 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1982/453
K: 1982/526
T: 27.12.1982
DAVA : Yetkili mercilerin emirlerine itaatsizlik suçundan sanık Mehmet Demirel'in TCK.'nun 526/1, 59,647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri gereğince sonuç olarak 4583 lira hafif para cezasıyla tecziyesine ilişkin hüküm, Özel Dairece incelenerek onanmasına karar verilmiştir.
KARAR : Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran Cumhuriyet Başsavcılığınca: (5442 sayılı İl İdaresi Yasanın 11(C maddesi ile il sınırları içinde Vali'ye 32/Ç maddesi ile ilçe sınırları içinde Kaymakam'a "huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin ve kamu esenliğinin sağlanması" konularında karar alma yetkisini vermiş ve aynı maddelerle, 66. maddede, alınan ve ilan edilen bu kararlara uymayanların TCK.nun 526. maddesiyle cezalandırılacağını hükme bağlamıştır. Buna göre Vali ve Kaymakam tarafından belirtilen konularda usulüne uygun olarak alınan ve ilan olunan bir karar TCK.nun 526. maddesiyle cezalandırılacağını hükme bağlamıştır. Buna göre Vali ve Kaymakam tarafından belirtilen konularda usulüne uygun olarak alınan ve ilan olunan bir karar TCK.nun 526. maddesiyle cezalandırma için ön koşul olarak belirlenmektedir.
Olayımız ise anızların yakılmasının sakıncalarından söz eden Tarım ve Orman Bakanlığı Ziraat İşleri Genel Müdürlüğünün 17.8.1981 günlü genelgesi Kırlareli Valiliği tarafından, Vali Maavini imzası ile ve "anızların yakılmasıyla ortaya çıkabilecek olumsuz neticelerin önlenebilmesi için yazının köyünüz çiftçilerine duyurulması ve buna rağmen köyünüzde anız yakan olursa tesbit edilerek Valiliğe bildirilmesi" isteğini içeren alt yazı ile Vize Kaymakamlığı da sözü edilen Bakanlık genelgesini" anızların yakılması sonucu ortaya çıkacak olumsuz neticelerin çiftçilerimize anlatılarak yakanlar hakkında kanuni işlem yapılacağının duyurulması..." isteğini içeren üst yazı ile Dosya Köyü Muhtarlığına da gönderilmiştir.
Ayrıntılı olarak açıklanan yazılardan gerek Valilik, gerekse Kaymakamlık, Bakanlık genelgesini rutin bir iş olarak görmüş ve genelgeyi havale niteliğine aşmayan alt ve üst yazılarla alt birimlere intikal ettirmişlerdir. Öncelikle Kırklareli Valisi ve Vize Kaymakamı tarafından İl İdare Yasasının 11/C ve 32/Ç maddelerine uygun olarak alınmış, anılan anızların yakılmasını yasaklayan bir karar mevcut değildir. Kaldı ki, genelge Kaymakamlığa Vali Muavini imzası ile gönderildiğinden, Vali tarafından alınmış bir karardan söz etmek de mümkün değildir.
Kaymakamlık yazısında "yakanlar hakkında kanuni işlem yapılacağının" yazılı bulunması, yazının açıklanan niteliğini değiştirecek bir etken değildir. Konunun niteliği itibariyle ve üst makam tarafından anlaşılagelen yazışma geleneği içinde yazıya konulmuş ve hiçbir zaman TCK.nun 526. maddesiyle cezalandırma kastolunuyor şeklinde yorumlanamayacak bir uyarıdır. Tersine bir yorum "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesini zedeler ve Kaymakamın havale niteliğinde olan yazıları ile suç yaratılmasına olanak verileceğinden, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi) istenmiştir.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre;
Tarım ve Orman Bakanlığı Ziraat İşleri Genel Müdürlüğünce Kırlareli Valiliğine gönderilen 17.8.1981 gün ve 1621 sayılı genelgede; (Geniş ölçüde hububat tarımı yapılan bölgelerimizde hasat sonunda anızların yakılmasının yaygınlaştığı ve bu hususun bazı olumsuz sonuçlar doğurduğu gözlenmektedir.
Toprak işleme faaliyetlerine başlayıncaya kadar anızların tarla üzerinde bırakılması, erozyonu geniş ölçüde önlemekte, anızın toprağa gömülüp çürümesiyle de başta organik madde birikiminin artırılması olmak üzere toprağın fiziksel ve kimyasal yapısı düzelmektedir.
Yüzlerce yılda oluşabilen tarıma elverişli toprakların erozyon yolu ile heder olması telafisi imkansız kayıplara yol açtığı gibi, topraktaki özellikle organik madde oluşumunu gerçekleştiren ve bitkisel üretim için zorunlu olan mikroorganizmaların önemli bir kısmı anız yakma işlemi sırasında hayatiyetlerini kaybetmektedir.
Anızların yakılmasının farelerin meydana çıkması ve yakalanma ihtimallerinin artması ile, ekin sap arısı gibi zararlılarla mücadelede az da olsa yarı olmakla beraber, çevredeki kuş, yabani hayvanlar ve ava hayvanlarının barınakları olan çalılıkların yanmasına sebep olarak bu canlıların yaşama ortamlarının dolayısıyla doğal dengenin bozulmasına yol açmaktadır.
Ayrıca anızların yakılması zaman zaman çevredeki bağ-bahçe ve ormanlarda da yangınlara neden olmakta ve hatta bazan can kaybına bile yol açmaktadır.
Netice olarak anızların yakılması, sakıncalı görülmekte olup, keyfiyetin ilgililere duyurulmasını ve gereğinin bu hususlar gözönünde tutularak yapılmasını rica ederim denilmektedir.
Bu genelgede, anızların yakılmasının yurt ekonomisi ve yurt tarımı bakımından ne kadar mahsurlu olduğu, ayrıca can ve eşyaya verebileceği zarar ve tehlikeler de açıkça belirtilmiştir.
Söz konusu genelge örneği aynen çıkarıldıktan sonra Kırklareli Vali Muavini imzasıyla Vize Kaymakamlığına gönderilen 11.9.1981 tarihli yazıda (anızların yakılmasıyla ortaya çıkabilecek olumsuz neticelerin önlenebilmesi için yazının köyünüz çiftçilerine duyurulması, buna rağmen köyünüzde anızları yakan çiftçi olursa tesbit edilerek Valiliklerine bildirilmesinin) istenmesi üzerine Vize Kaymakamlığınca, genelge örneği de eklenerek köy muhtarlıklarına gönderilen yazıda; (Bakanlık emirlerinden de anlaşılacağı üzere, anızların yakılması sonucu ortaya çıkan olumsuz neticelerin çiftçilere anlatılarak, yakanlar hakkında kanuni işlem yapılacağının duyurulması) bildirilmiştir.
Yine Vize Kaymakamlığınca köy muhtarlıklarına yazılan 23.9.1981 tarihli ikinci bir yazıda: (1.9.1981 gün ve 12-855 sayılı yazınızla anızların yakılmasının yasaklandığını belirtmenize rağmen, yer yer anızların yakılmakta olduğunu görmekteyim, Köyünüzde anızları yakan çiftçilerin tesbit edilerek Kaymakamlığa bildirilmesini rica ederim) denilmiştir.
Tarım ve Orman bakanlığının uyarı yazısı üzerine verilen Kaymakamlık emri 8.9.1981 tarihinde sanığın köyünde usulen ilan edilmiştir. Sanık emir ve ilandan haberi olduğunu ve bunu rağmen anızları yaktığını kabul ve ikrar etmektedir. Suç tarihi her iki emirin tebliğ ve ilanından sonradır.
5442 sayılı İl idaresi Kanununun " Kaymakamların hukuki durumları, göreve ve yetkileri" başlıklı 31. maddesinin (e) bendinde: (Kaymakam ilçenin her yönden genel idare ve genel gidişini düzenlemek ve denetlemekten sorumludur), 32. maddesinin (B) bendinde: (Suç işlemesini önlemek, kamu düzeni ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır), aynı maddenin (C) bendinde: (ilçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması, önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır. Bu hususta alınan ve ilan edilen karar ve tedbirlere uymayanlar hakkında 66. madde hükmü uygulanır) denilmektedir.
