 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
5. Ceza Dairesi
E:1982/2711
K:1982/2990
T:09.09.1982
- KANUN DIŞI YAKALAMA VE TUTUKLAMADA ÖDENCE
- VASİ TARAFINDAN KÜÇÜK LEHİNE AÇILAN DAVA
ÖZET : Vasi tarafından küçük lehine 466 sayılı Yasaya göre açılan ve ödence isteğini içeren dava (her nasılsa sulh Hakiminden izin alınmasa bile) küçüğün rüşde ermesiyle hukuki değerini korur. MK.nun 405. maddesinde yer alan (husumete izin) vesayet altındaki kişiyi korumaya yönelik bir kuraldır.
(466 s. KDYTK.)
(743 s. MK. m. 405/8)
Alıkoymaktan ve ırza geçmekten sanık olup Nazilli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılaması sonunda beraatine karar verilen İyigün'ün haksız olarak tutuklu kaldığı günler için 466 sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminatın davalı Hazine'den alınarak kendisine verilmesine mütedair açtığı dava üzerine yapılan inceleme sonunda; davanın reddine dair (Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 6.11.1981 gün ve 1981/66 esas, 1981/220 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiş ve şartı yerine getirilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek, gereği düşünüldü:
Temsil ya kanundan ya da sözleşmeden doğar. Her iki halde de, selahiyetli bir kimsenin kendi iradesiyle doğrudan doğruya diğer biri namına hak ve borç ihdas edebilmek kudretidir.
Vasi, vesayeti icra hakkım haiz olduğu nisbette vesayet altına alınanın kanuni mümessilidir. Bu sıfatla vesayet altına alınanı mahkeme ve diğer mercilerde doğrudan doğruya temsil edebileceği gibi kendisine bir vekil tayin edip haklarım bu vekil marifetiyle de takip yolunu seçebilir. Bu itibarla tayin edeceği vekil kendisinin değil, vesayet altına almanın temsilcisi olur.
İyigün'ün vasisi, Avukat Namıka vesayetindeki küçüğü temsil etmek üzere vekalet vermiştir. Bu vekaletin hükmü BK.nun 396 ve sonraki maddelerinde yazılı hallerden birisi gerçekleşinceye kadar devam eder. Olayda vekaleti sona erdiren sebepler tahakkuk etmemiştir. Çocuğun sonradan reşit olması da vekaletin hükümlerini bertaraf etmez. Kaldı ki rüşde eriştikten sonra davacının hakim huzurunda icazeti de alınmıştır.
MK.nun 405. maddesinde yer alan (husumete izin) yani vesayet altındaki kişinin adına da dava açılması ya da onun hakkında açılmış davada davalı olarak vasinin bulunması, vesayet altındaki kişiyi koruma amacına yönelik bir kuraldır. Bu bakımdan vasinin sulh mahkemesinden izin almadan vesayeti altındaki kişi adına dava açmış olması ve dava devam ederken küçüğün vesayeti gerektiren halinin sona ermiş bulunması açılmış davanın varlık ve değerini ortadan kaldırmaz. Başka bir anlatımla her nasılsa sulh hakiminden izin alınmadan açılan dava küçüğün rüşde ermesiyle hukuki değerini korur, yani davaya devam edilip sonucu uyarınca karar verilmesi zorunludur. Aksine bir yorum biçimi, kanun koyucunun bu hükmü düzenlemekteki maksat ve gayesine ters düşer. Kaldı ki açılan dava beraat eden küçük lehine 466 sayılı Yasaya göre tazminat isteğini içeren bir davadır. Onun için mahkemenin açıklanan ilkeyi gözönüne almaması ve açılmış davayı açılmamış sayması usul ve yasaya aykırıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükmün CMUK.nun 321. maddesi gereğince tebliğnameye aykırı olarak (BOZULMASINA), depo parasının geri verilmesine 9.9.1982 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.