Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E:1982/5688
K:1982/6311
T:17.06.1982
  • İLTİHAKİ SÖZLEŞME
ÖZET : Katılmaca [iltihaki] sözleşmeler, bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak tekel durumu arzeden ve halkın yararlanması gereken (elektrik veya havagazı gibi) teşebbüslere ait sözleşmeleri ifade eder. Gerek bu tür sözleşmelerin kurulması ve gerekse kurulmuş olan sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların özel Hukuk hükümlerince genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekir.
(YİBK., 5.4.1944 gün ve 4/12 s.)
Taraflar arasındaki tesbit davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 7. maddesi uyarınca duruşma yapılmaması hususu takdir ve karara bağlanılarak, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın görev nedeni ile reddine ve mahkemenin görevsizliğine ilişkin hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
3. kişi Kadir, abonesi bulunduğu iki adet telefonun yararlanma hakkını davacıya vekili bulunan Ahmet eli ile devretmiş ise de davalı idarece devir işleminin yapılması isteği kabul edilmemiştir. davalı idarenin abone Ahmet'e verdiği ihtarname cevabına göre bu devir işleminin yapılmamasının nedeni vekaletnamenin yönetim kurulunca 27.9.1977 tarihinde verilmiş bulunan karardaki ilkeler karşısında yetersiz bulunmasından ibarettir. Davacı Türkan, devralan sıfatıyla açmış bulunduğu bu davada telefonların kendisine satılmış olduğunun ve yararlanma hakkının kendisine geçmiş bulunduğunun tesbitini istemektedir. Mahkemece isteğe konulan ad ne olursa olsun sonucu itibariyle idareyi bağlayıcı yönde bir karar istenildiğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Gerçekten davalı PTT. İşletme Genel Müdürlüğü bir kamu tüzel kişisi olup gördüğü iş kamu hizmeti ise de kamu hizmeti gören bir idare ondan yararlanma hakkım taşıyan bütün kişilere olanakları ölçüsünde ve eşitlikle işlem yapmak zorunluğundadır. İdarenin objektif şartlarla duyurduğu hizmetlerin yapılması için kendine düşeni yerine getiren her kişi bu hizmetlerden yeterince yararlanma hakkına haizdir. Belirli bir bedel karşılığında ve bazı şartlar altında yararlanılan hizmetlerin genellik vasfı değil akdi bir niteliği vardır. Kişilerin belirli şartlara uymak ve bir bedel vermek suretiyle faydalandığı bu tür sözleşmeler (iltihaki) dir. İltihaki sözleşmeler, bir kamu hizmeti ifa edip hukuken veya eylemli olarak tekel durumu arzeden ve halkın yararlanması gereken (nakliye müesseseleri, elektrik veya havagazı yahut su ve telefon işletmeleri gibi) teşebbüslere ait sözleşmeleri ifade eder. Bu sözleşmelerin ayırıcı tarafı halkın onları kabul veya reddedebilmesindedir, Teşebbüsün yerine getirmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti gereğince icap genel ve devamlı bir nitelik taşır. Herkes böyle bir icabı herzaman kabul edebilir. Bu itibarla teşebbüs icabı kabul eden kişiyle (eğer o kişi gerekli şartları 'haiz ise) sözleşme yapmaktan kaçınamaz ve hele tekel durumunun kötü niyetle istismarı niteliğinde şartlar ileri süremez. İltihaki sözleşmelerin niteliği ve konusu 5.4.1944 günlü ve 12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da etrafı olarak dile getirilmiştir. Taraflardan biri olan idarenin önceden bir takım şartları hazırlayarak; bunları bir icap şeklinde umuma arz ve ferdin bu şartları zımnen kabul suretiyle hizmetten faydalanması şeklinde tecelli ve tezahür eden ve özel hukuk alanında sigorta ve nakliye mukavelesi gibi emsali bulunan bu sözleşmelerde onların tamamının aynıdır. Bunlar özellikle ticari ve sınai niteliği daha kuvvetli görülen teşebbüsler olup demiryolları, tramvay ve diğer nakli vasıtaları, su, havagazı, telefon, radyo ye televizyon gibi faaliyetler bu sınıfa dahil bulunmaktadırlar.
