 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1981/15-324
K: 1984/127
T: 22.2.1984
- ALACAK DAVASI ( Fazla Ödemenin Geri İstenmesi )
- İRADE FESADI ( Tanıkla Kanıtlanabilmesi )
- HESAP KAPANMIŞTIR DEYİMİNİ İÇEREN MAKBUZ BAŞLIKLI BELGE ( Hesabın Götürülüp Kapatıldığının Belirtilmesi )
- TANIK DİNLENMESİ ( Belgede İşin Ne Kadarının Yapıldığının Anlaşılamaması )
818/m.23
1086/m.287
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ( Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi )'nce davanın kabulüne dair verilen 29.1.1980 gün ve 401-23 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 22.5.1980 gün ve 795/1322 sayılı ilamıyla; ( ..Davacı taraf, işin metrekaresinin, davalı tarafından fazla gösterildiği ve bu sebeple fazla ödemede bulunulduğunu iddia ettiğine göre hataya düşülerek yapılan fazla ödemenin iadesi istenmiştir. Davanın hukuki niteliği hataya düşürülmektir; diğer bir deyimle irade fesadına dayanılmaktadır. Davanın bu hukuki mahiyetine göre, iddia ve savunmanın şahitle isbat edilmesine yasal bir engel yoktur.
Ayrıca, 2.6.1976 günlü sözleşmenin 3. maddesinde ( geri kalan kısımlar metrekaresi 200 liradan hesaplanıp kapılar takıldığında anahtar tesliminden hesap kapatılacaktır. ) hükmü bulunmaktadır. Davacı tarafça dava dilekçesinde delil olarak gösterilen aslı ve davacı tarafça aslına uygunluğu tasdik edilen fotokopisi dosyada mevcut 10.3.1978 ( pul üstünde 11.3.1978 ) günlü ( makbuzdur ) başlıklı belgenin altında ( not: hesap kapanmıştır ) ibaresi bulunmaktadır. O halde, bu belge sadece para alındığını kanıtlayan bir makbuz değil, sözleşmenin üçüncü maddesi gereğince işin hesabının görülüp kapatıldığını da belirtilen bir belgedir. Ancak bu belgede işin kaç metrekare tutarında olduğu ve metrekaresinin kaç lira üzerinden hesaplandığı açıklanmadığından, bu konuların da açıklığa kavuşması için şahit dinlenebilir. Davacı taraf bu belgeye delil olarak dayanmasına rağmen, davalı tarafça hesap kapatılması anında işin tesbit edilen hakiki miktarından fazla olarak davalıca gösterildiğini ispatlayamamıştır. Davalı şahitleri ise işin sonunda, taraflarca ölçüm yapıldığını, iş miktarının tesbit edildiğini, işin uzaması sebebiyle fiyat farkı verilmesinde mutabık kaldıklarını ve buna göre hesap yapılarak davacının davalıya bakiye borcu için bir senet olarak bildirmişlerdir. Tanıklardan Kadir ise, tarafların kendisinin de hazır olduğu halde işi ölçtüklerini, kesin miktarı şimdi hatırlayamamakla beraber işin 600 metrekare civarında olduğunu, bu tesbite göre tarafların anlaşıp hesab kapattıklarını beyan etmiştir. Mahkemece karara dayanak yapılan 20.12.1979 tarihli bilirkişi raporunda da yapılan iş 611,22 m2 olarak hesaplanmıştır. Raporda yapılan ödemeye göre işin metrekare fiyatı 327 Tl.,m2 si yaklaşık 325 lira olduğu saptanmıştır.
Toplanan delillerle işin yapıldığı ve hesabın kapandığı, davalı tarafın işin tutarını fazla gösterdiği ve hataen fazla bir ödemede bulunulduğu sabit olmamış, aksine hesap görülürken işin miktarına tam olarak tesbit edilmiş ve fiyat farkı taraflarca kabul edilerek buna göre hesap kapatılmış ve bakiye borç için de senet verildiği sabit olduğuna göre, davanın reddi gerekirken, bazı düşüncelerle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerle dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, 22.2.1984 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1 ) Davalı ( marangoz ) ustası, mal sahibi davacıya ait binanın kapı ve pencere doğramalarının tamamını, beher metrekaresini ( 200 ) lira bedel mukabilinde yapıp, yerinde ( monte ) edip teslim etmeyi 2.6.1976 tarihli ( yazılı ) sözleşme ile taahhüt etmiştir. Bu anlaşma, BK. 365/f.1 hükmüne göre ( götürü pazarlığa ) dayanan bir anlaşma olması itibariyle, davalı taraf, hiçbir süretle, davacı taraftan bu anlaşmanın dışında bir ( bedel ) isteyemez, diğer bir deyişle, tek taraflı olarak ( yapım ) bedeli olan ( metre kare 200 lirayı ) yükseltemez. Çünkü, BK.nun 12. maddesi hükmünde de açıkca yazılı olduğu üzere, yazılı bir akdin tatili de yine ( yazılı ) olmak zorundadır. Dava konusu olayda ise, davalı ( doğrama ) müteahhidi, 4.7.1978 tarihli cevabında; inşaat süresi içerisinde ( malzeme ) ve ( işçilik ) ücretlerinin arttığını ve ( 200 ) liralık fiyatın, ( 325 ) liraya çıktığını savunmuştur. Bu savunma şekli, BK.nun 12 ve 365/1.1 hükümlerine tamamen aykırı bir savunmadır ve bu nedenle de hukuki dayanaktan yoksundur.