Aynı kanunun 66. maddesinde ise: (İl Genel Kurulu, idare kurulları veya en büyük mülkiye amiri tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliğ ve ilan olunan karar ve tedbirlerin tatbik ve icrasına muhalefet eden veya müşkülat gösterenler veya riayet etmeyenler hakkında hareketi ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, TCK.nun 526. maddesinin uygulanacağı) hükmüne yer verilmiştir.
Profosör Tahir Taner'in "CEZA HUKUKU" adlı kitabında da değinildiği gibi; Mahkemelerin idarenin emrini, idarece alınan tedbirin yerinde ve doğru olup olmadığını incelemeye yetkisi yoktur. Şayet kararı alan makamın bu şekilde bir karar almaya yetkisi var ise ve verilen emir, alınan tedbir kanun ve nizamlarına aykırı değilse, TCK.nun 526. maddesindeki suç teşekkül ve tekevvün eder. Emri veren makamın selahiyetli olup olmadığı da, o makamın görevlerini bildiren mevzuattan ve verilen emir veya alınan tedbirlerin mahiyetinden anlaşılır. Kanun selahiyet vermiş ise, emre aykırı davranış 526. maddenin uygulanmasını gerektirir. Nizamname, talimatname, karar ve emirlere muhalefet fiilerinin suç sayılabilmesi için, şu şartlar bulunmalıdır:
1- Bu hususta kanun selahiyet vermiş olmalıdır.
2- Bu sayılacak fiillerin cezalarını yine kanun tayin etmelidir.
3- Usulen ilan edilmelidir.
4- Nizamname, talimatname, karar veya emir kanunlara aykırı olmalıdır.
Sanık, Kaymakamlığın İl İdaresi Kanununun verdiği yetkiye dayanarak vermiş bulunduğu emre uymamıştır. Bu emrin, ilgili Bakanlığın ikaz ve genelgelerine dayanılarak alınmış olması, Kaymakamlık emri olma niteliğini değiştirmez.
Vize Kaymakamlığınca verilen emir, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kamu düzen ve güvenini korumak ve kamu esenliğini sağlamak amacıyla alınmasına, aykırı davranışın müeyyidesi İl İdaresi Kanununda gösterilmesine, usulen ilan edilmiş bulunmasına ve kanunlara aykırı bir yönü de mevcut olmamasına göre, yukarıda yazılı dört şartı da ihtiva etmektedir.
İl İdaresi Kanununda olduğu gibi, pek çok özel kanun ve yönetmelikte, müeyyide yönünden TCK.nun 526. maddesine atıf yapan hükümler bulunmaktadır. Bu kanun ve yönetmeliklere aykırı davranışta bulunmasında nasıl 526. maddedeki unsurların mevcut olup olmadığını aramadan anılan maddeyi uyguluyorsak; İl İdaresi Kanununun mülkiye amirlerine verdiği yetkiye istinaden aynı kanunun 31. ve 32. maddelerinde belirlenen konulara ilişkin olarak verilen emir, anılan tedbire riayetsizlik halinde de, 526. maddedeki şartların ayrıca oluşup oluşmadığına bakılmaksızın, bir maddenin uygulanması gerekir.
Esasen TCK.nun 526. maddesinde "kamu güvenliği", "kamu düzeni" deyimler kullanılmış, İl İdaresi Kanunuyla Kaymakamlara, kamu düzeni ve güvenini korumak ve kamu esenliğini sağlamak amacıyla karar ve tedbir alma yetkisi verilmiştir. Her iki kanunda kullanılan deyimler arasında esasa etkili bir anlam farkı da bulunmamaktadır.
Amme intizamı (kamu düzeni) teriminden, amme hizmetlerinin iyi yapılmasını Devletin emniyet ve asayişini, fertler arasındaki münasebetlerde huzur ve ahlak kaidelerine uygunluğu temine yarayan müessese ve kaidelerin kanun ve nizam içinde yürümesini sağlamaya matuf emir ve tedbirlerin anlaşılması gerekir. (NEJAT ÖZTÜRK, Türk Ceza Kanunu, Cilt 3, S. 691).
