 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E:1982/3605
K:1982/3921
T:23.09.1982
ÖZET : Primlerin saptanmasını amaçlayan ölçümlemeye esas alınan ölçü ve işlemler 506 sayılı Yasada, buna dayanılarak çıkarılan Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğünde öngörülen yasal varsayım ve belirtilenden ibarettir. Gerçek belli iken varsayımlara gidilemez. Tacir kişilerin defterlerine geçirdikleri hususların, hiç değilse kendileri yönünden gerçeği yansıttığı kabul edilmelidir.
(506 s. SSK m. 79)
Davacı, Prim İtiraz Komisyonu Kararının iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Ölçümlemeye konu edilen bina inşaatının davalı Mühendislik ve İnşaat AŞ. tarafından kendi hesabına ve kat karşılığı yapıldığı tartışmasızdır.
Diğer yönden Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğünün 24. maddesinde, açıkça, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamının, işin özelliği gözönünde tutularak ölçümlemeye tabi tutulacağı özellikle belirlenmiştir. Anılan Tüzüğün dördüncü bölümünde yer alan maddelerin tümünün incelenmesinden çıkan sonuç ise, bu hükümlerin ihale ve emanet suretiyle yaptırılan işlere ilişkin ve onlarla sınırlı olduğudur. Bu nedenle de, -mahkemenin kabulünde olduğu gibi- ticaret şirketlerinin emanet ve ihale suretiyle yaptırılanlarının dışındaki işlerde, gerçek kişilerden ölçümleme bakımından ayrı hükümlere tabi tutulmalarını haklı kılacak bir nedenin varlığı söylenemez. Kaldı ki, taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlık mevcut değildir.
Uyuşmazlık konusunu, ölçümlemeye esas alınan değerlerin saptanmasında ölçümleme döneminde davalı şirket tarafından Kuruma bildirilen ve kendi geçerli defter ve kayıtlarına işlenen değerlerinin mi, yoksa yukarıda anılan Tüzüğün 28. maddesinde öngörüldüğü şekilde metrekare birimi ile Çalışma ve Bayındırlık Bakanlıkları'nca müştereken tespit ve ilan edilen yıllık metrekare fiyatlarının çarpımıyla oluşacak değerlerin mi esas alınacağı teşkil etmektedir.
Öncelikle ve özellikle belirtmek gerekir ki, bu davada davalı şirkete ait olup ölçümleme dönemine ilişkin olarak işlenen defter ve kayıtların geçerli olmadıkları iddia, giderek ispat olunmamıştır.
Bundan ayrı olarak, hiçbir tacirin kendi ticari defterlerine, kendisi aleyhine herhangi bir kayıt düşmesine akli ve mantiki olanak bulunmadığı düşüncesinden hareketle, bu defterlerin kendisi yönünden doğruyu yansıtmak gerekeceği de gözönünde tutularak aleyhine delil olarak kullanılabileceği, daha açık deyimle, kendisi yönünden yapılabilecek işlerde aleyhinde delil olarak kullanılmasının hak ve adalet duygularına ters düşmeyeceği TTK. hükümleri gereği olduğu gibi Yargıtay'ın da yerleşmiş görüşlerindendir. Yasada öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle yapılan bu işlemin tacir olan davalı işverene yönelik, aleyhinde de olsa bir işlem niteliğini taşıdığı ortadadır.
Bütün bunlardan ayrı olarak, primlerin tesbitini amaçlayan ölçümlemeye esas alınan ölçü ve işlemlerin 506 sayılı Yasada, buna dayanılarak çıkarılan Sosyal Sigorta İşlemleri Tüzüğünde öngörülen yasal varsayım ve belirtilerden ibaret bulunduğu açıktır. Nihayet gerçek belli iken varsayımlara gidilemeyeceği hukukun açıklanmasına gerek olmayan genel kurallarındandır. TTK.nun yukarıda açıklanan ilke ve hükümleri uyarınca tacir kişilerin defterlerine geçirdikleri hususların hiç değilse kendileri yönünden gerçeği yansıttığını kabul etmek -bu düşünceler doğrultusunda- zorunludur.
Bu nedenlerle, mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde tutularak, davalı tarafından tutulan, geçerlilikleri ve doğrulukları konusunda uyuşmazlık olmayan defterlerdeki kayıtları esas alan ölçümleme işleminin kabulündeki zorunluluk gözönünde tutulup o çevrede yapılacak inceleme ve araştırma sonucuna göre karar verilmek gerekirken yazılı düşüncelerle davanın reddi yoluna gidilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 23.9.1982 gününde oybirliğiyle karar verildi.