 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1982/11
K: 1982/147
T: 19.04.1982
DAVA : Adam öldürmekten sanık İsmail'in hükümlülüğüne dair (Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 30.3.1981 gün ve 69/91 sayılı hüküm müdahil vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk hükümde direnmeye ilişkin aynı mahkemeden verilen 21.10.1981 gün ve 168/200 sayılı son hüküm Yargıtay'ca incelenmesi müdahiller vekili tarafından süresince verilen dilekçe ile istenilmiş, koşuluda yerine getirilmiş olduğundan, dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün Bozulması istemini bildiren 7.1.1982 gün ve 1/5600 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Zeynep'i kasten öldürmekten sanık İsmail'in TCK.nun 455/1. maddesi uyarınca hükümlülüğüne ilişkin karar katılanın temyizi üzerine, özel dairece incelenerek (1- Sanık ile düğün sahibi Abdülkadir arasında kırgınlık bulunduğu, olay gecesi kına töreni dolayısıyla tanık Abdülkadir'in evi önünde gençler ateş yakarak eğlenirlerken düğün evinin pencerelerinden de kadınlar bu eğlenceyi seyrettikleri, eğlenen gençler havaya silahla ateş etmeleri üzerine aralarında kırgınlık nedeniyle sanık, evinin penceresinden Abdülkadir'in evine doğru iki el ateş ettiği, kurşunlardan birinin duvara isabet ettiği, diğerinin ise pencere çerçevesine isabet edip çerçeveyi delerek içeriye girip ayakta eğlenenleri seyreden Maktule'ye isabet ederek Maktulenin yaralanıp öldüğü, bu suretle sanığın tabancasını insanların bulunduğunu bildiği düz hat üzerinde bulunan düğün evine doğru tevcih ederek iki el ateş edip Maktule'ye isabetle öldürmesi durumunda, suç kasten adam öldürmek iken, suç vasfında hataya düşülerek yazılı maddelerden hüküm kurulması,
2 - Katılan lehine maktü ücreti vekalete hükmedilmemesi yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozulmuş, Mahkeme ise, ikinci bozma nedeni eylemli olarak uymuş, birinci bozma nedenine karşı, olay tarihinde köyde müdahil Arif'in ablasının kızı Zahide ile Rafet adındaki şahsın düğünlerinin yapıldığını, sanık ve katılanın da iştirak ettikleri bir davetli grubun, geceleyin köy kahvesinde yemek yeyip içki içtikleri, içkinin tesiri ile sarhoş olan sanığın düğün evine yakın bir yerde bulunan kayınpederinin evine giderek oturma odasına geçtiği ve burada hava almak için pencereyi açtığında, pencereye 37 metre mesafede bulunan düğün sahibi Abdülkadir'in evinin önündeki meydanlıkta yakılan ateş önünde halay çekenlerin silahlarıyla havaya ateş ettiklerini görmesi üzerine, tabancasını çekerek şenlik olsun diye pencereden ateş ettiğini, ancak silahını havaya doğru kaldırarak ateş etmesine rağmen çıkan mermilerden birinin Abdulkadir'in evinin ikinci kat hol penceresinin arkasındaki divan üzerine çıkmış vaziyette meydanda halay çekenleri seyreden üç kadın arasında bulunan katılan Arif'in karısı Zeynep'e isabetle ölümüne sebebiyet verdiğini; bu sonuca sanığın sarhoşluk tesiriyle silahına tam hakim olamamasının neden olduğunu mahallinde yapılan keşifle de sanığın 37 metre mesafeden pencere arkasında duran Maktüle'yi görüş teşhis etmesinin de mümkün olamayacağının tesbit edilmiş bulunduğu ve buna göre de sanığın Maktüle'yi öldürme kastıyla ateş ettiğinin ileri sürülemiyeceğini, diğer taraftan sanıkla gerek düğün sahibi Abdülkadir ve gerekse maktül taraf arasında öldürmeye vardıracak bir husumetin bulunmadığı gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Dosya içeriğine, şahadete, olay yerinde yapılan temsili keşfe ve bilirkişi mütalaasına göre:
