 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1982/74
K: 1982/1125
T: 26.01.1982
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 10.7.1981 tarih ve 502/1649 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 1.12.1980 gününde davalı avukatı F.T. gelip davacı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait mağazanın içindekiler ile birlikte 14.9.1978-1979 dönemi için davalı şirkete yangına karşı 1.500.000 liraya sigorta ettirildiğini ve 28.9.1978 günü meydana gelen yangında risikonun gerçekleştiği halde davalı sigorta şirketinin TTK.nun 1297. maddesine aykırı bir şekilde sigorta akdini tek yanlı bozarak ödeme yapmaya yanaşmadığını ileri sürerek sigorta tazminatı olan 1.500.000 liranın faiziyle birlikte mütemelsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının sigorta akdi için müvekkili şirkete başvurduğunu, talebin rejistro defterine işlendiğini ancak davacının primin yüksekliğini bahane ederek sigorta akdi yapmaktan cayması üzerine rejistro kaydının da 25.9.1978 tarihinde iptal edildiğini, davacının prim dahi ödemediğine göre, sigorta akdi teşekkül etmemiş bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanılan delillere, ibraz edilen belgeler ve hasar konusunda alınan bilirkişi raporuna dayanılarak taraflar arasında sigorta akdinin gerçekleştiğini, prim borcunu ödemeyen davacıya TTK.nun 1297. maddesi gereğince gerekli şartlara uyulmadan sigortaca akdin tek yanlı olarak feshedilmeyeceği görüşüyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı sigorta vekili temyiz etmiştir.
1 - Sigorta akti şekle bağlı bir akit olmadığından tarafların icap ve kabulü ve iradelerinin aynı doğrultuda birleşmesi sonunda vücut bulmuş olur. Tarafların yangın sigortası yapmak hususunda anlaşdığı, sigortacının sigorta poliçesini düzenlediği ve sigorta değerini tesbit ederek prim miktarını belirlediği dosya münderecatından anlaşılmaktadır. Bu durumda, taraflar arasında sigorta sözleşmesinin oluştuğu kabul edilmek gerekir.
Ancak TTK'nun hükümlerine göre, her zaman aktin oluşması ile sigortacının sorumluluğunun başlaması aynı anda meydana gelmez. TTK. 1282 ve 1285/2 maddeleri hükümlerine göre aksi kararlaştırılmış olmadıkça sigortacı, primin ödendiği tarihten itibaren gerçekleşen rizikolardan sorumludur ve sigortacının mesuliyeti primin veya ilk taksitin ödendiği tarihten başlar primin ne zaman ve ne suretle ödeneceğini TTK. 1267, 1295 ve 1296 maddelerinde gösterilmiştir. 1267. madde hükmüne göre, sigortacı sigorta poliçesini mukavele tarihinden 24 saat veya mukavele tellal vasıtası ile yapılmışsa en geç 10 gün içinde sigorta ettiren kimseye vermeğe mecburdur. TTK. 1295. maddesi hükmüne göre, sigorta ettirenin aksine mukavele yoksa primin tamamını veya ilk taksitini akit yapılır yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında ödemesi lazımdır. TTK.1296. maddesi hükmüne göre, sigorta primini sigortalının ikametgahında ödenir.
