Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1982/1406
K: 1982/2552
T: 11.03.1982
DAVA : Taraflar arasındaki haksız eylemden doğma tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı 1.017.000 liranın faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine ilişkin hükmün süresi içinde davalı Köy İşleri ve Kooperatifler Bakanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle 74378 sayılı Köy İçme Suları Hakkındaki Kanun'un 1. maddesi gereğince köy içme ve kullanma sularının temin ve tedarikinin DSİ, Genel Müdürlüğü'nün görevleri cümlesinden iken Köy İşleri Bakanlığı'na bağlı YSE, Genel Müdürlüğü'ne geçmiş bulunmasına göre, davalı iderenin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacılar Ağustos 1341 tarih ve 386 sayılı tapulu taşınmazlarından nebean eden ve kadimden beri bu taşınmazla yine ayni tarih ve 387, 388 ve 389 numaralarda kayıtlı taşınmazlarının sulanmasına tahsis olunan Büyük ve küçük Havuz ve Kaniya Paşa namı ile maruf üç adet memba sularına davacı idarece istimlak olunmaksızın el atıldığından ve çeltik ekilerek bu taşınmazlarda su olmadan faydalanma imkanı bulunmadığından maruz kaldıkları zararın tazminini istemişlerdir.
Davalı idare vekili cevap layihasında davacıların dayandıkları tapunun 336 dönümden ibaret bulunduğunu ve suların Karacadağ'ın 1380 kotundaki sarp yamaçlarından çıktığını, davacının dayandığı tapunun sınırları dışında kaldığını ve ekilebilir araziye 5-6 km. uzaklıkta bulunduğunu, esasen davacıların dayandıkları tapularında üçüncü kişilerle nizalı olduğunu, Karacadağ Mıntıkası'ndaki kaynakların Diyarbakır Valiliği adına tapuda kayıtlı olduğunu, gıyapta yapılan tesbiti kabul etmediklerini, davacıların dayandıkları tapuların yüz ölçümü 336 dönümden ibaret olduğu halde hayali bir krokiye dayanılarak 3858 hektar 4800 metrekare yer üzerinden zarar hesabı yapıldığını, hesapların yanlış ve fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Dava ve tesbit dosyaları içinde mevcut tapu kayıtlarından Ağustos 1341 tarih ve 386 numarada kayıtlı taşınmazın ve Şarken : Çay Deresi, Garben : Karaçadağ'a kadar 7600 hat ve Şimalen Güveli, Cenuben Kızıl Dere'ye kadar 2600 hat ve ile çevrili bulunduğu yazılıdır ve miktarı da 336 dönümdür.
Tapuda taşınmazın sınırları dağ, dere gibi gayri sabit yerlerle çevrilidir. Kaldı ki, gerek tesbit ve gerekse mahkemece yapılan keşif esnasında bu sınırlar ayrı, ayrı okunup bilirkişiye irae ettirilmek suretiyle tapunun oturduğu yer kesin olarak tesbit edilmediği, gibi, hudutların gayri sabit yerlerden olması itibariyle tapuda yazılı miktara değer verilmesi gerektiğide düşünülmemiş,tir. Keza tapudaki miktara göre tapunun uyduğu saha tesbit edildikten sonra Büyük ve Küçük Havuz ve kaniya Paşa adlı menbaların bu 336 dönümlük alan içinde kalıp kalmadığıda araştırılmamış ve menbaların bu alana göre durumlarını gösterir ve fiili halin dairece de kontroluüne elverişli bir kroki de düzenletilmemiştir. Davalı vekili Karacadağ Mıntıkası'ndaki kaynakların Diyarbakır Valiliği adına tapuda kayıtlı olduğunu savunduğu hnalde bu yön tapudan sorulmadığı gibi, keşifte bu husuta bir inceleme ve uygulamada yapılmamıştır. Davacılar Ağustos 1341 tarih ve 387, 388 ve 389 numaralarda kayıtlı taşınmazların dava konusu Büyük ve Küçük Havuz ve Kaniya Paşa namındaki menba sularından kadim sulama hakları olduğunu iddia ettikleri halde bu husustaki delilleride toplanmamıştır.
Eksik inceleme ve soruşturma ve yanlış değerlendirme ile davanın kabul edilmesi isabetsiz olup kararın bu yönden bozulması gerekir.
3- Dava ve tesbit dosyalarında mevcut Ağustos 1341 tarih ve 386, 387, 388 ve 389 numaralarda kayıtlı taşınmazların miktarları 336 dönüm olarak gösterilmiştir. Dört taşınmazda kayden dere, dağ kuyu gibi gayri sabit hudutlarla çevrilidir. Bu durumda zarar görem taşınmazların tapuda yazılı miktarlarına itibar edilmesi gerekirken sebepleri açıklanmadan toplan 3859 hektar 4800 metrekare arazinin susuz kaldığının ve bu yüzden zçarara uğradığının benimsenmesinde ve buna göre tazminat hesabı yaptırılmasında da kabul şekli bakımından isabet görülmemiştir.
4- Dava haksız eylemden doğan tazminat isteğidir. davacılar bu davayı açmazdan önce delil tesbiti yaptırmışlardır. Mahkemece de mahallinde inceleme yapılarak davacıların taşınmazlarının çeltik tarlası iken sularının alınması sonucu ancak mera olarak faydalanılabilir hale geldiği tesbit olunmuş ve her iki raporda da ürün esası üzerinden zarar hesabı yapılmıştır.