Çeşitli sözlüklerde, "kamu güvenliği: kamunun korunması, halkın güvenliği ve selameti, kamu düzeninin bir unsurudur", (kamu düzeni; toplum düzeni, toplumun düzenli olması, toplumu derli-toplu hale getirmek", "esenlik; rahatlık, memnunluk duygusu, afiyet, sıhha ve selamet içinde olma" şeklinde açıklanmaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı genelgesine dayanılarak verilen Kaymakamlık emrinin; kamu düzeni, kamu huzur ve güvenliği ile, kamu esenliğinin sağlanmasına yönelen bir emir niteliğinde bulunması ve yukarıda açıklanan sair hususlar gözönünde tutulduğunda, C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler: (18.5.1945 gün ve 29-8 sayılı içtihadı birleştirme kararında: "TCK.nun 526. maddesi hükmü, metinde gösterilen adli muamelelere veya ammenin güvenliği, düzeni ve esenliği düşüncelerinden birine taalluk etmek şartıyla herhangi bir kanunla konulan yüküme dayanılarak ittihaz olunan emir ve tedbirlerin bizatihi müeyyidesidir" denilmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 12.11.1973 gün ve 333-705 sayılı kararı ve pek çok Özel Daire kararlarında da açıklandığı gibi, TCK.nun 526. maddesinin uygulanabilmesi için, özel yasalardan birinde bu maddeye göre cezalandırılacağı hükme bağlanmış, eylemlerin unsurlarıyla birlikte açıklanması veya kanun ve nizamlara aykırı olmayarak yetkili makamlarca verilen bir buyruğun "kamu güvenliği", "adli işlemler dolayyısıyla olma" koşulları: yasaya uygun olarak verilen emirle, bu koşullar arasında bağlantı kurmak için kullanılmıştır.
Maddenin yazılışında "yetkili makamlar tarafından... verilen bir buyruğu dinlememe veya bu yolda alınmış bir önleme uymama" hali açıklanırken belirlenen "kamu güvenliği", "kamu düzeni", "genel sağlığı koruma", "adli işlemler dolayısıyla olma" koşulları: yyasaya uygun olarak verilen emirle, bu koşullar arasında bağlantı kurmak için kullanılmıştır.
Bir fiilin suç sayılması için, işlenen fiilin konusundaki tarife uygun olması şarttır. Kişi hürriyetini ve dokunulmazlığını sağlayan ve ilk önce 1789 Fransız İhtilali ertesinde yayınlanan "İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci"nin 8. meddesinde yer alan bu çok önemli kural, doktrinde "KANUNSUZ SUÇ OLMAZ - Nullum Crimen Sine lege" şeklinde ifade edilmektedir. Nitekim Türk Ceza Kanununun 1. maddesinde "kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez" hükmünde yer verilmiştir.
Kamu düzeni kavramı çoğunluk görüşünde açıklanmıştır. Ammenin emniyeti (kamu güvenliği) tedbirinden anlaşılması lazım gelen mana; selahiyetli makamlarca inzibat ve asayişi sağlamak amacıyla Usul ve Kanun içinde verilecek emirlerdir.
Anız yakılmaması yolundaki kaymakamlık buyruğunu "kamu düzeni" veya "kamu güvenliği" kavramlarıyla irtibatlandırmaya imkan bulunmadığı gibi; "adli işlemler dolayısıyla" verilmiş bir buyruktan da söz edilemez.
Özel Dairenin 29.12.1981 gün ve 8147-8339 sayılı kararında da belirtildiği gibi; "genel sağlık mülahazasıyla karar alma" yetkisi ise İl ve İlçe Hıfzısıhha Kurallarına aittir.
Yasalara aykırı yönü tesbit edilmedi diye, her Kaymakamlık buyruğuna uymayanları TCK.'nun 526. maddesi uyarınca cezalandırmaya kalkmak, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin açık ihlalidir. Bu nedenlerle itirazın kabulü gerekir) yolunda görüşler ileri sürerek;
Üyelerden Sami SELÇUK ise: (5442 sayılı Yasanın 11/C ve 32/Ç maddelirende "il ya da ilçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarufa müteallik meniyetin, kamu esenliğinin sağlanmasının ve önleyici kolluk yetkisinin" vali ya da kaymakamın ödevlerinden olduğu anılan amirlerin bunları sağlamak için gereken karar ve önlemleri alacağı, alınan ve ilan olunan karar ve önlemlere uymayanlar hakkında aynı yasanın 66. maddesinin uygulanacağını belirtilmiştir.
