 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
8. Ceza Dairesi
E: 1982/4297
K: 1983/147
T: 19.01.1983
DAVA : Cürümlerini söyletmek için işkence yaparak üç kişinin ölümüne sebebiyet vermekten sanıklar; Gazi, Ziya, Faik ve Ayhan'ın yapılan yargılanmaları sonunda; sanıklar Gazi, Ziya ve Faik'in TCK'nun 243/2, 452, 450/3, 65/3, 71, 76, 77, 31, 33. maddeleri uyarınca 36'şar sene ağır hapis cezalarıyla, sanık Ayhan'ın TCK'nun 343/1. maddesi uyarınca 1 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, ölenlerin eş ve çocukları için 330.000 lira manevi tazminatın müdahillere verilmesine ve 9.900 lira nisbi harcın sanıklardan mütesessilen tahsiline dair (İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 30.3.1982 gün ve 1981/439 esas, 1982/100 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar vekilleri tarafından istenilmiş ve şartı depo paraları ile yerine getirilmiş sanıklar Ziya e Faik vekillerinin duruşma dahi talep ettikleri dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile 4.11.1982 günü daireye gönderilmekle incelenip, duruşma talebinde bulunmayan sanıklar Gazi ve Ayhan haklarında da re'sen duruşmalı inceleme yapılmasına 15.12.1982 gününde karar verilerek aşağıdaki karar saptandı:
Özet olarak olay :
Adana'nın ...... Bucağı halkından Hüseyin isimli bir kişi; aynı yörede çobanlık yapan Mustafa ve bu kişinin ağası olarak bilinen sürü sahibi Mehmet ve çoban Mustafa'nın yakını Ali isimli kişilerin kazı sonucu çok sayıda (söylentiye göre 10-15 kilo arasında) altın bulduklarını ....... Jandarma Karakol Komutanı J. Astsubay sanık Gazi'ye duyurur.
Bu duyuru ve gelişen söylenti üzerine, çoban Mustafa yakını Ali ve ağa diye bilinen Mehmet karakol komutanı tarafından 27.6.1980 günü karakolda gözetim altına alınırlar.
Çok sayıda ve yukarıda yazılı ağırlıkta altın bulma olayı nedeniyle, karakolda, adları geçen kişiler üzerinde cürümlerini söyletmek için değişik türde ve işkence yolu ile 13 gün sürdürülen bir bakı uygulaması başlar.
Bu amaçla ...... Jandarma Karakolu'nda ve bu karakolun bağlı bulunduğu merkez Jandarma Bölünüğünde işkence eylemleri 13 gün aralıksız sürdürülür.
Açık kanıtları ve mahkemenin kabulüne göre işkence, isimleri geçen bu üç kişi hakkında; -copla dövme-, karın ve baş hedeflenerek sayısız yumruklama -ayaklardan bağlanıp baş aşağı sallandırma ve bu durumda yumruklayıp tekmeleme- ıslatma -cinsel organlar tel ile bağlanıp elektrik akımı geçirmek ve nihayet yaklaşık 2 kilo tuzla bir miktar unun karışımından oluşturulmuş ve yoğunlaştırılmış bulamacı adları geçen kişilere kusturuluncaya kadar ve cop darbereleriyle yutturmak suretiyle sürdürülmüş ve bu eylemler sonucu Mustafa, Ali ve Mehmet işkence sonucu girdikleri afetten ve elektrolik denge bozulmasından kurtulamayarak 10.7.1980 günü ve ikişer saat ara ile aynı gün ölmüşlerdir.
Ölen bu kişilerin, kanıtlara ve bilgilere göre çok sayıda ve bazı anlatımlara göre 10-15 kilo ağırlığında tarihi altın para buldukları gerçekten öte, kuşkulu bir söylenti ölçüsündedir. Kesin, inandırıcı yönü veya somut belirtisi yoktur.
