 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1981/548
K: 1982/193
T: 03.03.1982
DAVA : Taraflar arasındaki "şuf'a" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Yenimahalle 1. Sulh Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 11.3.1980 gün ve 1241-106 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay Altında Hukuk Dairesi'nin 17.6.1980 gün ve 5311-6326 sayılı ilamıyla: (...Davacı, dava konusu 1276, 1277, 1278 parsellerdeki bir kısım payın davalıya 154.000 liraya 9.6.1977 tarihinde satıldığını ve satış akdinin kendine bildirilmediğini, yeni öğrendiğini bildirerek şuf'a hakkını kullanmıştır. bu iddiaya karşı davalı bir aylık hak düşürücü sürenin geçirildiğini savunmuştur. Bu durumda davacının davayı süresinde açtığını isbat zorunluğu yoktur. Hak düşürücü sürenin geçirildiğini savunan davalının bu savunmasını isbat etmesi gerekir. Göstermiş olduğu şahitlerden hiç biri bu sürenin geçirildiği hakkında kesin ve hükme yeterli bir beyanda bulunmamıştır. Davacının kardeşi bulunan Adem'in beyanı ise, diğer şahitlerin beyanı ile çelişmekte olup, savunmanın kabulüne yeterli değildir. Bu husus nazara alınarak 22.5.1978 tarihli oturumda davalı vekiline, savunması hakkında davacıya yemin teklifine hakkı bulunduğuna karar verilmiş ve davalı sonraki oturumlarda yemin teklif etmeyeceğini bildirmiştir. Bu durumda toplanan deliller takdir edilerek savunmanın sabit olup olmadığına bir karar verilmek gerekirken, 9.3.1979 tarihli oturumda davalıya re'sen yemin teklif olunmuş ve onun yaptığı yemine göre hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmiştir. Savunmayı davalı isbat edeceğine göre, evvelki durumdan geri dönülerek bizzat savunma hakkında davalıya re'sen yemin verilmesi yerinde değildir. Taraflar kendi iddia ettikleri ve savundukları hususlarda kendileri yemin ederek sonuca varamazlar. Bu cihet nazara alınmadan savunma hakkında davalıya re'sen yemin yöneltilerek eda edilen yemine dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanununa aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden davacı vekili:
Temyize konu bu davada mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, şuf'a davasının hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı, 8.6.1977 gününde tapu memuru huzurunda yapılan pay satışına ilişkin sözleşmenin kendisine bildirilmediğini, satış olgusunu öğrenir öğrenmez bir aylık hak düşürücü süre içinde hemen işbu şuf'a davasını açtığını ileri sürmüş; davalı ise, ıttılaın daha önce vaki olduğunu, davanın ittila tarihinden itibaren hak düşürücü süre içinde açılmadığını savunmuştur. Gerçekten şuf'a davasının satış sözleşmesinden 1 ay 20 gün sonra açıldığı ihtilafsızdır.
MK.nun 658/III. maddesi uyarınca, satışın öğrenildiği günden başlayarak bir ay içinde şuf'a hakkının kullanılması gerekir. Aksi halde o satış yönünden hak düşmüş olur. Ancak hakkın düşebilmesi için, şuf'a hakkı sahibini satışı ve özellikle onun esaslı koşullarını (yani satışın konusunu, bedelini, ödeme koşullarını ve alıcıyı) öğrenmesine rağmen bu hakkını bir aylık süre içinde kullanmadığının isbatı şarttır. Şuf'a hakkının süresinde kullanılmadığı ya da davanın süresinde açılmadığı yönünü isbat yükü, özel daire bozma ilamında da vurgulandığı gibi, alıcı (davalı) ya düşer. Bu yön her türlü kanıtla isbatlanabilir (tanık ve and dahil).
Somut olayda davalı, ıttılaın daha önce vaki olduğunu ileri sürdüğüne göre, bu savunmasını isbatla yükümlüdür. Nitekim davalı bu konuda tanık dinletmiş, ne var ki bu tanıklar savunmayı doğrular nitelik ve kapsamda bir beyanda bulunmamışlardır. Bu olgu yerel mahkeme kararında da aynen benimsenmiş olacak ki mahkeme bu noktadan hareketle 22.5.1978 günlü oturumda davalı vekiline (ıttıla konusunda davacıya bir and teklifine hakkı olduğu)nu hatırlatmış ve davalı vekiline bu konuda müvekkili ile görüşmek üzere mehil vermiştir. Ancak meteakip oturum davalı vekili, davacıya and tebliğ etmeyeceklerini bildirmiştir. hal böyle olunca (özel daire bozma ilamında da belirtildiği gibi) savunma isbatlanamadığından savunmanın reddine ve işin esasının incelenmesine karar verilmek gerekirdi. Oysa mahkeme böyle yapmamış; 9.3.1979 günlü oturumda davalıya re'sen and yöneltmiş ve içilen anda dayanarak davayı hak düşürücü süre aşımından reddetmiştir. Böyle bir uygulamaya ise, yasal olanak yoktur. Çünkü, Hukuk Genel Kurulu'nun 20.5.1964 gün 6/272 E., 379 K. sayılı içtihadında değinildiği gibi, "...Şuf'a davasının süresinde açılmadığı yolundaki savunmasını gösterdiği delillerle kesin şekilde isbat edemeyen davalı, bu yönden davacıya bir and teklif edebilir...". Yargıtay bir çok kararında, and yöneltme hakkının, davalıya hatırlatılmasının gerekli olduğunu belirtmiştir. O halde, and yöneltmeyen davalı, savunmasını isbat edememiş demektir. Artık mahkemenin tekrar geriye dönüp bu kez davalıya re'sen and yöneltmesi düşünülemez. Kaldıkti re'sen and, isbat yükü kendisine dönüşüp;, takdiri delillerle iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde isbat etmeş ve fakat hakime tam bir kanaat verememiş olan tarafa teklif olunur. Şayet, ikame edilen sair deliller iddia ya da savunmayı az yukarda belirtilen kapsamda isabata elverişli değilse, esasen re,sen and yöneltilmesi söz konusu edilemez. Yukarda da kısaca belirtildiği gibi; davalı tarafından ikame edilen tanıklar savunmayı kısmen de olsa teyit etmediklerine göre, davalıya re'sen and yöneltilmez. o halde mahkemece savunma reddedilerek şuf'a davasının esasına girilmesi ve hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eski kararda direnilmesi bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, davacı lehine takdir edilen 1400 lira avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine 3.3.1982 gününde oyçokluğu ile karar verildi.