TTK. 1267 maddesi hükmüne göre, sigortacı poliçeyi muayyen süre içinde sigorta ettiren kimseye vermediği takdirde, sigortalı sigortacıdan tazminat isteyebilir. Bu sebeple istenebilecek zarar ya menfi veya müsbet zarardır. Sigortalı başka bir sigorta şirketi ile anlaşma yoluna giderse, bu takdirde sigorta aktini feshederek menfi zararını evvelki sigortacıdan isteyebilir. Poliçenin verilmesini beklediği devrede riziko gerçekleşirse bu durumda müsbet zararını talep edebilir. Ancak bu müsbet zararın istenebilmesi için, poliçenin verilmesi gereken tarih ile rizikonun gerçekleştiği tarih arasında uzun bir süre geçmemiş olmalıdır (Ali Bozer, Sigorta Hukuku sh. 57). Zira kendisine sigorta teminatı sağlamak isteyen sigortalının, ilk sigortacının poliçeyi vermemesi üzerine uzun zaman beklemeksizin yeni bir sigorta akti yapmak üzere harekete geçmesi gerekir müdebbir bir tacir olarak kendisinden bu davranış beklenir. TTK. 1267 maddesinde tayin edilen sürenin kısa oluşu, sigorta akitlerinde zamanın önemli olmasından ileri gelmektedir. Taraflar arasında 14.9.1978-14.9.1979 devresi için sigorta sözleşmesi yapılmıştır. TTK. 1267 madesine göre 24 saat içinde yani 15.9.1978 günü poliçenin verilmesi icap etmektedir. Riziko ise 30.9.1978 gününde gerçekleşmiştir. Böylece davacının 15 gün süre ile hareketsiz kaldığı, başkaca bir tedbir almadığı anlaşılmaktadır. Bu süre ticari hayatın icaplarına göre kısa bir zaman değildir. İlişkinin mahiyeti itibariyle rizikonun her an gerçekleşebileceği düşünülürse, tarafların mütemerrit kılınmaları için TTK. 20/3 maddesi hükmünün herhalde uygulanması da beklenemez. Kaldı ki, davalı sigorta şirketi sigorta poliçesini düzenleyip davacı sigortalıya gönderdiğini fakat onun tarafından kabul edilmediğini ve imzalanmadığını savunarak bu hususta şahit dinletmiştir. Poliçenin teslimi işlemi maddi bir olay olup şahitle ispatı mümkündür. Şahitler davalının savunmasını doğrulamışlardır. Tespit edilen bu duruma nazaran, davalı sigortacı poliçeyi tevdi ve teslim etmeye tevessül etmiş, davacı onu kabulden ve primi ödemekten imtina eylemiştir. Prim ödenmediği için de sigortacının tazminat ödeme sorumluluğu doğmamıştır.
Bu açıklama karşısında davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
2 - Mahkemenin kabul şekline göre, sigortacı tazminatla sorumlu sayılsa dahi poliçenin 18. maddesine göre tazminat miktarında anlaşmaya varılamadığı taktirde bu miktarın hakem bilirkişiler marifetile tespit edilmesi gerekirdi. Sigorta akitleri Ticaret Bakanlığınca genel şartları saptanan sigorta poliçelerine göre yapılmaktadır. Davacı hernekadar poliçeyi imza etmemiş ise de, sözle yapılan akitte poliçenin genel şartlarını kabul etmiş sayılmalıdır. Aksinin düşünülmesi halinde, hiçbir şartı belirlenmemiş olan bir aktin vücut bulduğu da varsayılmaz. Bu yönden de karar isabetli görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 26.1.1982 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sigorta sözleşmesinin vücut bulmuş olduğu primin ödemediği hususlarında mahkeme kararı ile çoğunluk ve ayrılık görüşleri arasında bir uyuşmazlık yoktur.
Dairemizin çoğunluk ve azınlık görüşleri arasındaki uyuşmazlık TTK. 1267. maddesinin uygulanıp uygulanamıyacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, ödeme yeri itibariyle borçlar ikiye ayrılır. Birincisi dette portable denilen borçlunun alacaklının ikametgahında ödemekle mükellef olduğu taşınacak veya getirilecek borç; ikincisi de dette guerable denilen alacaklının gidip borçlunun ikametgahında istemesi gereken aranılacak borçtur. TTK. 1296. maddesi hükmü gereğince sigorta şirketinin prim alacağı bu ikinci nev'i borçlardan olup borçlunun ikametgahında ve 1295. madde gereğince de poliçenin teslimi mukabilinde gidip alınması lazımdır. TTK. 1265 ve 1267. maddeleri gereğince de poliçeyi götürüp sigortalıya ikametgahında verme borcu da sigorta şirketine aittir. Bu suretle, sigorta sözleşmesi akdetildikten sonra sigorta şirketine düşen bir vecibe vardır; poliçeyi sigortalıya götürmek ve primi de sigortalının ikametgahında tahsil etmek.