Ancak, böyle bir söylentiye ve duyuruya görevli sanıkların inandıkları dosya içeriğinden ve 13 gün ısrarla sürdürülmüş işkence ile söyletmek yöntemlerinden ve beklentisinden anlaşılmaktadır. O kadar ki, bu olaydan sonra işlediği başka suçlardan tutuklu Jandarma Teğmeni sanık Ayhan'ın (kendisinin de bir ölçüde katıldığı ve jandarma bölük komutanlığı binasında devam edilen işkenceler sırasında ölen kişilerden sürü sahibi ve ağa diye tanınan Mehmet'e suçu söyleme de direnmesi üzerine;
"... Komutanıma bir mercedes.... bana Renault ..... Astsubaylara birer Anadolu, Murat ..... arabalar alın da kurtulun ...." dediği,
Mehmet'in "bir Murat arabam var vereyim" demesi üzerine, "... altın paraları ile alacaksın..." diyerek savunma aşamasında da bu sözleri tevil ile saptırmaya çalışması, işkenceyi sürdüren jandarma görevlilerinin kazı sonucu altın bulunduğuna inandıklarının başka bir kanıtıdır. Böylece eylemlerin varlığını gösteren kanıtlamada noksan bir yön yoktur.
Mahkemenin kabul ve uygulamaları :
1- Sanıklardan Jandarma Teğmeni Ayhan hakkında :
Bu sanık; sanıklardan Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik ile Jandarma Astsubay Gazi'nin aralıksız 13 gün sürdürdükleri suça konu işkence eylemlerine görerek ve bilerek katılmıştır. Eylemi sadece ölen kişilerden ağa diye ismi geçen Mehmet'e karşıdır. Sanık Ayhan, Mehmet'in suçunu söyletmek için bir çok kez onu yumruklamış, ağzı kanayınca başını bir havuza bastırmış, cinsel organ yumurtalıklarını eliyle sıkarak kıvırmıştır. Böylece bu sanığın kısa ve sınırlı eylemi Mehmet'in ölümüne yol açan bir nitelikte bulunmamıştır. Mahkemenin bu sanık için kanıtlara dayalı işkence biçimindeki kastını değerlendirmesi ve uygulaması doğrudur.
Sonuç olarak Jandarma Teğmeni sanık Ayhan ve vekilinin temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü ve yazılı savunmalarının reddiyle hükmün bu sanık hakkındaki bölümünün istem gibi (ONANMASINA), depo parasının gelir yazılmasına,
2- Sanıklardan Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik, ....... Jandarma Karakol Komutanı Jandarma Astsubay Gazi ve ........ Hükümet Doktoru Ziya haklarındaki hükme gelince :
Bu sanıklardan jandarma görevlisi bulunan Faik ve Gazi, yukarıda isimleri geçen ve sonuçta ölen 3 kişiye karşı ve 13 gün sürdürülen cürmü söyletmek için işkence yapmak, işkenceye yön için emir ve talimat vererek eylemlerin baştan sonuna kadar içinde bulunmaktadırlar.
........... Hükümet Doktoru Ziya'ya gelince :
Bu sanık cürüm söyletmek için işkence türüne kendi isteğiyle katılmış, önerdiği yöntem için Jandarma Yüzbaşı sanık Faik'den yazılı bir emir de almıştır. Kendisi cürmü söyletmek için yukarıda açıklanan ve yoğun tuzla oluşturulmuş bulamacı ölen 3 kişiye yutturma eylemini saatlerce ve gözetiminde sürdürmüştür.
Ölüm nedenleri ve sonuçlarla ilgili Adli Tıp Kurumu'ndan alınan raporlarda yoğun tuzlu bulamacında 3 kişinin ölümünde ortak etkenlerden bulunduğu görülmektedir.
Olayda bu üç sanığın, işkence kastında birleştiklerinde kuşku yoktur.