Oysa bilindiği vedairemizin 12.12.1979 günlü ve 9779/13899 sayılı ilamında da açıklandığı gibi bir haksız eylem nedeniyle tazminat borcunun gerçekleşmesi için bir zarar doğmuş olması şarttır. BK.'nun 41. maddesinde deyimini bulan zarar, mal varlığında meydana gelen zarardır. Bu niteliği itibariyle zarar, mal varlığında doğan bir azalmayı ifade eder. Bu anlamdaki zarar diğer bir deyimle mal varlığındaki eksilme, gerek Alman ve gerekse Türk - İsviçre Hukuklarındaki baskın görüşe göre mal varlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile bu olay meydana gelmese idi mevcut olacak durum arasındaki farktan ibarettir. Hukuk literatüründe (farak teorisi) adı ile anılan bu görüş, zararı matematiksel açıdan ele almakta ve soyut biçimde değerlendirmektedir.
(Somut zarar teorisi) taraftarlarının (fark teorisi)'ne yönelttikleri eleştirileri gözönünde tutan bazı hukrukçular ise fark teorisi açısından zararı (bir kimsenin mal varlığının zarar verici olay olması idi ayni niteliktedi gelişimi sonucunda mevcut olacak durumu arasındaki fark) olarak tanımlamışlardır. kuşku yoktur ki bu tanım sadece maddi zararı kapsamaktadır. Fark teorisi, zararı bir bütün olarak ele almakta (fiili zarar), (yoksun kalınan kar) gibi alt ayırımlara gerek bırakmamakta ve bunların tümünü kapsamaktadır. Bu suretle zarar verici olayın mal varlığı üzerindeki tüm olumsuz etkileri zarar kavramına katıldığı gibi aynı zamanda bu olayın mal varlığı üzerindeki olumlu etkileri de mal varlığınınhesap işlemine esas alınan iki farklı andaki durumuna yansıdığı ölçüde sonuca etkili olmaktadır. doktrin ve uygulamada genel ilke zararın netleştirilmesi (mahsup denkleştirme teorisi vs. gibi) terimlerle deyimlendirilen bu işleme göre önce zararın hesaplanması ve sonra tazminatın belirlenmesi gerekir. Zira Türk - İsviçre Borçlar Kanunu'nda tüm zararın mutlak olarak tazminini gerektiren bir hüküm mevcut değildir. İsviçre'de olduğu gibi Türk Hukusunda da tazminatın tutarı hiçbirzaman gerçek zararı aşamaz. Diğer bir ifade ile uğranılan zarar, hükmedilecek tazminatın en yüksek sınırını teşkil eder. BK.'nun 43. maddesinin 1. fıkrası uyarınca tazminatın azami miktarı zararı aşmaz; ona eşit ve hatta azanda ondan aşağı olabilir. Bu itibarla hakim zararın gerçek miktarını gözönünde bulundurmak suretiyle tazminatı belirlemekle yükümlüdür.
O halde kısaca yapılan bu açıklamaların ve anılan kuralların ışığı altında davacıların uğradığı zararın gerçek tutarının ne olduğıunun tesbiti bu tazminat davasına çözüm getirecektir. Gerek ileri sürülen iddia ile davanın dayanağı olan delil tesbiti raporuna ve gerekse hükme dayanak tutulan bilirkişi raporuna göre davacılara ait taşınmazın tümüyle yok olmadığı anlaşılmaktadır. Bir an için bunun tümü ile değerini yitirdiği kabul edilse dahi, davacıların isteyebilecekleri tazminat, o taşınmazın hakkız eylem sorumlusuna terki suretiyle onun haksız eylemin işlendiği yerdeki ve andaki tam ve gerçek sürüm yani alış-veriş değerinden ibarettir. bu tazminat sürüm değerini hiç bir veçhile geçemez. O halde gerçekleşen şu maddi olgulara göre davacıların isteyebileceği zarar, haksız eylemin işlenmesinden önce taşınmazın olay tarihindeki çeltik tarlası olarak değeri ile mera olarak gerçek sürüm değeri arasındaki farktan ibarettir.
Ürün esasına göre tazminat hesabına dayanan rapor, esas alınarak hüküm kurulmasında da kabul şekli bakımından isabet bulunmamaktadır. Kararın bu yönden de bozulması gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın iki, üç ve dördüncü bentlerde gösterilen nedenlerle temyiz eden davalı idare yararına (BOZULMASINA), davalının diğer temyiz itirazlarının birinci bentde gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11.03.1982 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Ürün iadesi] âíóòğåííÿÿ è âíåøíÿÿ îïòèìèçàöèÿ ñàéòà 
  • 02.07.2025 14:18
  • [Krediler] ğåìîíò êîìïüşòåğîâ íà äîìó âûåçä 
  • 02.07.2025 14:18
  • [Anonim şirketler] ìôó ıïñîí ñ ñíï÷ 
  • 02.07.2025 14:17
  • [İstihkak davaları] çàïğàâêà êàğòğèäæà 441 
  • 02.07.2025 14:16
  • [Faizler] ğàçğàáîòêà ñàéòîâ cms 
  • 02.07.2025 14:16


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini