbul 1982 - sayfa 183 vd.), (İhsan Özmen Taşkın İnşaat-Ankara 1980-sayfa 83 vd.), Kemal Oğuzmcın/Özer Seliçi-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 483), (Suad Bertan-Ayni Haklar-Cilt : 1-Ankara 1976-sayfa 645 vd.), (Selahattin Sulhi Tekinay-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 611).
Görülüyor ki, hem talep hakkı, hem de onun karşılığındaki yüküm, belirti taşınmazlardaki mülkiyete bağlı bulunduğundan, bu taşınmazların el değiştirmesi halinde yeni malik (borcun yüklenilmesi) veya (alacağın temliki) işlemleri gerekmeksizin, şimdiye kadar borçlu veya alacaklının bulunduğu hukuki duruma girer; yasal yetki ve yüküm, kendiliğinden yeni mötike geçer.
Bu itibarla, MK. 651/II'de belirtilen koşulların bulunması halinde meydana gelen yasal eşyaya bağlı borç, karşılıklı ve iki taraflıdır. Yani, bir taşkın yapı zarureti içinde bulunan taşınmaz maliki bir yandan ayni bir taşkın yapı hakkının tanınması veya toprağın mülkiyetinin devredilmesine ilişkin talebin alacaklısıdır; diğer yandan bunun için ödenmesi gereken tazminatın borçlusudur.
Bir Federal Mahkeme kararında da belirtildiği gibi, tecavüz edilen arsayı sonradan iktisap eden kişi MK.nun 931. maddesine dayanamaz ve tapu kütüğünde yer almayan bir hususun kendisine karşı etkili olamayacağını ileri süremez. O taşınmazı kanundan doğan kayıtlamalar işle birlikte iktisap etmiştir. Böyle hallerde, topu kütüğüne iyi inançla güvenen kimsenin güvencesinin korunması söz konusu olamaz (karar için bakınız; Tekinay-age-611).
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı veçhile, taraflar arasındaki yasal ilişki yönünden, davacının, yeni malik davalıya karşı dava hakkının varlığı kuşkusuzdur. Dosyada mevcut kanıtlara ve maddi olguların gerçekleşme biçimine göre, bu olayda, yukarıda da değinildiği veçhile, MK. 651/II, maddenin aradığı koşulların da, taşkın yapının meydana getirildiği anda, ilk malikler arasında gerçek teşhis olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, usül ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
Sonuç : davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) ve (3220) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 16.5.1984 gününde oyçokluğuyla karar verildi.