Sanık doktorun canlandırma bulamacı olarak tanımladığı ve bu yöntemle sanıkları konuştururum diye suça katkısında doktorluk mesleğinin gereği sözkonusu olmadığından Yüksek Sağlık Şurası'ndan düşünce alınmasına yasal gerekte bulunmamıştır.
Hükmün uygulama bölümüne gelinece :
TCK'nun 243. mdesinde yazılı suçun oluşması için; öldürme kastı olmaksızın, sanıkların cürümlerini söyletmek amacı ile bu madde de yazılı görevlilerin sanık kişilere "işkence, zalimane, insanlık dışı, onur kırıcı "davranışlarda bulunmesı yeterlidir.
Belli bir suçu birlikte işledikleri kabul edilen 3 kişiye aynı zaman ve bir kasıt içinde ve yukarıda açıklanan işkence türleri sonucunda, bu üç kişi ölmüş ise TCK'nun 243/2. maddesi uygulama biçimini açıklamış ve aynı Yasanın 452. maddesine başvurulmasını göstermiştir.
TCK'nun 452/1. maddesine göre de; işkence sonucu ölüme veya ölümlere neden olan görevlilerin hangi ölçülerde ceza yaptırımına bağlı tutulacakları belirtilmiştir. Bunlar :
- TCK'nun 448. maddesinde yazılı ceza sınırı içinde olmuşsa (örneğin cürmü söyletmek için sadece bir kişinin ölümüne neden olmuşsa) 8 yıl ağır hapis cezasından başlayan,
- Söz konusu suç TCK'nun 449. maddesinde yazılı ceza türü ve bazı kişilerle ilgili ise 10 yıl ağır hapisten başlayan,
- Cürümü söyletmek için yapılan işkence TCK'nun 450. maddesi yazılı hal içerisinde ölüme neden olmuşsa ceza 15 yıl ağır hapisten başlayan,
Yaptırım ölçülerinde olacaktır.
Altın bulma olayı nedeniyle; Cürümlerini söyletmek için işkence de anlaşmış ve birleşmiş sanıkların ortak eylemleri sonucu üç kişi ölmüş bulunmasına göre TCK'nun 450. maddesinde yazılı hallerden hangisinin olay ile ilgi ve bağlantılı olacağı düşünülmelidir?
TCK'nun 450. maddesinin 3 ve 4. fıkralarında yazılı haller yani "işkence" ve "taammüt" öğeleri TCK'nun 243. maddesinde de var olan ortak koşullardır. (TCK'nun 243/2. maddesinde yazılı işkence ile bir kişinin ölümü halinde; ikinci kez TCK'nun 450/3. maddesindeki İŞKENCE öğesine başvurulmayıp ceza oranı ve tabanı sadece TCK'nun 452 ve 448. maddeler ile oluşturulup cezanın aynı kanunun 243/2. maddesinde yazılı 1/3 veya 1/2 ölçülerinde artırılması gerekeceği örneğinde olduğu gibi).
TCK'nun 243. maddesinde yazılı eylem türü işkence; tasarlanmış, düşünce ile seçilmiş bir eylem biçimidir. İçeriğinde "taammüt" kararlılığı vardır.
İkrarı sağlamak için araç olarak işkence yöntemine başvurmak genel kasıtla değil, "taammüt" ile başlatılıp sürdürülür.
Şu halde her iki maddenin (TCK'nun 243 ve 450/3 ve 4) ortak ögelerinden yararlanarak ceza uygulamasını saptamak yanılgı olacaktır.
Konularına göre TCK'nun 450. maddesinin 1, 6, 7, 8, 9 ve 10. fıkralarında yazılı diğer hallerden söz edilerek TCK'nun 243. maddesi ile bağlantı kurmaya uygulama oluşturmaya olanak yoktur. Ancak TCK'nun 450. maddesinin 5. fıkrasında yazılı ve "birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse" diye vurgulanan hal'in dava konusu olayla ilgisini ve bütünleşmesini kabul etmek ve ceza uygluamasını bu yol ile saptamak ve her bir sanığa bir tek ceza uygulanması doğru değildir.