TTK. 1295/2. maddesine göre ise sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksitin ödendiği tarihten itibaren başlar. Sigorta sözleşmesinin tekemmül etmiş olmasına rağmen prim ödenmeden sigorta şirketinin sorumluluğunun başlamıyacağına ilişkin bir hüküm sigorta şirketinin yararına ve sigortalı aleyhine oldukça ağır bir hükümdür. Çünkü bu zaman zarfında sigorta şirketi prim alacaklısı olarak kaldığı halde tazminatla sorumlu bulunmamaktadır. (Picard, M- Besson, A: Des Assurences Terrestres en Droit Français, 1950, sh. 86). Kanun koyucu buna karşılık ve sigortalıyı korumak amacıyla poliçeyi götürüp verme ve primi tahsil etme mükellefiyetini sigorta şirketine yüklemiş ve bu vecibesini TTK. 1267 maddesindeki şekilde ve sürede yerine getirmiyen sigortacıyı, sigortalının uğrıyacağı zararı tazmin etmekle sorumlu tutmuştur. Sigortalının bu madde gereğince istiyebileceği tazminat menfi veya müsbet zarar olabilir (Prof. Ali Bozer, Sigorta Hukuku 1965, sh. 140, Prof. Ali Bozer, Sigorta Hukuku, 1981 sh. 57; Prof. Ali Bozer, Mal Sigortalarında Aktin Yürürlük Tarihini ve Sigortacının Mesuliyetinin Başlangıcını tayin eden Sigorta Mukavelesi Hükümleri, Batider, 1961, C. I. Sayı, sh. 219). Sigortalının menfi veya müsbet zarar istiyebilmesi için ihtarname keşide etmesine ve mehil verilmesine de gerek yoktur. (Prof. Ali Bozer, a.g. eserler, sh. 140, 57). Ancak istenebilecek müsbet zarar sigorta menfaatini aşamaz. (Prof. Ali Bozer, a.g. makale, sh. 219). Olayda da esasen sigorta menfaati talep edilmiştir.
Bu açıklamalardan sigorta poliçesini sigortalıya götürüp vermiyen ve primi sigortalının ikametgahında tahsil etmiyen sigorta şirketinin, sigortalının zararını tazmin etmekle yükümlü olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı sigorta şirketi, primi tahsil ve poliçeyi teslim için birkaç defa sigortalının ikametgahına gidildiğini ve fakat davacı sigortalının poliçeyi almadığı gibi primi de ödemediğini savunmuş, bu hususta tanık dinletmiş ve bu suretle TTK. 1257. maddesindeki sorumluluktan kurtulmak istemiştir.
TTK. 1267. maddesi gereğince poliçeyi sigortalıya vermek ve 1296. maddedeki primin sigortalının ikametgahında tahsil edilmesi istendiği halde sigortalının poliçeyi almadığı ve primi de ödemediği hususları tanıkla ispat edilebilir mi, diğer bir deyimle nasıl ispat edilmelidir.
