 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1982/61
K: 1982/217
T: 17.05.1982
DAVA : Zorla özgürlüğü daraltma ve saldırgan sarhoşluktan sanıklar Çetin ve İbrahim'in hükümlülüklerine dair (Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 30.12.1980 gün ve 123/315 sayılı hüküm sanıklar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükmünde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 15 Eylül 1981 gün ve 171U/211 sayılı son hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar vekili tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün onanması istemini bildiren 29.1.1982 gün ve 8/7119 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Toplu olarak ve zorla özgürlüğü daraltma ve sarhoşluktan sanıklar Çetin ve İbrahim'in TCK. 179/2-3, 572, 31 ve 6085 sayılı Yasanın 60/E maddesi uyarınca hükümlülüklerine ilişkin karar, sanıklar vekilinin temyizi üzerine 8. Ceza Dairesi'nce incelenerek "olay anında sarhoş oldukları anlaşılan sanıkların parketme nedeniyle tartıştıkları Adem'e etkili eylemde bulunduklarını gören sivil kıyafetli başka bir yerde görevli polis memuru Ahmet'in kendisini tanıtarak kavgayı engellemek istemesi üzerine, her iki sanığın daha önceden tasarlanmamış bir davrnışla etkili eylemde bulunmak ve kendilerine ait minübüsün içine düşen polis memurunu da beraberlerine alarak kent dışına 5 - 6 kilometre gittikten sonra orada da tehdit etmelerinde özgürlüğü daraltma özel kastı dışında başlattıkları memura karşı direnme suçunu sürdükleri düşünülmeden yazılı biçimde karar verilmesi yasaya aykırıdır" biçimindeki gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkeme ise, toplanan delillerin, sanıkların özgürlüğü daraltma özel kastıyla hareket ettiklerinin kabulüne yeterli bulunduğu gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Dosyaya, oluşa ve toplanan delillere göre ;
Olay günü fazla miktarda alkol alıp sarhoş olan sanıklar, Çetin'in yönetimindeki minübüsle bir süre dolaştıktan sonra Bursa'nın Tahtakale Semti'ne geldikleri, burada Adem adındaki şoförü (sen yanlış parketmişsin) diye söyleyip kendisini dövüp yüzünde sigara söndürdükleri; bu durumu gören sivil giyimli polis memuru mağdur Ahmet'in sanıkların yanlarına giderek kimliğini göstermek suretiyle polis memuru olduğunu bildirdikten sonra adı geçen Adem'i dövmemelerini kendilerine önerdiği; sanıkların, mağdurun bu önerisine sinirlenerek Adem'i bırakıp mağduru dövmeye başladıkları, beklenmeyen bu ani saldırıya maruz kalan mağdurun kendisini saldırıdan kurtarmak amacıyla tabancasını çekerek sanıklara yaklaşmamalarını ihtar ettiği; ancak sanıkların dinlenemeyerek mağdurun üzerine yürüyüp onu tekrar dövüp tabanca tutan eline vurarak tabancasını yere düşürdükten sonra kendisini kucaklayarak zorla minübüsün içerisine soktuktan sonra olay kesiminden ayrılarak şehrin dışında doğru götürmeye başladıkları, özgürlüğü bu suretle daraltılan mağdurun yolda araçtan atmak girişimi de minübüs içerisinde bulunan bira şişesi kaldırılarak (kıpırdarsan seni vururum) tehdidiyle önlendiği ve bütün yalvarmalarına rağmen olay yerine 5 - 6 km. uzaklıktaki kireç ocakları denilen tenha bir yere götürdükten sonra minübüsten indirerek (söyle bakalım, sana ne yapalım) diye söyleyip bir süre daha dövdükten sonra bu tenha yerde bırakarak minübüsleriyle şehre döndükleri anlaşılmıştır.
Olayın yukarıda açıklanan gerçekleşme biçimi üzerinde; genel de yerel mahkeme ile özel dairenin kabulleri arasında farklılık yoktur. Görüş ayrılğı sanıkların özgürlüğü daraltma amaç ve özel kastını taşıyıp taşımadıkları hususundadır. Ancak, özel dairenin kabulünün aksine sanıkların etkili eylemine uğradıktan sonra mağdurun sanıklar tarafından minübüse zorla konulduğu, tanıklar Yunus, Tevkif ve Kamil'in aşamalarındaki uyum arzeden anlatımlarından anlaşılmıştır.
Özel suç kastı öğretide, yasanın suç ögesi veya ağırlatıcı neden olarak gördüğü hallerde, sanığın bilmeden istemeden ayrı olarak belirli bir nedenle bu eyleme yönelmesi şeklinde tanımlanmaktadır.
Sanık kast haline, suçun icrasına başladıktan sonra da girebilir. Eylem belirli sonuca (amaca) yönelik olarak başlayabilir. Sonradan sanık amacınıdeğiştirir ve başka bir sonucu gerçekleştirmeye koyulabilir. Sanık bu halde yöneldiği son kastının ortaya çıkardığı sonuçtan sorumludur.
Uygulayıcı, bir olayda sanığın özel suç kastını taşıyıp taşımadığını, olayın cereyan tarzını, suçun işlendiği yer ve zamanı, sanıkla mağdur arasındaki ilişkileri birlikte değerlendirmek suretiyle saptar.
Olayımızda, sanıkların kendilerine dövmeme önerisinde bulunan mağdur Ahmet'i dövüp silahını da yere düşürdükten sonra motorlu araçlarından yararlanarak olay yerinden uzaklaşmaları mümkün iken böyle yapmayarak mağduru kucaklayıp zorla minübüse sokup olay yerinden uzak ve tenha bir yere götürmeleri, yolda araçtan atlama girişimini, bira şişesini kaldırıp (kıpırdarsan seni vururum ) diye tehdidinde bulunmaları ve bütün yalvarmalarına rağmen eylemlerini sürdürmeleri ve nihayet şehrin tenha bir semtine götürdükten sonra araçtan indirerek (söyle bakalım, sana ne yapalım) diye söyleyip yeniden dövmeleri; sanıkların özgürlüğü daraltma suçunun bilinçli ve yoğunlaşmış özel kastıyla hareket ettikleri çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Hülasa, sanıkların üzerlerine atılan suç maddi ve manevi ögeleriyle oluşmuş bulunmaktadır.
Sanıkların memura mukavemet kastıyla hareket ettikleri hiçbir suretle ileri sürülemez. Zira mağdur polis memuru sanıklara karşı fiili harekette bulunmamıştır. Örneğin kendilerini yakalayarak karakola götürmek istememiştir, buna teşebbüs dahi etmiş değildir. Sanıkların bir vatandaşı dövdüklerini görünce yanlarına yaklaşarak kendilerine dövmemeleri önerisinde bulunmuştur. Bu önerisine sinirlenen sanıklar mağduru döverek yaralamışlardır. Saldırıdan kurtulmak amacıyla çektiği silahını da vurup yere düşürdükten sonra otomobillerine binip olay yerinden rahatlıkla kaçmaları mümkün iken böyle yapmayıp mağduru kucaklayıp zorla minübüse sokarak açıklandığı gibi onun özgürlüğünü daraltmışlardır. Bu nedenle eylemin memura mukavemet olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Bu itibarla sanıklar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün ONANMASINA, depo paralarının geri verilmesine, 19.4.1982 günlü birinci müzakerede yasanın öngördüğü çoğunluk elde edilemediğinden, 17.5.1982 günlü ikinci müzakerede üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.