 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1982/8582
K: 1982/1186
T: 11.02.1982
DAVA : Necip ile Ayla arasındaki hibe konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin iadesi davasının yapılan muhakemesi sonunda; davanın reddine dair verilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki davacı tarafından istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Her dava iki kısımdan oluşur. 1. bölümü tespit, ikincisi ise edayı kapsar. Olayda davacının, karısına taşınmaz satın almak üzere para verdiği yolundaki iddiası, davanın tespit bölümünü teşkil eder. İşte ilk davada, kocanın karısına para vermediği, kadının bunları kendi parasıyla aldığı mahkemece kabul edilmiş muhalefetle de olsa, hüküm onanmış, karar düzeltme isteği reddolunmuş, böylece maddi vakıa, yani kocanın parası ile karıssına taşınmaz satın almadığı hususu gerçekleşmiş, bu suretle davanın tespit bölümü, davalının savunması doğrultusunda olmak üzere kesin hüküm haline gelmiştir. Herne kadar kural olarak kararın hüküm fıkrası kesin hüküm teşkil eder ise de hakimi hükmü vermeye hukuken zorlayan gerekçeler dahi kesin hüküm niteliği alır. Bir önceki kararın gerekçe bölümünde paranın koca tarafından verilmediği vakıası tespit edilmiş, bu tespit karşısında davacının para ile ilgili isteği de reddolunmuştur. Bu hukuki durum karşısında, bir evvelki davada saklı tutulan bedel hakkında artık yeniden dava açılamaz.
Kesin hükümden söz edilebilmesi için taraflar, dava sebebi ve dava olunan şeyde ayniyet bulunmassı gerekir. HUMK. m. 237 Dava sebebinden amacın, maddi vakıa olunduğu yolunda, bilimsel görüşler ile kazai içtihatlar söz birliği içindedir. Uyuşmazlığın kaynağını teşkil eden taşınmazı kadının kocasından aldığı para ile değil, kendi parasıyla ssatın aldığı, bir evvelki davada tespit edilmiş ve alacak davası red olunmuş, az önce belirtildiği gibi, kararın tespit bölümü kesin hüküm meydana getirmiştir.
İlk dava ile temyize konu davada taraflar eski karı-kocadır. Maddi vakıa, yani, taşınmazın koca tarafından verilen para ile alınmamış bulunduğu yolundaki hukuki gerçek karşısında, davaların ssebeplerinde ayniyet vardır. Sadece iki davanın birbirinden ayrılan yönü, ödetilmesi istenilen paranın miktarındadır. Şöyleki, ilk davada istek, iki milyon beşyüz bin lira, temyize konu davada ise alacak bakiyesi olduğu ileri sürülen yirmisekiz milyon yüzelli dokuzbin liradır. İlk davada, taşınmazın davalı kadının kendi parası ile satın aldığı tespit olunduğuna, bu hüküm, onanıp karar düzeltme isteği de reddedilmiş bulunduğuna göre bu kesin hüküm karşısında artık temyiz edilen kararın dayanağı olan davada paranın kim tarafından verildiği yolunda bir inceleme yapılamaz. İlk davada, taşınmazın satın alınmasından paranın kime ait olduğu yolunda yemin hakkının kullandırılmamış olması da ikinci davada bu hakkın kullanmasına ve temyize konu davada herhangi bir inceleme yapılmasına ve delil toplanmassına imkan vermez. Zira kanun koyucu, kesin hükme verdiği değer ve önemi gözeterek, karşı tarafın hakkını korumak üzere yargılamanın iadesi yolu öngörmüştür. O halde şartları varsa, ancak yargılamanın iadesi istenebilir. Yoksa, kesin hükmün dayanağı olan davada usul yanlışlığı (olayda eksik delil ile hüküm verme) iddiası ayrı bir edea davasının konusu olamaz. Başka bir anlatımla, yeni bir davada eksik kaldığı ileri sürülen delillerin toplanması istenemez.
Hakkın bir kısmının saklı tutulması sureti ile açılan davada verilen karar, kesin hüküm halini aldıktan sonra, geriye kalan kısım için ayrı bir dava açılamaz. Dosyaya ibraz edilen bilimsel görüşüy yansıtan raporda belirtildiği üzere bir kimsenin mağdur olması şeklindeki subjektif sebep ve düşünceler de dava açmak imkanı vermez. Aksini düşünmek ise, yararına kazanılmış hal doğan kişinin zarara uğuratılmasına yol açabilirki, bilimsel görüşün temelini teşkil eden "mağdur olmak" ve "acıma duygusu" dahi böyle bir dava açmaya imkan vermez.
SONUÇ : Neresinden bakılırsa, davanın reddi, kesin hüküm ilkesine uygun düşmektedir. Bu bakımdan temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, 11.2.1982 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
H.U.M.K.'nun 237. maddesine göre kesin hükümden sözedilmesi için tarafların, müddeabihin ve istinat olunan sebebin aynı olması gerekir. Temyize konu teşkil eden taraflar arasındaki 28 milyon liraya ait davada birinci davanın dayandığı hukuki sebebe istinat etmektedir. Ancak birinci ilamın hüküm fıkrası 2,5 milyon liralık talebin reddidir. Gerekçesi de koca tarafından yapıldığı ileri sürülen hibe iddiasının varit görülmemesidir. Şayet koca yine 2,5 milyon lirayı karısına karşı dava edip ilk davada bunun gereği gibi savunulmadığını ve isbatlanamadığından bldirse idi. 1. ilamın ikincisi talebin tetkikinde müddeabih aynı olması sebebiyle engel olacağı muhakkak ki olayda müddeabih tamamen farklıdır. 1. ilamda 2,5 milyon dışında kalan 28 milyon liradır. Bu itibarla birinci davayı sonuçlandıran ilam ikinci davada kesin hüküm olamaz. Olsa olsa şekli bakımından kesinleşmiş bir ilam olabilir. Bu nedenle kararın bozulması gerektiği oyundayım.