2 ) Özel Daire, 22.5.1980 günlü kararında; davalının, davacı Metin'e imzalayıp verdiği 10 Mart 1978 tarihli ( tek imzalı ) para makbuzunu -kararda da aynen yazılı olduğu üzere- ( ... hesabın görülüp kapatıldığını belirten bir belge... ) yani ( ibralaşma-hesaplaşma ) olarak kabul edip bozma kararını bu belge üzerine dayandırmış bulunmaktadır. Halbuki, sözkonusu belge asla bir ( hesaplaşma-ibralaşma ) belgesi olarak kabul edilemez. Çünkü, bu belgenin alt kısmındaki ( not-hesap kapanmıştır ) ilavesi altında davacı iş sahibi ( Metin'in ) imzası yoktur. Kaldı ki, bu belge sadece, davalının, davacıdan 216.000 lira nakit, 10.000 liralık da senet aldığını gösteren bir ( para makbuzudur. ) Davalının ( antetli ) kağıdına yazılmış bir makbuzdan daha öteye gidemez. Bilindiği üzere, bu belgenin bir ( ibrai-am ) olarak kabul edilebilmesi için, davacının, ( hesaplaştık, birbirimizden hiç bir alacağımız kalmadı!... ) demesi gerekir ve iki tarafın da o belgede birlikte imzaları olması icap eder. Diğer taraftan, davacının, davalıyı ibra edebilmesi için, davalının, davanın dayanağı olan 2.6.1976 tarihli sözleşme şartlarına aynen riayet etmiş olması şarttır. Şayet, mukavele ibra'yı hukuki birsebebe istinat ettirmiş ise, o zaman, borç ibrası o sebebe bağlıdır. Böylece, borçlunun diğer bir halin dikkat ve ihtimamla, noktası noktasına ve hem de zamanında akdi vecibesini ifa etmesi şartiyle alacaklının muvafakat ettiği ibra, şart tahakkuk etmediği takdirde, hiçbir hüküm ifade etmez ( Andreas von Tuhr-Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı-Cevat Edege tercümesi- Yargıtay Yayınları No.15 Ankara 1983, sh. 650 ). Binaenaleyh, davalı müteahhit ( amarangoz ustası ) davacı bina sahibi ile aralarında mün'akid 2.6.1976 tarihli sözleşmede yazılı akdi vecibesini beher metre karesi 200 liradan yapmadığı yani ( bu bedel şartı ) gerçekleşmediği sürece, her ne şekilde olursa olsun davacının elinden alacağı ibra belgesi, geçerli bir belge olarak kabul edilemez ve Von Tuhr'a göre bu ( hiç bir hüküm ) ifade etmez.
Özel daire, davacı bina sahibinin, dava dilekçesindeki, davalıya atfen, ( ... yapılan işin metre karesini fazla göstermek suretiyle benden ( 216.000 ) lira nakit ve ayrıca ( 10.000 ) liralık da bono almıştır ), şeklindeki iddiasını ( hata ) olarak tavsif etmiş bulunmaktadır. Halbuki bu iddia şekli, BK.nun 23 ve müteakip maddelerinde düzenlenmiş olan ve münhasıran ( akit yapılırken ) ancak söz konusu olan ( hata ) hali ile uzak-yakın hiç bir ilgsii yoktur. Davacı taraf, söz konusu olan ( hata ) hali ile uzak-yakın hiç bir ilgisi yoktur. Davacı taraf, söz konusu beyanı ile davalı ile aralarında ne bir akit ve ne de bir ( ibra ) anlaşması yapıldığını ileri sürmemiş ve sadece davalı doğrama müteahhidinin kendisine, ( ... ben sana şu kadar metre kare doğrama yaptım!.. ) şeklindeki beyanı üzerine ve bu beyana güvenerek ödemede bulunduğunu ifade etmek istemiştir. Bu beyanın )hukuki hata ) ile en ufak bir ilgisi yoktur ( dava dilekçesin bend: 2 ve 5 ). Bu nedenle de, özel darienin bu beyanı ( hukuki hata ) olarak tavsif edip 2.6.1976 tarihli yazılı mukavelenin bedel yönünden tadilini şahit beyanlarıyle değerlendirmeye kalkması, BK.nun 12 ve 365. maddelerine tamamen aykırıdır.