Anılan 66. maddede ise; "en büyük mülkiye amiri tarafından kanunların verdiği yetkiye istinaden ittihaz ve usulen tebliği ve ilan olunan karar ve tedbirlerin tatbik ve icrasına muhalefet eden veya müşkülat gösterenler veya riayet etmeyenler hakkında, hareket ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, TCK.'nun 526. maddesi uygulanır" denilmektedir.
Kaymakamlıkça, genelge hükümleri doğrultusunda hareket etmeyenlere yasal işlem yapılacağı belirtildiğine göre, yukarıda anılan maddeler doğrultusunda bir zarar alınıp bunun ilan olunduğu kabul edildiğinde, eyleme T.C. Yasasının 526. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağını incelemek gerekir.
Bu madde "yetkili makamlar tarafından... kamu güvenliği ve kamu düzeni veya genel sağlığın korunması düşüncesiyle kanun ve nizamlara aykırı olmayarak verilen buyruğu dinlemeyen veya bu yolda alınmış bir önleme uymayan kimse, eylem ayrı bir suç oluşturmadığı takdirde, (...) cezalandırılır" denilmektedir.
Herşeyden önce olayımızda, 5442 sayılı Yasanın 11/C, 32/Ç ve T.C. Yasasının 526. maddelerinde sözü edilen kişi dokunulmazlığı, tasarruf emniyeti, genel sağlıkla ilgili olarak verilmiş bir buyruk olmadığı kuşkusuzdur.
T.C. Yasasının 526. maddesinde sözü edilen "kamu güvenliği ve kamu düzeni" kavramının, 5442 sayılı Yasanın 11/C, 33/Ç maddelerinde anılan "huzur ve güvenliği" kapsadığı, kısaca bunların "kamu düzeni" kavramı içine girdiği, çünkü bu kavramın aslında "kamu sükunu, kamu güvenliği ve kamu sağlığı" diye anılan üç ögeyi içerdiği belirtilmiş; ancak "kamu düzeni" teriminin, idare ve Anayasa hukuklarındaki anlamlarına göre, ceza hukukunda, 1930 tarihli İtalyan Ceza Yasasının gerekçesinde de değinildiği gibi, daha dar bir anlama geldiği, nitekim T.C. Yasasının 311, 315 ve 526, 548. maddelerinde öngörülen suçlara göre değerlendirildiğinde, bu kavramın, birbirleriyle ve Devletle olan ilişkilerinde barış ve uyum içinde toplum yaşantısının sürdürülmesi anlamına geldiği söylenmiştir. Geniş anlamda ise esasen her suçun kamu düzenini sarstığı muhakkaktır (Antolisei, Manuale di Diritto Penale, P. speciale, Milano, 1977, S.670, 672, Manzini, Tarattato... V.n. 1803; IX,8.2785; Rocco, Ogetto, S. 495; Anayasa Mahkemesinin 28.1.1964 gün ve 128/8 ve Ceza Genel Kurulunun 10.1.1989 gün ve 528.471 sayılı kararları).
Genelgeye dayalı kararın, bu dar anlamda kamu düzeni kavramına girmeyeceği açıktır.
Geriye, anılan maddelerde bulunan "kamu esenliği" kavramı kalmaktadır.
"Kamu esenliği" terimi, bir ceza hukuku terimi olarak, T.C. Yasasının ikinci kitabının 7. başlığında -bab- (369-413. maddeler) ve üçünca kitabının ikinci başlığında (549-566. maddeler) yer almaktadır.
Kaynak yasanın gerekçesine ve yazarlara göre (Antolisei, 483,4863; Manzini, n. 2142, 2143, 2785, 2871; Rocco, 596) bu kavram, belli kişilere karşı değil, belirsiz sayıda kişilere ve kamuya (topluma) yönelik ve yaygınlaşabilir nitelikte, ortak ve genel bir tehlike ve tehdidin önlenilmesi amacını taşamakta ve bu çerçevede anlam kazanmaktadır.