Bu teşebbüsler devlet (kamu idaresi) veya mahalli idareler yahut kamu kurumları tarafından işletildiği vakit bunların ticari bir teşebbüs teşkil edeceği, onlarla fertler arasındaki ilişkinin özel hukuk kurallarına tabi olacağı ve bunun sonucu olarak anılan işler. karşısında ferdin durumunun tamamen akdi nitelikte bulunduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim fertler ile anılan idareler arasındaki ilişkinin kural ve hükümleri akdedilen ve (abonman) mukavelesi denilen mukavele ile düzenlenir. Bu gibi hallerde ekseriyetle ferdin hizmetten yararlanması sözü edilen mukavele ile mümkün olduğundan ve bu mukavele özel hukuk mukavelesi niteliğinde bulunduğundan bu yüzden çıkan uyuşmazlıkların dahi özel hukuk hükümleri ile çözümlenmesi gerekecektir.
Buraya kadar açıklananlardan çıkan sonuç şudur: Gerek bu tür sözleşmelerin kurulması ve gerekse kurulmuş olan sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların özel hukuk hükümlerince genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekir. Öte yandan dava dilekçesinde davalı idarece çıkartılmış bulunan muarazanın önlenmesi yönünde bir istek ileri sürülmemiştir. O halde yönetim kurulunun 27.7.1977 günlü kararının bu davaya konu olan uyuşmazlıkla ilgili yoktur. Davacı sadece üçüncü kişi ile yapmış olduğu sözleşme uyarınca iki adet telefonun tarafına satıldığının ve faydalanma hakkının üzerine geçtiğinin tesbitini istemektedir.
Bu durumda davaya bakılarak isteğin biçimine göre davalı idareye husumet yöneltilip yöneltilmeyeceği üzerinde durulup sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken Yargıtay'ın öteden beri istikrar ile vaki uygulamasına aykırı olarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirir.
Sonuç : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.6.1982 gününde bozmada oybirliğiyle ve nedeninde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
HUMK.nun koymuş olduğu yöntem düzenine göre dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olaylar ve hukuki nedenlerle isteğin sonucuna karşı davalının belli süre içinde cevap vermesi gerekmektedir. davalı bu cevabında savunmanın dayandığı maddi olayları ve hukuki nedenleri açıklayacaktır. Kanun iddia ve savunmanın etrafı bir şekilde açıklığa kavuşması için tarafların ikinci defa karşılıklı dilekçe vermelerini de kabul etmiştir. İddia ve savunmanın sınırlarını belirleyen dava dilekçesiyle cevap dilekçesi davanın da sınırlarını tesbit ettiğinden soruşturma işlemleri bu sınırlar içinde cereyan edecektir. Duruşma ise Kanunun 214. maddesi hükmünce taraflar karşılıklı olarak ikişer defa dilekçe verdikten veya bu dilekçelerin verilmesi süreleri geçtikten sonra konacaktır. İşte Adalet Bakanlığı da mahkemelere göndermiş olduğu 11.9.1948 gönlü tamimde kanunun bu sistemini belirterek bundan böyle dava dilekçesiyle birlikte duruşma gününün tayin edilmemesinin yerinde olacağını duyurmuştur. Ancak sonraları davaların daha hızla sonuçlandırılabilmesi için bu tamimde değişiklik yapılmıştır. SÖZÜ edilen değişikliğe ilişkin olan 1.11.1952 günlü tamimle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda dava dilekçesiyle birlikte duruşma gününün belirlenemeyeceğine dair bir hüküm olmadığı açıklandıktan sonra dava dilekçesinin mahkemeye verilmesini müteakip taraflar arasında karşılıklı dilekçe verme süreleri