 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1981/1130
K: 1982/549
T: 02.06.1982
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı bozma üzerine direnme yoluyla (Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi)nden verilen 13.7.1979 gün ve 219-205 sayılı kararın onanmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun (... 1 - Direnme kararı davacı TEK vekili tarafından nedenleri belirtilmeksizin 25.9.1979 havale günlü müddeti muhafaza dilekçesi ile temyiz edilmiş ise de, direnme kapsamında bulunan hususlar davacı yönünden kesinleşmiş olduğundan davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekmektedir.
2 - Davalı İş Bankası A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarına gelince; tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara ve gerektirici nedenlere göre, direnme kararı usul ve yasaya uygun görüldüğünden onanmalıdır...) yolundaki, 3.7.1981 gün ve 1979/11-1941 E. ve 1981/560 K. sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi, davalı tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe düzeltilmesi istenilen ilam ve dosyadaki bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların iddia ve savunmaları ile dosyadaki belgelerden; davacı TEK. Genel Müdürlüğü'nün, 1312 sayılı Yasa ile halefi (ardılı) olduğu Etibank Genel Müdürlüğü tarafından, davalı banka aleyhine daha önce, aynı maddi olgular ve hukuki nedenlere dayanılarak, dava konusu alacağın 2100 liralık bölümü için, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde bir dava (kısmi dava) açıldığı ve o davada, mahkemece, bozma üzerine direnme yoluyla verilen davanın reddine ilişkin kararın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.1.1974 gün ve 1972/T. 1585 E., 1974/76 K. sayılı ilamı ile bozulduğu; davalı bankanın karar düzeltme isteğinin de reddine karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, her eda davası gibi kısmi dava da, tesbite ve edaya ilişkin olarak iki bölüm isteği kapsar. Kısmi dava hakkında verilen kararın, kısmi dava konusu yapılan alacak kesimi için, kesin hüküm teşkil ettiğinde duraksama yoktur. (HUMK. md. 237).
Öte yandan, kısmi dava sonunda, davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen ya da kısmen reddine karar verilmiş olması halinde, taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı veya yokluğu da tesbit edilmiş olur ki, bu tesbit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle, kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın, tesbite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Temyize konu bu olayda da davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda sözü edilen kısmi dava sonuçlanmış; böylece, davaya dayanak tutulan hukuki ilişkinin varlığı ya da yokluğu, o davada saptanmış ve dolayısıyle, davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı, kesinleşen hükümle tesbit edilmiş olabilir. Böyle bir durumda ise az yukarıda da değinildiği gibi, kısmi davanın tesbite ilişkin bölümü, görülmekte olan ve aynı hukuki sebebe dayanan bu ek dava için de, kesin hüküm teşkil edecektir. kesin hüküm bulunan bir konuda ise, mahkemenin, bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak yoktur. Başka bir anlatımla, soradan açılmış olan ikinci (ek) davaya bakan mahkeme, kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen hükmün tesbite ilişkin bölümü ile bağlıdır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay'ca doğrudan doğruya (re'sen) gözönünde tutulur.
Hal böyle olunca da, yerel mahkemenin her şeyden önce taraflar arasındaki kısmi davanın sonuçlanıp sonuçlanmadığını araştırması; sonuçlanmış ve karar kesinleşmiş ise, açıklanan ilkelere göre oluşan kesin hüküm çevresinde, temyize konu olan bu uyuşmazlığı çözümlemesi gerekirdi.
Oysa, mahkemece bu yön üzerinde hiç durulmamıştır. O halde, direnme kararı öncelikle bu yönden bozulmalıdır.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulu'nda bu kez yapılan müzakereler sonucunda, özel daire bozma kararında belirtilen esas ve bozma nedenleri kurulun çoğunluğu tarafından aynen benimsenmiştir. Bu bakımdan, yukarıda sözü edilen ilk (kısmi) dava, kesinleşmiş bir karar ile sonuçlanmamış ise, bu takdirde de, (tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki belgelere ve) Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, bozma ilamı doğrultusunda gerekli araştırma ve soruşturma yapılmalı ve varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
İşte, bütün bu nedenlerle; davalının karar düzeltme isteği, Usulün 440. maddesi hükmünce kabul edilmeli, Hukuk Genel Kurulu'nun 3.7.1981 gün ve 1979/11-1941 E., 1981/560 K. sayılı onama ilamı kaldırılmalı ve direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı, davalının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu'nun 3.7.1981 gün ve 1979/11-1941 E., 1981/560 K. sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve direnme kararının BOZULMASINA, 2.6.1982 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
11.6.1969 gün ve E. 1969/4, K. 1969/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde aynen "... teminat mektupları mahiyet itibariyle BK.nun 110. maddesinde sözü edilen şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti akdi" olduğu kabul edilmiştir.
Bu niteliği itibariyle banka sırf kendisine ait olan sahtelik ve zaman aşımı def'ilerini ileri sürebilir.
15.12.1966 gün 30548 sayılı kat'i teminat mektubunda, davalı Türkiye İş Bankası A.Ş. "... borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatiyle kefil ve zamin olduğundan müteahhidi mumaileyhin şeraiti mukavelenameye mugayir hareket ettiği ve kısmen veya kamilen taahhüdünü ifa eylemediği bankanız tarafından bankamıza tahriren bildirildiği takdirde bir guna merasimi kanuniye ifasına ve protesto keşidesine ve hüküm istihsaline ve müteahhidin rızasını tahsile hacet kalmaksızın mekfulinbin akçenin bankanızın ilk iş'arı tahririsinde derhal ve bila taallul bankanıza veya emrine nakden ve tamamen ..... tesviye edileceğini .... banka nam ve hesabına taahhüt ve beyan" olunmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun oybirliğiyle verdiği 4.7.1973 gün ve Esas: 1971/T-405, Karar 599 sayılı kararında da vurgulandığı üzere "....11.6.1969 gün 4/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Krarı gereğince teminat mektupları Borçlar Kanununun 110. maddesine uygun 3. şahsın fiilini taahhüt, yani garanti niteliğini taşımaktadır. Garanti eden, borçluya ait def'ileri ileri süremez. Binaenaleyh davalı bankanın davacının bu husustaki isteğini terviç etmesi gerekir." denilmiştir.
İçtihadı Birleştirme Kararları müşahhas hadiselerle ilgisi bulunmayan prensip kararları olduğu için emsali hadiselerde mahkemeler İçtihadı Birleştirme Kararları ile bağlıdırlar, ona aykırı karar veremezler.
Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı bankanın karar düzeltme isteğinin tamamen reddi oyundayız.