 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1982/8879
K: 1983/1508
T: 04.03.1983
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava davalıya yurt dışında memur iken kur değişikliğinin yanlış hesaplaması sonucu fazla ödenen 238.207 liranın geri alınması isteğinden oluşmaktadır.
Mahkeme, olayda BK.nun 66. maddesinde yazılı bir yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın zamanaşımı yönünden reddine karar vermiştir.
BK.nun 140. maddesi gereğince zamanaşımı dermeyan edilmediği surette hüküm zamanaşımını kendiliğinden nazara alamaz. Çünkü zamanaşımı alacak hakkını değil, alacağı talep hakkını ortadan kaldırır. O halde zamanaşımı def'inin davada borçlu tarafından zamanda ileri sürülmesi gerekir. Olayda davalı esasa cevabı dilekçesinde zamanaşımına dayanmamıştır. Cevap dilekçesinin 2. sahifesinin son satırlarındaki (kur yüzünden 1979 yılında bir yanlışlık neticesi fazla ödediklerini bildiren Bakanlık o zaman bu miktarı tahsil etmemiş, aradan iki yıl geçtikten sonra bunun tahsilini istemeleri müvekkilinin yersiz bir zarar dide haline koymuştur) sözleri ile markın değerinin yükselmesinden ileri gelen kur farkı nedeniyle fazla ödemenin olay tarihinde değilde aradan zaman geçtikten sonra istenmiş olması dolayısıyla davacının yersiz zarara uğratıldığı ifade edilmiştir. Bu yön mahkemenin zamanaşımı savunması olarak kabul ettiği sözlerin yazılı olduğu 3 numaralı bendin bütünün okunmasından ve nazara alınmasından kolaylıkla anlaşılmaktadır. Gerçekten mahkemeninde açıkladığı gibi zamanaşımı def'inin öne sürüldüğünün var sayılabilmesi için "zamanaşımı" sözcüğünün kullanılması zorunlu değildir. Ne var ki, bu konudaki savunmada açık veya dolaylı şekilde aradan zaman geçmiş olması nedeniyle alacak hakkının dava edilebilmesinin imkansızlaştığı ve bu nedenle davanın reddi gerektiği açıklanmış olmak gerektir. Davalının, alacağının gecikme ile istenmesi yüzünden zarar miktarının artmış olduğuna ilişkin sözleri, davacının alacağını talep hakkını yitirdiği şeklinde yorumlamaya elverişli değildir. Nitekim davalı vekili ilk celseden önce verdiği 17.5.1982 tarihli ek cevap dilekçesinde, davanın her safhasında zamanaşımının ileri sürülebileceği iddiasıyla olayda zamanaşımı bulunduğunu ve bu bakımdan davanın reddi gerektiğini bildirmiştir. Bu dilekçe içeriği de ilk layihada zamanaşımı savunması yapılmadığı görüşünü teyit etmektedir.
Davalının sonradan zamanaşımı def'ini ileri sürmesi savunmasının genişletilmesidir ve karşı tarafın muvafakatı olmadıkça gözönünde tutulması Usulün 202. maddesine aykırı olur. Davacı vekili süresinde verdiği 25.5.1982 tarihli cevaba cevab dilekçesinde zamanaşımı savunmasının süresi içinde öne sürülmediğini ve bu nedenle reddi gerektiğini beyan etmiştir. Bu durumda davalının zamanaşımı savunmasının gözönünde tutulması anılan yasa hükmü gereğince mümkün değildir. Mahkemenin zamanında ileri sürülmeyen zamanaşımı def'ini red ederek davanın esası hakkında iddia ve savunma çerçevesinde bir karar vermesi gerekirken, değişik bir yorumla davayı zamanaşımından red etmesi yasaya aykırıdır. kararın bu nedenle bozulması gerekir. Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer görülmemiştir.
SONUÇ : Kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 4.3.1983 gününde oybirliğiyle karar verildi.