gözönünde bulundurmak suretiyle duruşma günü tayin edildiği takdirde kanunun yukarıda sözü edilen hükmünün ihlal edilmiş olmayacağı düşüncesiyle bundan böyle dava dilekçesinin mahkemeye verilmesini müteakip taraflar arasında karşılıklı dilekçe verme süreleri gözönünde bulundurulmak suretiyle duruşma gününün tayininin uygun görüldüğü mahkemelere tebliğ edilmiştir. İşte bu tamimden sonra bilumum asliye ve ticaret mahkemelerinde dava dilekçesinin verilmesinden sonra karşılıklı dilekçelerin verilmesi beklenmeksizin duruşma gününün belirlenmesi yolunda aynı biçimde uygulamaya başlanılmıştır. Herne kadar Adalet Bakanlığı'nın tamimleri özellikle 1961 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra mahkemeleri yasaları uygulamaları yönünden bağlayıcı niteliğini kaybetmişse de bu tamimlerde usul işlemlerinin nasıl yapılacağı yolundaki açıklamalar tamamen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki hükümlere uygun bulunduğundan mahkemeler bu yolda uygulama. da bulunmak zorundadırlar.
Öte yandan aynı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasında aynen (Rüyet ve tetkiki diğer bir mahkemeye veya idari makamlardan birine ait bir dava mahkemeye arz olunursa, mahkeme vazifedar olmadığına resen karar verir), denilmekte idi. Bu madde hükmü mahkemelerce uygulanırken hiç bir zaman dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle birlikte yahut cevap, cevaba cevap ve son cevap dilekçeleri verilmezden veya verilmeleri süresi geçmezden ve hatta tensip olunan duruşma günü gelmezden ve taraf teşkili yapılmazdan önce görevsizlik kararı ittihaz edilmemiştir. Durum böyle iken sözü edilen madde 2494 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Maddenin değişik birinci fıkrasında ise aynen (Diğer bir mahkeme yahut idari makam veya yargı merciinin görevine giren bir dava veya, iş kendisine arzolunan mahkeme duruşma yapmadan görevsizlik kararı verebileceği gibi davanın her safhasında kendiliğinden görevli olmadığına da karar verir) denilmektedir. Fıkra metninin değişiklikten önceki ve sonraki şekli bir arada gözönünde tutulduğunda açıkça görüldüğü gibi eski kanuna göre yeni kanun görevsizlik kararının sadece duruşma yapılmadan verilebilmesi olanağını getirmiştir. Bunun dışında dava dilekçesi verilir verilmez, özellikle davalının cevabı, davacının cevaba cevap ve davalının son cevabı alınmadan veya bunların verilmesi için belli süreler geçmeden görevsizlik kararı verilmesine imkan tanınmamıştır. O halde dava dilekçesinin mahkemeye arzolunması üzerine hemen görevsizlik kararı verilmesi değişik şekline göre de yasa hükmüne aykırı düşer.
Esasen bunun aksine bir uygulamanın kanunda bu yolda bir değişiklik yapılmasının amacı ile de bağdaşmaz. Şöyle ki, sadece dava dilekçesindeki sözler, davanın görev konusunda. hüküm için kafı derecede tavazzuh etmesini sağlamaz. İsabetli bir karar verilebilmesi için davalının cevabının alınması ve tarafların bu konuda delilleri ibraz ve hatta ikame etmelerine imkan verilmesi gerekir. Nitekim temyize konu olan bu işte de verilen görevsizlik kararının isabetsizliğine bu imkanın verilmemiş olması etken olmuştur.
İşte bütün bu nedenlerle temyiz olunan kararın mahkemenin 'kabul şekli yönünden de bozulması gerektiği görüşündeyim.
Üye Şerafettin SEYHUN
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini