Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1981/5-2
K: 1981/106
T: 30.03.1981
  • YAŞ DÜZELTME (CEZA MAHKEMESİNDE)
ÖZET: 1- Yaş düzeltme davası bir kez açılabilir. Ancak, gerçek yaş ile kesinleşmiş bir ilamla düzeltilmiş olan yaş arasında uyum bulunmadığı takdirde ceza hakimi, maddi gerçek açık bir biçimde ortada iken biçimsel gerçekle yetinip sanığa fazla ceza vermek gibi uygulama yapmamalıdır.
2- Bu durumda, hükme esas oluşturan sağlık kurulu raporu ile dayanağı olan belgeler Adli Tıp Meclisi'ne gönderilip suçtan zarar görenin suç tarihindeki yaşının kesin olarak saptanması ve sanığa buna göre ceza uygulaması yapılması gerekir.
(1412 s. CMUK m. 255/son)
(1587 s. Nüfus K m. 46/3)
(YİBK., 31.1.1945 gün ve E. 1944/22, K. 1945/3 s.)
15 yaşını bitirmeyen mağdureyi rızası ile kaçırıp alıkoymak ve mayubiyetini müstelzim şekilde ırzına geçmek suçundan sanık Recep'in mahkumiyetine dair, (Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 16.9.1980 gün ve 1978/73 esas, 1980/178 karar sayılı hüküm, sanık vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nce incelenerek, 16.12.1980 'gün ve 3474/4170 sayılı ilam ile onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurarak, onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasını isteyen 6.1.1981 gün ve 5/1980-82 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi 'üzerine Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü
15 Yaşını bitirmeyen mağdureyi rızası ile kaçırıp alıkoymak ve mayubiyetini müstelzim şekilde ırzına geçmek suçundan sanık Recep'in, TCK.nun 430/2, 414/1, 418/2, 80, 59, 71. maddeleri gereğince 6 sene 11 ay 10 gün ağır hapis ve 5 ay hapis cezalarıyla mahkumiyetine ve hakkında 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin hükmü, özel daire, özetle: (Hüküm tarihine kadar sözkonusu edilmediği halde, sanık vekili 29.9.1980 tarihli temyiz dilekçesinde, Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile, bu kararın dayanağı olan İzmir Devlet Hastahanesi'nin 15.2.1978 günlü sağlık kurulu rapor fotokopilerine ekleyip, buna göre mağdurenin suç tarihinde 16 yaşını bitirmiş olması gerektiğini ileri sürmüştür. Düzeltilen yaşına göre mağdure 15 yaşı içindedir. Tebliğnamede bu husus nazara alınarak Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin anılan kararının HUMK.nun 427. maddesi uyarınca kanun yararına bozdurulması ve durumun ön mesele sayılarak, sonucuna göre ceza mahkemesince CMUK.nun 255. maddesi gereğince bir karar verilmesi yönünden hükmün bozulması is. tenmişse de; HUMK.nun 427. maddesinin 4. fıkrasının açık hükmü karşısında, kanun yararına bozma, hükmün hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı ve önceki hükümle meydana gelen hiç bir hukuki durumu değiştirmeyeceği) gerekçesiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C. Başsavcılığı özetle: (Sağlıklı surette saptanan yaşına göre mağdure 15 yaşını bitirmiş bulunmaktadır. Mağdurenin gerçek yaşına göre hüküm kurulduğu takdirde suç vasfı değiştiğinden sanığa çok daha hafif bir ceza verilmesi gerekecektir. Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi anılan raporu hükmüne dayan;ak yaptığından iadei muhakeme yoluna gitmeye hukuki olanak yoktur. CMUK.nun 255/son maddesine göre, suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından IDzum görülecek tashihlerin nüfus Kanunundaki usule göre icrası ceza mahkemelerine aittir. HUMK.nun 427. maddesine göre, kanun, yararına vaki bozmalar hükmün hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, önceki hükmüne meydana gelen hiçbir hukuki durumu değiştirmeyeceği hususu diğer hukuk davaları için söz konusudur. Yaş tashihi davaları, tarafları ve nitelikleri itibari ile suigeneris bir hukuk davasıdır. Bu davalarda şahsi yararın üstünde kamu yararının da nazarı itibare alınması gerekir. Kaldı ki olayımızda kanun yararına bozmada hiç bir kazanılmış hak ihlal edilmediği gibi, sanık da kaybettiği bir hakkı elde etmiş bulunacaktır. İşte bu fiili ve hukuki durum muvacehesinde, bizce bulunacak hukuki çıkış yolu, hem biçim yönünden ve hemde esastan mer'i hukuka aykırı düşen Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin mağdurenin yaşının tashihine ilişkin kararını, kaziyel muhkeme halini almış bulunmasına göre, HUMK.nun 427. maddesi uyarınca kanun yararına bozdurulması için gerekli ihbarın yapılması, bu halin meselei müstohire sayılması ve sonucuna göre de CMUK.nun 255. maddesi uyarınca mağdurenin yaşı hakkında ceza mahkemesinde bir karar verilmesi gerekirdi. Bu nedenle özel daire onama kararının kaldırılması ve hükmün bozulması) talep olunmuştur.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre:
Nüfusta 15.5.1964 doğumlu olarak kayıtlı olup, suç tarihinde 14 yaşı içinde bulunan mağdureyi sanık, 10.1.1978 günü rızası ile kaçırıp alıkoymuş, mayubiyetini müstelzim şekilde ırzına geçmiştir. Önceleri sanıkdan şikayetçi olduğunu söyleyen mağdurenin babası, sonradan evlendireceğinden bahisle, 16.1.197:8 günlü dilekçesiyle Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'ne mağdurenin yaşının düzeltilmesi için dava açmış, Bayındır Sorgu Hakimliği'nin 17.2.1978 tarihli son tahkikatın açılması kararından sonraki bir tarihte, adı geçen hukuk mahkemesinin 13.3.1978 tarihli ve 18/51 sayılı kararı ile mağdurenin yaşı, bu kararın dayanağı olan İzmir Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu Raporuyla uyum göstermeyen bir şekilde 15.5.1963 olarak düzeltilmiş, karar kesinleştiğinden mağdurenin nüfus kaydında bu şekilde düzeltme yapılmıştır. CMUK. nusn 255. maddesi gereğince mağdurenin yaşının düzeltilmesi içim soruşturmaya başlayan yerel mahkeme, Kiraz Nüfus Memurluğunun cevabi yazılarından mağdurenin yaşının hukuk mahkemesi kararıyla düzeltildiğini öğrenince, bu konuda soruşturma yapmaktan vazgeçerek yukarıda yazılı şekilde hüküm kurmuştur.
