 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
E: 1982/561
K: 1982/2080
T: 25.02.1982
DAVA : Davacı, boşta geçen süreden doğan alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm, süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, toplu iş sözleşmesinin 139. maddesindeki hükümlerine göre, hizmet akdinin feshedildiği 8.9.1976 tarihinden tekrar işe alındığı 6.5.1976 tarihinden tekrar işe alındığı 6.5.1979 tarihleri arasında boşta geçen süelere ait işçilik haklarını istemiştir.
Davacının dayandığı sözleşmenin 139. maddesindeki hüküm, boşta geçen süreler tazminatı ile ilgili bulunmadığı, işçi yararına düzenlenmiş olduğu anlaşılan bu hüküm İş Yasasının 13. ve 14. maddesindeki ihbar ve kıdem tazminatlarını kapsadağı haksız çıkarılmanın mahkemece tesbitinden sonra maddedeki koşullar içinde tekrar işe alınmada hizmette bir bütünlük sağlamak amacına yönelik bulunduğu görülmektedir.
Davacı, ihbar ve kıdem tazminatı için dava açarak almıştır.
Bu durumda uyuşmazlığın genel hükümler ve ilkeler içinde çözümlenmesi gerekeceği ortaya çıkmaktadır.
Akit yapma serbestisi, bazı yasal sınırlamalar bulunsa bile bir özel hukuk anlaşması olan hizmet akdi içinde ilke olarak geçerlidir. İşveren çalıştıracağı kimseyi seçmekte ve akit yapıp yapmamakta serbesttir. Yine bu açıdan taraflar akdin yapılmasını yasal sınırlamalar dışından bazı koşullara bağlamaları mümkündür. Nitekim olayda hizmet akdi boşta geçen günlerin ücretlerinin istenmemesi koşulu ile yapılmıştır. Bu koşulu iş hukukunun koruyucu niteliği içerisinde değerlendirmek mümkün bulunmadığı gibi, genel kurallar yönündende geçersiz koşullardan saymak mümkün değildir.
Bu açıklamaların sonucu olarak davanın reddine karar vermek gerekirken, kabulü isabetsiz olup, karar ve nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 25.2.1982 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Gerçekten davacının iddiasına dayanak yaptığı Toplu İş Sözleşmesinin 139. maddesinde işçinin iş akdinin işveren tarafından İş Kanunu'nun 17. maddesinin II. bendi veya Toplu İş Sözleşmesi hükümlerine istinaden feshedilmesi üzerine işçinin bu feshin haklı sebeplere dayanmadığına ve tazminata müstehak olduğuna dair mahkemeden karar aldığı ve bu kararın kesinleşmesini takibeden 30 gün içinde işverene yazılı olarak başvurduğu takdirde, Mahkemece hükmedilmiş tazminat hakkından vazgeçmesi şartı ile işverenin işçiyi işe alacağı ve iş aktinin feshi tarihi ile sözkonusu kararın kesinleşme tarihi arasında geçen süre, çalışılmış gibi sayılarak, her türlü hakların işçiye ödeneceği öngörülmüştür.
Görülüyor ki bu madde hükmünün uygulanabilmesi için 30 gün içinde başvurmadan başka mahkemece hükmedilen tazminat haklarından vazgeçme şartının gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Zira, ancak bu şartın gerçekleşmesi halinde fesih ortadan kalkmış olacak, diğer bir ifade ile iş akdi feshedilmemiş sayılacak ve bu nedenle işçi arada geçen sürede çalışmış gibi sayılarak, bu süreye ait haklarını isteyebilecektir. Aksi halde, haklı nedene dayanmasa da, fesih gerçekleşmiş olacak ve işçi sonradan işe alınsa dahi bu yeni bir iş akti netilğinde sayılacak ve arada geçen süre için bir hak talep edemeyecektir.
Olayda davacının iş aktinin feshinin haklı sebebe dayanmadığı ve ihbar ve kıdem tazminatına hak kazandığı yolunda mahkemeden karar aldığı, bu kararın esinleşmesini takiben 30 gün içinde işverene başvurarak işe alınmasını istediği ve işverene, boşta geçen süreler için hiç bir hak talep etmeyeceği şeklinde bir taahhütname vermesi üzerine işe alındığı anlaşılmakta ise de, mahkemece hükmedilen tazminat haklarından vazgeçtiği kesinlikle anlaşılmamaktadır.
O halde bu nokta üzerinde durulmak, şayet davacının tekrar işe alınırken mahkemece hükmedilen tazminat haklarından vazgeçtiği sabit olursa, sözü edilen taahhütnamenin Toplu İş Sözleşmesinin anılan hükmü karşısında bir hüküm ifade etmeyeceği de gözönünde tutularak şimdiki gibi istekleri hüküm altına almak, aksi takdirde, taahhütnamenin geçersiz olmasının yeterli sebep teşkil etmeyeceği de dikkate alınarak davayı reddetmek gerekirken, noksan araştırma ve inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
Kararın bu sebepten bozulması gerektiği kanaatiyle çoğunluğun bozma sebebinden ayrılıyoruz.