Sigorta sözleşmesi taraflara esas itibariyle tek bir vecibe yüklemektedir. Sigortalı prim ödemekle, sigortacı da, riskin gerçekleşmesi halinde, tazminat ödemekle yükümlüdürler. Ancak işbu sigorta sözleşmesi içinde ikinci derecede mükellefiyetler de vardır. Sigorta şirketi bakımından bu ikinci derecede mükellefiyetler poliçeyi sigortalıya vermek (TTK. 1267) ve primi gidip sigortalının ikametgahında kendisinin talep ve tahsil etmesidir. (TTK. 1296). 2. derecede olmakla beraber bu mükellefiyetlerin belli bir önemi vardır. Nitekim kanun koyucu da, TTK. 1267. maddede, sigorta şirketini poliçeyi götürüp sigortalıya vermeğe mecbur tutmuş, bu mecburiyete uyulmaması halinde de sigortacıyı vermeğe mecbur tutmuş, bu mecburiyete uyulmaması halinde de sigortacıyı tazminatla sorumlu tutmuştur. O halde bu kadar önemli bir sonuç doğuracak bir yasal mükellefiyetin ispatı nasıl olmalıdır?
Bir kere davacı sigortacı olup, tacirdir. Davalının da tacir olduğu ve ticarethanesindeki eşyayı sigorta ettiği anlaşılmaktadır. Sigortalının primi, istenmesine rağmen ödenmemesi, bu borcundan temerrüt etmesi demektir. Tacirler arasında temerrüt durumu ise TTK. 20/3. maddesi hükmü gereğince, ancak ihbar veya ihtar yapılmasıyla ve bunun da noter marifetiyle veya iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılmış olmasıyla ispat edilebilir.
Diğer yandan TTK. 1297/1. maddesi ayrıca özel bir hüküm getirmiş, primin ödenmemesi, prim ödenmesinde sigortalının temerrüt etmesi halinde sigortacının bir ihtarname veya taahhütlü mektup göndererek bir ay mehil vermesi gerektiğini belirtmiştir. "Bu ihtarnameyi göndermemiş olan sigortacı, tediyenin talep edildiğini ve fakat sigorta ettirenin borcunu ödemediğini ispat imkanından mahrum kalır." (Prof. Ali Bozer. a.g. makale, Batider, sh. 223). O halde bu yasal hükümler karşısında temerrüdün şahitle ispatının olanaksız olduğunun kabulü gerekir.
Kaldıki olayda tanık dinlenmesine olanak tanımak TTK. 1267. maddesini hükmünden düşünmük ve sigorta şirketlerini bu maddede öngörülen tazminatı ödemekten her zaman için kurtarmak sonucunu doğurur; çünkü sigorta şirketleri daima kendi adamlarını bu konuda tanık gösterebilirler. Nitekim, olayda da, bu konuda dinlenen tanık C.E. davalı sigorta şirketinde ve yangın servisinde memur, diğer tanık M.O. aynı şirkette tahsildardır. Bunların çalıştıkları şirketin aleyhine tanıklık yapacaklarının kabulü hayatın olağan akışına aykırı düşer.
Denebilirki davacı, sigorta değerinin tazminini istemiş, TTK 1267. maddesine dayanarak zarar karşılığı bir tazminat istememiştir. Davacı dava dilekçesinde bütün olayları zikretmiş, prim ödemediğini de bildirmiş ve buna rağmen davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu ileri sürerek tazminat istemiştir. Yargıtay Büyük İçtihadı Birleştirme Kurulunun 4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı kararı gereğince de hakim ".. tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve neticei taleple bağlı olup dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki tavsifleriyle bağlı olmadığı ve kanunları res'en tatbik ile mükellef olduğu.." cihetle olaya uygulanacak maddeyi bulup uygulamak hakime düşen bir görev olduğu cihetle olaya TTK. 1267. maddesinin uygulanmasına bir hukuki engel bulunmadığı gibi aksine bu maddenin uygulanması anılan İBK? gereğince ve yasal bir zorunluktur.
Olayda sigorta sözleşmesi 14.9.1978 tarihinde tekemmül etmiş, yangın da 30.9.1978 gününde olmuştur. Aradaki süre çok uzun bir süre değildir. Esasen davalı sigortacı da çok süre geçtiğini ve sorumluluktan kurtulduğunu da savunmamıştır.
Bu neden ve gerekçelerle hükmün onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk bozma kararına karşıyım.