Açıklanan bu görüşlere göre :
Mahkemenin, Jandarma Yüzbaşı sanık Faik, Jandarma Astsubay sanık Gazi ve Hükümet Doktoru sanık Ziya haklarında TCK'nun 243/2. 450/3. 452/1.71 ve 76. maddelerine göre ve üç kez uygulanmak suretiyle 36 yıl ağır hapis cezaları tayini oluşa ve yasaya aykırıdır. Bu sanıklara TCK'nun 243/2, 450/5, 452/1. maddeleri uyarınca bir kez ceza tayini gerekir.
TCK'nun 463. maddesine ilişen savunmalara gelince :
Suçlarını söyletmek için, 13 gün sürdürülmüş işkenceler sonunda üç kişinin ölümlerine neden olan olay içindeki sanıkların bir kasıt altında birleşmiş ve bütünleşmiş davranışları anlatımlara dayalı kanıtlar ve ölüm nedenlerini gösteren kurul raporları ile yeterince açıklanmış, mahkemenin uygulamalarda TCK'nun 463. maddesine yönelmeyen değerlendirmesi doğru bulunmuştur.
Sonuç olarak : Sanıklar vekillerinin temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki; kanıtlamaya, suç niteliğine ve uygulamaya ilişen sözlü ve yazılı savunmalarının reddiyle hükmün sadece yukarıda açıklanan ve sanıklar haklarında TCK'nun 243/2, 450/5, 452/1. maddeleri ile bir kez uygulanmasına ilişilen neden ile (BOZULMASINA), depo paralarının geri verilmesine, Jandarma Teğmen Ayhan hakkında oybirliği, diğerleri haklarında uygulamada oyçokluğu ile 19.1.1983 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Ceza Genel Kurulu'nun 8.3.1976 gün ve 100/133 sayılı kararıyla da benimsenen ve dairemizin 24.9.1975 gün ve 3451-5718 sayılı kararında yer alan görüş ve uygulama doğrultusunda; belli bir suçu birlikte işledikleri iddia olunan kişilere suçlarını söyletmek için işkence yapılması halinde, sanığa, bu kişilerin herbirine karşı yaptığı işkenceden dolayı TCK'nun 243/1. maddesi gereğince ayrı ayrı ceza tayin edilmesi gerektiği gibi; öldürme kastıyla olmayan, copla dövme karın ve başa yumrukla vurma, başı aşağı olmak üzere ayaklardan asma, cinsel organa tel bağlayarak elektrik akımına tutma, tuz ve un karışımı bulamacı zorla yedirme şeklinde gelişen işkence sonucu 3 kişinin öldürülmesi biçiminde oluşan eylemde TCK'nun 450. maddesinde sayılan hallerin varlığı söz konusu olmadığı gibi, özellikle bu maddenin 5. fıkrasında gerçekleşmediğinden sanıklara, TCK'nun 243/2. maddesinde yazılı oranda artırma yapılma koşulu ile ölen her kişi için TCK'nun 448. maddesine yollama yapan ve 8 yıl ağır hapis cezasından başlayan bir yaptırım öngören, aynı Kanunun 452/1. maddesiyle ayrı ayrı 3 defa ceza tayin edilmesi ve tayin olunan cezaların TCK'nun 450/3. maddesi yollamasıyla TCK'nun 452/1. maddesinin uygulanmasından dolayı hükmün bozulması düşüncesiyle, çoğunluğun TCK'nun 243/2. maddesindeki artırma ile birlikte, TCK'nun 450/5. maddesine yollama yapan ve TCK'nun 452/1. maddesiyle bir tek ceza tayin edilmesini içeren görüşüne katılmıyorum.
Üye
İsmail OĞUZ