 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1981/77
K: 1982/881
T: 10.11.1982
DAVA : Taraflar arasındaki "iptal ve tenkis ve muarazanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 16. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.1.1980 gün ve 62/8 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.4.1980 gün ve 1459-3310 sayılı ilamiyle; (...Davalı Vakıf, kendilerinin namzet mirasçı tayin edildiğini, vasiyetnameye konu mal varlığının tamamının gelirinin davacıya bırakıldığını savunmuş, dolayısıyle davacıya herhangi bir mülkiyet hakkı tanınmadığını bu nedenle de davacının tereke üzerinde temliki tasarrufta bulunamıyacağını, muarazalarının bu düşünce ve iddialarından ibaret olduğunu cevap layihasında beyan ve kabul etmekle murisin davacıya bıraktığı mirasın mülkiyet hakkına karşı davalının muarazasının mevcut olduğu anlaşılmıştır. Davacının ön mirasçı, davalının da namzet mirasçı olduğunda ve olayda fevkalade ikamenin söz konusu bulunduğunda ihtilaf yoktur. Bu noktada ihtilaf davacıya intikal eden miras hakkının kapsamında toplanmaktadır. Davacı ön mirasçı olarak külli haleftir. Miras davalı namzet mirasçıya, davacının ölümüyle, naklen geçinceye kadar davacı vasiyet edilen şeyin malikidir. Ve bunun için de murisin ölümü üzerine taşınmazların ön miraasçı adına tapuya intikalen tescilinde kanuni sakınca yoktur. Zira, davacıya intikal eden miras intifa hakkından ibaret değildir. Davacı, mirası tüm mülkiyet hakları ile birlikte iktisap etmiş olduğu için ön mirasçının hakkının, olayda, intifa hakkıyla sınırlı olduğu iddia ve kabul edilemez. Nitekim, namzet mirasçı olayda vasiyetnamede açıklandığı üzere ön miraçının ölümüne kadar muristen intikal edecek mirası iktisap etme yoksun bulunmaktadır. Ayrıca muris, M.K. 470. maddesi gereği davalıyı teminat göstermekten de muaf tutmuştur. Böylece, iktisap edeceği mirasda davacıya, dilediği şekilde tasarruf etme yetkisini tanımıştır. Alelade mirasçı gibi malları iktisap edecek olan davacının, veraset ve intikal vergisi vereceği muhakkak bulunduğuna göre bunu ödemek için veya malların idaresini kolayca yürütülebilmek için, kendisine intikal eden mallar üzerinde temliki tasarrufta bulunması doğaldır. Bunun sınırını da önceden kestirmek imkansızdır. Bunun için murisin davacıya hem dilediği şekilde tasarruf etmek yetkisi vermiş olması ve hem de teminat göstermekten onu muaf tutmuş bulunması nedeniyle davacının ölümünden sonra davalıya intikal edecek mirasın bir nevi bakiye miras olarak düşünüldüğü açıkca anlaşılmaktadır. Davalı, davacının vefatına kadar, mirası iktisap edemiyeceğine ve bu miras kendisine nakledilemiyeceğine göre de davacıya intikal eden terekeye herhangi bir müdahaleye veya murazaya hakkı yoktur. Özellikle Medeni Kanunda ön mirasçı durumunda olan davacının tasarruf yetkisini sınırlayan bir hüküm bulunmamaktadır.
Ön mirasçının, murisin vasiyetnamesi ile amaçladığı hususların gerçekleşmesini tamamen ortadan kaldıracak nitelikte temliki tasarrufta bulunması halinde, iyiniyetle telif olunamıyacak bu tasarruflar için elbette davalının Medeni Kanunun 2. maddesine göre hak arayabileceğinin kabul edilmesi gerekir. Ancak, olayda henüz gerçekleşmiş böylesine bir tasarrufun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, davalının davacının tasarrufuna engel teşkil edecek biçimde iddia ile tedbir alması ve bunu uygulamaya koyması haksız bir davranış ve kanuna aykırı bir muamele teşkil eder. Onun için davalının cevap layihasında sebeplerini açıklayarak kabul ettiği muarazasının men'ine karar verilmesi gerekirken bu isteğin reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Duruşmalı temyiz eden : Davacı vekili Avukat (Ş.A.) , Av. (S.A.)
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara ve bozma kararında gösterilen gerektirici nedenlere ve özellikle, Özel Daire bozma ilamında çok açık bir şekilde vurgulandığı gibi; (...Ön mirasçının, murisin vasiyetnamesiyle amaçladığı hususların gerçekleşmesini tamamen ortadan kaldıracak nitelikte temliki tasarrufta bulunması halinde, iyi niyetle telif olunamıyacak bu tasarruflar için elbette, davalının M.K.nun 2. maddesine göre hak arayabileceğinin kabul edilmesi gerekeceğine ve ancak, olayda henüz gerçekleşmiş böylesine bir tasarrufun bulunmadığı..) anlaşılmasına; bu itibarla, davalı vakfın, davacının tasarrufuna engel teşkil edecek biçimde bir iddia ile tedbir kararı alıp, bunu uygulamaya koymasının, gerçekleşen maddi olgular karşısında mümkün bulunmamasına göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak suretiyle muarazanın men'ine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (...) 10.11.1982 gününde oyçokluğuyla karar verildi.