 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1982/3527
K: 1982/3643
T: 05.10.1982
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesin)nce verilen 19.3.1982 tarih ve 1099/249 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla, duruşma için tayin edilen 5.10.1982 gününde davacı avukatı(.........) ile davalı avukatı(.......) gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine (600.000) liralık bonodan dolayı, icra takibine geçmesi üzerine müvekkilince açılan menfi tesbit davasının davalı lehine sonuçlandığını, o müvekkilin (90.000) lira icra tazminatı ödemeye mahkum edildiğini, bu şekilde davalı alacaklının zararı giderildiği halde icra takibinde müvekkili aleyhine ayrıca ana paraya (136.626) lira temerrüt faiz yürütülmesinin mümkün olmadığını, şikayet yolu ile icra tetkik merciinden alınan kararda ise bu miktarın (124.549) liraya indirildiğini bu kararda ise bu miktarın (124.549) liraya indirildiğini bu kararında yerinde olmadığını ileri sürerek müvekkilin temerrüt faiziyle sorumlu olmadığının tesbitiyle bu arada icraca müvekkilinden tahsil edilen (40.000) liranın istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili icra tazminatıyla, temerrüt fazinin ayrı konular olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece İİK.nun 72/4. maddesinde kabul edilen icra tazminatına hükmedilmenin, temerrüt nedeniyle ana paraya faiz yürütülmesine engel teşkil etmediği düşüncesiyle yerinde görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 500 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile davacıdan alınmasına ve 5000 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine 5.10.1982 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Olayda bir para borcu söz konusudur. Asıl borç, ödeme ile ortadan kalkar ve ona bağlı kefalet, rehin, faiz (sözleşme veya temerrüt faizi) vs. gibi diğer bütün Feri haklar da nihayet bulur (BK.m.113/1).
Borçlu, borcundan kurtulabilmek için ödemeyi, kural olarak, alacaklının kendisine yapmalıdır. Ancak borçlu, alacaklı adına ifayı kabule yetkili temsilcisine de ödeme yapmakla borcundan kurtulur (Prof.Esat Arsebük, Türk Borçlar Hukukunun Umumi Esasları, 1937, sh. 341; Prof.S.S.Tekinay, Borçlar Hukuku, 1971, sh. 486; Prof.Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, 1976, Cilt I, Genel Hükümler sh. 722). Doğaldır ki, alacaklının, alacağının tahsili için icra dairesine başvurarak takip yapması ve icra memurunun borçluya yolladıı ödeme emri üzerine borcun icra dairesine ödenmesi de borçluyu borcundan kurtarır. Zira alacaklı icra dairesine başvurmakla, icra dairesinin tahsile yetkili olduğunu kabul etmiş olur. Borçlunun, mahkemeye müracaatla tevdi mahalli tayin ettirerek oraya borcunu yatırması dahi onu borçtan kurtarır (BK. m. 166/1).
Bu durumda sonuc uolarak faiz isteğini de içeren bir icra takibinde, ana para icraya yattığı anda borçlu borcundan kurtulmuş olur ve paranın yatırıldığı tarihten itibaren artık faiz yürütülemez. Borç tediye edilmekle taraflar arasındaki hukuki ilişki sona ermiştir. Alacak kalmamıştır ki, ona faiz yürütülebilsin.
Burada İİK.nun 72/4. maddesindeki tazminatın niteliği üzerinde de durmak gerekmektedir. Maddede, borçlunun İhtiyati tedbir alması ve fakat dava sonunda haksız çıkması nedeniyle alacaklının alacağını geç almasından doğan zarardan bahsedilmektedir. Haksız ihtiyati haciz (İİK.nun 259) ve ihtiyati tedbir (HUMK.110) kararları almak suretiyle karşı tarafı zarara uğratmak nasıl bir haksız fiil ise (Prof.H.Tandoğan, Türk Mes'uliyet Hukuku, 1961, sh. 99) İİK.nun 72/3. maddesi gereğince borçlunun paranın ödenmemesi zımmında aldığı ihtayit tedbir de, menfi tesbit davasında borçlunun haksız çıkması halinde, alacağının ödenmesinin gecikmesi nedeniyle alacaklının zararını doğuran bir haksız fiili oluşturur.. "Tam ifa, alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşme ilişkisini sona erdirir. Bu yüzden, alacaklının, sonradan borçlu tarafından zarara uğratılması, zarar eski borcun konusuna ilişkin bulunsa da, sözleşmeye aykırılık değil, tam tersine haksız fiil sayılır" (Prof.K.Tunçomağ, age, sh. 674). Ancak, haksız ihtiyati hacizde (İİK.nun 259) ve (HUMK) nu hükümlerne dayanılarak alınan haksız ihtiyati tedbirde zararın tazmini için ayrıca kusurun aranmasına gerek olmamakla birlikte (Tandoğan, age, sh. 99) zararın ispat edilmesi lazım gelmesine karşın İİK.nun 72/4. maddesi hükmüne göre, asgari yüzde onbeş tazminat için, zararın ispatına ve talep edilmesine de gerek olmayıp, mahkeme bunu kendiliğinden hüküm altına alır (Yarg.4.HD. 17.12.1971, 10435, 10693 K. Senai Olgaç, İcra ve İflas Kanunu 1974, sh. 620, 621, 615).
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere ve özetle, alacaklıya ödenmemesi için üzerine ihtiyati tedbir konulmuş olsa dahi, takip konusu para borçlu tarafından icra dosyasına yatırılmakla borç ortadan kalkmış olur ve borca bağlı faiz vs. gibi fer'i haklar da düşer. Alınan İ.tedbir sebebiyle paranın alacaklının eline geç geçmesi temerrüt faizi yürütülmesine neden olamaz, çünkü ortada bir alacak kalmamıştır. Alacaklının alacağını geç alması borçlunun haksız fiilini oluşturur ve bundan doğan zararı karşılamak için de, kanun koyucu İİK.nun 72/4. maddesindeki tazminat hükmünü getirmiştir.
Mahkemece yapılacak iş, % 15 oranında ve (90.000) lira tutarında mahkemce hükmedilen tazminatı alacak ve tediye hesabından hariç tutarak esas borcun icraya ödendiği günü ve bu güne kadar gerçekleşen ve esas borca eklenmesi gereken faiz ve sair giderleri saptamak, buna ilk açılan menfi tesbit davası nedeniyle olan alacakları da (tazminat hariç) ilave etmek suretiyle davlı alacaklının tüm alacak tutarını hesaplamak veya bir bilirkişiye hesaplatmak, davacı borçlunun da tediyelerini göz önüne alarak bir borcu kalıp kalmadığını araştırmak, kalan bir borç varsa bu tutarda davayı reddetmek veya istirdadı gerekli bir miktar varsa ona hükmetmekten ibarettir.
Açıkladığımız bu gerekçe ve nedenlerle hükmün bozulması gerektiği kanaatiyle çoğunluğun onama görüşüne karşıyım.