Yukarıda anılan başlıklar (Bab) içinde düzenlenen suçlarla korunan menfaat, bu anlamdaki kamu esenliğidir. Genelge bütünüyle irdelendiğinde böyle bir tehlikenin bulunduğu, o nedenle de yönetici ve yetkililerce, yasalara göre ve kamu esenliği kaygısıyla bir buyruk verildiği ortaya çıkmaktadır.
Bunu saptadıktan sonra, "anız yakma" eylemine T.C. Yasasının 526. maddesinin uyup uymayacağı konusuna gelince; sorunu aşama aşama ele almakta yarar vardır.
5442 sayılı Yasanın 66. maddesinde, kamu esenliği kaygısıyla verien buyruğa uyulmazsa, "eylem ayrı bir suç oluşturmadığı takdirde" denilerek, uygulanacağı belirtilmektedir.
Görülüyor ki, anılan maddelerin uygulanabilmesi için herşeyden önce eylemin başka bir suç oluşturmaması şeklinde olumsuz bir koşul aranmaktadır. Eğer eylem başka bir suç oluşturursa, o hüküm temel (asıl) hüküm olduğundan, uygulama alanına girecek yardımcı (tali, bekçi) hüküm niteliğindeki T.C. Yasasının 526. maddesi uygulama alanından geri çekilecektir. Bilimsel deyişle, T.C. Yasasının 526. maddesi yardımcı hüküm olduğundan, temel hükmün önceliği ve üstünlüğü ilkesi uyarınca, ancak temel hüküm olmadığı takdirde uygulanabilecektir.
Genelgenin kamu esenliği kaygısıyla belirttiği tehlikelere ve "anız yakma" olarak nitelendirilen eyleme göre, T.C. Yasasının 3. kitabının kamu esenliğine karşı kabahatları düzenleyen 2. Başlığının 7. Bölümündeki 566. maddesinin temel hüküm olarak karşımıza çıktığı görülmektedir.
Gerçekten T.C. Yasasının 566. maddesi, fiili bir zararı değil, zarar olasılık, olanak ve potansiyelini içeren bir tehlike suçu niteliğini taşımaktadır. Bu maddeye göre, her ne suretle olursa olsun, icrai veya ihmali bir hareketle, kişilere ya da mallara zarar tehlikesi yaratanlar cezalandırılmış ve hatta fazladan bir anlatımla, bu hareketlerin dikkatsizlik ya da tecrübesizlik sonucu olmaları durumunda bile, maddenin uygulanacağı vurgulanmıştır. Bir başka deyişle, maddenin uygulanması için tehlikenin dikkatsizlik ya da tecrübesizlik sonucu olması aranmamakta, tersine bu durumlarda dahi cezalandırılması söz konusu olmaktadır.
Nitekim kaynak yasa da bizde olduğu gibi, dilbilgisi terimi olarak karşıt yargı önermelerini bağlamaya yarayan "se bile" bağlacı kullanılmış ve "dikkatsizlik veya tecrübesizlik neticesi olsa bile" cümleciği iki virgül arasına alınmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, doğa dengesini bozan, üretimi düşüren can ve mal kayıplarını doğurucu yangınlara yol açan anız yakma eyylemine T.C. Yasasının 566. maddesinin temel hüküm olarak uygulanması, 526. maddenin yardımcı hüküm olarak uygulama alanından geri çekilmesi zorunlu bulunmaktadır.
Nitekim, kaynak yasanın yürürlüğü sırasında, İtalyan Yargıtay'ı tehlikeli bir biçimde (ağzı açık, parmaklıksız bırakılması (13 Şubat 1893) v.b. eylemleriyle; 23 Kasım 1891 ve 5 Aralık 1891 tarihli kararlarında "tarlalarda anız yakma eylemlerine" T.C. Yasasının 566 (Kaynak Yasasının 483) maddesinin uygulanacağını açıkça belirtilmiştir. (Manzini, Trattato, IX, 1923, n. 2939-2943; kararlarının alındığı sahifeler 396,397).
Bu nedenlerle, anız yakma eyleminin T.C. Yasasının 566. maddesine girdiği kanısında olduğundan, itirazın değişik gerekçe ile kabulü gerektiğini) ileri sürerek bu yolda oy kullanmıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının reddine, 27.12.1982 günü üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.