Olay gecesi Keles İlçesi'ne bağlı Alpagut Köyü'nde bu köy halkından müşteki Abdülkadir'in kızı Zahide ile Rafet'in evlenme töreni yapılmaktadır. Bu tören nedeniyle düğün sahipleri köyün ileri gelenleri onuruna köy kahvesinde bir ziyafet tertip etmişlerdir. Aralarında erkek tarafının davetlisi bulunan sanığın ve evlenen kızın babası Abdülkadir'in de bulundukları grubun yemek yiyip, içki içtikten sonra köylülerinin örf ve adetleri uyarınca bir düğün alayı oluşturarak davul zurna eşliğinde kına töreninin yapıldığı Abdülkadir'in evinin önündeki meydanlıkta yapılan eğlencelere katılmak üzre yola çıkmışlardır. Kına töreninin yapıldığı evin önüne 10-15 metre kadar yaklaşıldığı bir sırada, sanığın aldığı alkolün tesiri ile olaydan bir süre önce Abdülkadir'in annesi ile köy çeşmesinin başında yaptıkları kavgadan kaynaklanan dargınlığı anımsayarak, kendi savunmasına göre, sarhoş olduğu ileri sürerek, bir kısım tanıkların anlatımlarına göre de (Abdülkadir'le aramızda kırgınlık var, oraya gelmiyeyim, beni kardeşimin evine götürün) diye söyleyip topluluktan ayrıldığı, sanığın bu sözleri üzerine tanık Ali'nin sarhoş durumunda olan sanığın koluna girip kendisini kardeşi Ramazan'ın evine bırakarak geri dönüp kına evi önündeki eğlencelere katıldığı; bu suretle düğün alayından ayrılarak kardeşinin evine giden sanığın ,burada da alkol aldıktan sonra ayrılarak düğünün yapıldığı evin karşısında bulunan kayınpederinin evine geldiği, evin üst katına çıktıktan sonra, müşteki Abdülkadir ile katılan Arif'in ifadelerinde yer aldığı üzre, küskün bulunduğu Abdülkadir'in düğününü karartmak (herhangi bir kimseyi öldürerek veya yaralıyarak düğünün acı bir sonla sonuçlanması) amacıyla pencereyi açarak tabancasını kına töreninin yapıldığı evin, davetlilerin bulunduğu sokağa bakan panceresine tevcihle yatay durumda tutarak iki el ateş ettiği, çıkan mermilerden birinin davetlilerin bulunduğu odanın penceresinin sağ tarafına çakıldığı diğerinin pencerenin 5 cm. kalınlığındaki çerçevesini delerek içeriye girip pencere önündeki sedir üzerinden eğlenceleri izlemekte bulunan kadınlar arasında olan katılan Arif'in karısı Zeynep'in göğüs bölgesinden girerek, kalbi ve sağ akciğeri parçalayıp onu öldürdüğü anlaşılmıştır.
Açıklanan bu oluşa ve sanığın öldürücü nitelikte bir silah olan 9 mm. çaplı tabancası ile insanların bulunduğu odaya doğru yatay durumda tutarak iki el ateş etmiş bulunmasına göre, odada bulunanlardan bir veya birkaçının vurulup ölebileceği bilinciyle hareket ettiğinin kabulü gerekir.
Sanık kalabalığa ateş ederek bir kişiyi öldürmüş olmasına göre, adam öldürmek isteği anlaşılamamıştır. Böyle olunca, sanığın öldürmek kastıyla hareket ettiğinin kabulü tabii ve zorunludur.
Ceza Genel Kurulu'nun 5.3.1979 gün ve esas 1978/1-483, karar 1979/95 sayılı ilamında ayrıntılı biçimde açıklandığı gibi, TCK.nun 448. maddesinde yalnızca kasıttan bahsedilmiştir. Mehaz Kanunundaki öldürmek niyeti ibaresi kanunumuza alınmamıştır. 448. maddede muayyen bir şahsın öldürülmesi şeklinde bir koşul mevcut değildir. Belirli olmayan kasıtla da suç oluşabilir. Örneğin; Bir panik yaratmak için kalabalığın üstüne bobma atmak gibi. Sanık gerek belirli ve gerekse belirsiz şekilde ve fakat sonucu istemiş ise onda adam öldürmek kastı da var demektir. Fail kalabalığa ateş ederek bir kişiyi öldürmüştür. Burada failin maksadı adam öldürmektir. Onun adam öldürmek istemiş olması suçun oluşması için yeterlidir. Bu husus öğretide de aynı biçimde kabul edilmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken oluşa ve delillere ters düşen bazı gerekçeler ileri sürülmek suretiyle ilk hükümde direnmeye karar verilmesi yasaya aykırı görüldüğünden, müdahiller vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne karşı olan üyeler direnme hükmü gerekçesini benimseyerek yerel mahkeme kararının onanması yolunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle tebliğnamedeki istem gibi direnme hükmünün BOZULMASINA, depo parasının geri verilmesine, 22.3.1982 günlü birinci müzakerede yasanın öngördüğü çoğunluk elde edilemediğinden 19.4.1982 günlü ikinci müzakerede salt çoğunlukla karar verildi.