 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1982/1160
K: 1983/370
T: 13.04.1983
DAVA : Taraflar arasındaki "nafaka" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul 3. Sulh Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.6.1981 gün ve 1980/363-180 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 4.8.1981 gün ve 1981/5811-5677 sayılı ilamıyla; (..Davalı koca Yurt dışında çalıştığına göre, aldığı ücretin Türk lirasına göre hesaplanması, davacı kadın'a istediği nafaka tutarının da yine Türk lirası olarak açıklattırılması, tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözönünde tutularak buna göre uygun bir nafaka takdiri gerekir. Bu yönün gözetilmemesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yereni geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 1 - Davacı bu davayı kendisine asaleten ve kızı Muzaffer'e velayeten açmıştır. Oysa, dava açıldığı tarihte Muzaffer'in reşit olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Esasen bu konuda bir uyuşmazlık da yoktur.
Uygulamaya ve doktrine göre, bu durumda, mahkemenin izleyeceği iki yol vardır. Birincisi, HGK.nun 22.3.1972 gün ve 2/806 E. 195 K. ve yine 9.9.1964 gün ve 6/244 E. 542 K. sayılı içtihatlarında belirtildiği gibi, "yetkisiz temsilcinin açtığı davayı reddetmek" diğeri de, "davaya vekalet ehliyeti olmayan bir kişi (olayda veli durumundaki ana) tarafından açılmış olan bir davaya, dava tarihinde reşit olan, çocuğu (Muzaffer'i) celbederek icazeti bulunup bulunmadığını sormak, icrazeti bulunduğu takdirde davaya Muzaffer'in huzuru ile devam etmek; icazeti olmadığı takdirde de davayı reddetmektir" (B. Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü-Cilt I. 1979- Sayfa 676 ve özellikle 806 vd.). Ne var ki, mahkeme bu usul işlemlerine tevessül etmediği gibi, üstelik muzaffer yararına nafakaya hükmetmiştir. Ancak, davalının bu konuda bir temyizi bulunmaması nedeniyle bu görüşlerin tartışılmasına gerek görülmemiş ve dolayısiyle bu yön bozma nedeni yapılamamıştır. Hal böyle olunca, Muzaffer'e velayetten dava açmış olan davacı Hayriye'nin nafakanın azlığı yolundaki temyiz isteğinin kabulü, başlangıçtan beri mevcut yanlışlığı genişletme sonucu doğuracağından, davacı Hayriye'nin Muzaffer'le ilgili temyiz itirazlarının reddine karar verilmelidir.
2 - Davacı Hayriye'nin kendi temyizine gelince; davalı eş Mehmet'in işçi olarak İsviçre'de çalıştığı ve ayda en az 1500 İsviçre Frangı kazanabileceği, Çalışma Bakanlığı'ndan gönderilen listelere dayanarak mahkemece benimsenmiş bulunmaktadır. Nafaka ödetilmesine ilişkin yerel mahkeme kararına karşı davalı temyiz yoluna başvurmadığına göre, mahkemenin aylık kazanç konusundaki kabulü davalıyı bağlar.
Hal böyle iken, mahkemenin davacı eş için aylık 3000 lira nafaka takdir etmesi takdir hakkı kullanılırken fahiş bir hataya düşüldüğünü gösterir. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkat nazara alınarak davacı eş için daha uygun bir nafakaya hükmedilmek üzere karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı Hayriye'nin temyiz itirazlarının kabulü ile , direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, davacının Muzaffer'le ilgili temyiz itirazlarının REDDİNE, istek olursa temyiz peşin harcının geri verilmesine 13.4.1983 gününde oyçokluğuyla karar verildi.