3 ) Bu dava ile ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda ayrı ayrı zamanlarda iki defa yapılan müzakereler sırasındaki her iki konuşmamda da belirttiğim üzere; olayda şahit dinlenebilmesi için, HUMK.nun 289. maddesi şartlarının bu davada gerçekleşmesi ve diğer bir deyişle, davacının şahit dinlenmesine açıkca ( muvafakat ) etmiş bulunması şarttır. Halbuki, dosyada mevcut 5.3.1979 tarih ve davacı vekili avukat Hasan Arslan imzalı layihanın birinci bendinde aynen, ( ... bu sözleşmenin aksinin ancak yazılı bir delille ispatı mümkündür. Bu nedenle tanıkla ispat yoluna gidilmesine kesinlikle muvafakat etmemekteyiz. ) denildiği gibi, müteakip ikinci bendinde de, ( davalının tanıkla ispat etmek istediği miktar gözönünde bulundurulacak olursa ve bizim de tanık dinletilmesine muvafakatımız bulunmadığına göre, sözleşmede belirtilen fiatın üstünde müvekkilime borç çıkaran beyanlar geçersizdir. bu nedenle fiat artışı gözönüne alınarak hesap yapıldığı yolundaki tanık beyanlarını kesinlikle kabul etmemekteyiz. ), denilmektedir. Davacı vekilinin bu ( açık ) ve ( kesin ) beyanı karşısında özel daire ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun HUMK.nun 289. maddesine aykırı bir şekilde ve şahadete dayanılarak davalının tek başına yazılı mukaveleyi tadil etmesine ( BK.m.12 ve 365 ) imkan tanıması, mümkün değildir.
4 ) Davalı taraf 4.7.1978 tarihli cevap layihasında, davacı ile ( ibralaştıklarını ) asla ileri sürmediği gibi, ondan sonra da -duruşma sırasında- ileri sürmüş değildir. Bilindiği üzere, HUMK.nun 74. maddesi hükmü sarahatine göre, ( .... hakim her iki tarafın iddia ve müdafaalarıyla mukayettir... ) Binaenaleyh, davalının dahi ileri sürmediği ( ibralaşma ) halini Yargıtay Özel Dairesinin kendiliğinden ele alıp bozma kararını bu ( faraziyeye-varsayıma ) dayandırması, kanunun açık ve kesin hükmüne tamamen aykırı bir davranıştır. Davalı müteaihhit, davacı ile ( ibralaştığını ) değil, işçilik ve malzeme bedellerinin yükselmiş olduğunu sebep göstererek, davacı ile aralarındaki mukavelede yazılı beher metre kare 200 lirayı ( tek başına -kendi kendine ) ( 325 ) liraya çıkardığını savunmaktadır. Özel daire bu savunma ile bağlıdır. Davalının bu savunmasını şu veya bu şekilde değiştirmek ve ona göre savunma dışında hüküm tesis etmek hakkına sahip değildir. Çünkü, bu türlü bir tavsife, HUMK.nun 74. maddesi hükmü manidir.
Yukarıdaki kısımlarda da değinildiği üzere ( BK.m.12 ve 365 göre ), yazılı bir mukavelenin tadili yine ancak bir yazılı mukavele ile mümkündür. Şahadetle bir mukavelenin ( tadil ) edildiği ileri sürülemez. HUMK.nun 287/f.1 de, ( Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz ), hükmü yer almış bulunmaktadır. Diğer taraftan, HUMK.nun 288/f.2 hükmüne göre de ( ibra ) halinde dahi ( 5000 ) lirayı aşan iddiaların yine ( yazılı delille ) ispatı gerekir. Halbuki, özel daire kararı ve bu kararı aynen ( sadece bir oy farkı ile ) benimseyen Yagrıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre -dava konusu olayda olduğu gibi- 213 bin liranın şahadetle ıspatına imkan tanınmış oldu. Bu kabul şekli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun müstekar içtihatlarına ( Yarg. HGK.13.12.1974 gün ve E. 1972/1545 ). Aykırı olduğu gibi, HUMK.nun 288/f.2 hükmüne da tamamen aykırı bir tutumdur. Özel daire ile özel darinenin bu kararını aynen benimseyen Yarg.Hukuk Genel Kurulunun davalı tarafından dahi hiçbir zaman ileri sürmediği ( ibralaşma ) keyfiyetini ( HUMK.nun 74 ve 287/f.1 hükmü hilafına ) re'sen ele alarak ( davacının asla muvafakat etmediğ ) şahadetle yazılı mukavelenin -bedele ilişkin kısmını- değiştirdiklerini kabul etmesi hali, meri hukuka aykırı bir tutumdur. Bizim böyle bir tutum ve sorumluluğa katılmamıza imkan ve ihtimal yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahalli mahkemenin ( ısrar ) kararı, tamamen, kanun ve dosya muhtevasına göre, doğrudur. Ancak, özel daire şahadete dayanarak ( davanın reddi gerekir ) şeklinde kesin bozma yapıp davacının yaptırdığı tesbiti delail ve diğer bilirkişi raporlarını incelememiş ve yapılan işin gerçek metre karesinin ne olduğu üzerlerinde durmamış ve ayrıca davalının sözleşme dışı davacı tarafa iskele tahtası ve çıta gibi malzeme verdiği yönündeki iddiasını henüz incelememiş olduğundan, bu kısımların incelenmesi için ( ısrar uygun daireye ) görüşünde olduğumdan .......................... ekseriyetin bozma kararına muhalifim.