İtirazda öncelikle CMUK.nun 255/son maddesine göre, suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanunundaki usule göre yapılmasının ceza mahkemelerine ait Olduğuna değinilmektedir. Gerçekten anılan maddede aynen : (Ceza Mahkemelerinde son tahkikat esnasında suçtan zarar görenlerle maznumnların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanunundaki usule göre icrası ceza mahkemesine aittir. Bu bapta verilecek karar esas hükümle birlikte temyiz olunabilir) denildiği gibi; 31.1.1945 gün 22/3 sayılı içtihadı birleştirme kararında da: (CMUK.nun 255. maddesine 3006 sayılı Kanunla eklenmiş olan son fıkra maddenin asıl metni ile kurulu olan durumu değiştirerek kendi içine aldığı yaş düzeltilmesi bahsinde yeni bir hüküm koymuş ve suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzumlu görülecek düzeltmeleri Nüfus Kanunundaki usule göre yapmanın ceza mahkemelerine ait olduğunu açıkça göstermek suretiyle hukuk mahkemelerinin 3006 sayılı Kanuna kadar Nüfus Kanunu gereğince haiz oldukları yetki ve görevi ceza davasında taraf olanlar hakkında hukuk mahkemelerinden atarak ceza mahkemelerine vermiş olduğundan sözü geçen son fıkranın içine giren işlerde artık hukuk mahkemeleri için bir yetki düşünmeye yer kalmamıştır) hükmüne yer verilmiştir. Nitekim 6. Hukuk Dairesi'nin 5.2.1981 tarihli kararında : (Yaşının düzeltilmesi istenen Necla'nın kaçırılması sebebiyle sanık hakkında ağır ceza mahkemesinde yargılama yapılmak üzere son tahkikatın açılmasından sonra, suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek düzeltmelerin Nüfus Kanunundaki usule göre düzeltilmesi ceza mahkemelerine aittir. Hukuk mahkemelerinde yargılama devam ederken bu husus ileri sürülmemiş ve bu hususu belirtir bir belge dosyada bulunmamış ise de, görev hususu kamu düzeni ile ilgili olduğundan bu hukuka aykırı olan sonuç değişmeyeceğinden, yürürlükte bulunan hukuka aykırı hükmün bozulması gerekli bulunmuştur. Sonuç: Tekirdağ Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 27.12.1979 tarihli kararının C. Başsavcılığı'nın tebliğnamesi veçhile usulün 427. maddesi gereğince kanuni neticesi mahfuz kalmak kaydıyla yukarıda yazılı sebebten dolayı kanun yararına bozulmasına karar verildi) denilmektedir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkindir. Bir davaya görevsiz bir mahkeme tarafından bakılmış olması mutlak bir temyiz (bozma) sebebidir (Beki Kuru, Hukuk Mahkemeleri Usulü, 3. Bası, S. 93).
Ancak olayımızın bir özelliği vardır. Sanık hakkındaki son soruşturmanın açılması kararı 17.2.1978 tarihinde verilmiş, mağdurenin yaşı Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 13.3.1978 tarihli kararı ile, yani son soruşturmanın açılmasından sonraki bir tarihte düzeltilmişse de; mağdurenin babası yaş düzeltme davasını 16.1.1978 tarihli dilekçesi ile, son soruşturma kararının verilmesinden önce Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'ne açmıştır. Bu durumda nasıl bir işlem yapılaması gerektiği konusuna aydınlık getirebilecek herhangi bir yargısal içtihada rastlanmamıştır. Bu konuda Nurullah Kunter Ceza Muhakemesi Hukuku adlı kitabında (6. bası, S. 295) : (Ceza mahkemelerinin suçtan zarar görenlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından değişikliğe lüzum görmeleri halinde, yaş düzeltmesi davalarını ceza davası ile birleştirerek görmeleri kabul edilmiştir. Ancak bu birleştirme mecburiyeti bizce yaş düzeltilmesi için önceden hukuk mahkemesinde dava açılmamış olması halindedir. Aksi takdirde hukuk mahkemesinin kararı beklenmelidir), demektedir. Bu görüş kabul edildiği takdirde Kiraz Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, mağdurenin yaşının düzeltilmesine ilişkin, son soruşturma kararından önce açılan bir davayı, son tahkikatın açılmasından sonra karara bağlanmasında yasaya aykırı bir yün bulunmamaktadır. Aksi düşüncenin kabulü halinde ise, bu şekilde verilip kesinleşen bir hükmün kanun yararına bozdurulması mümkündür.
C. Başsavcılığı itirazında da, yerel mahkeme hükmünün hatalı olduğundan bahisle konunun çözümü için bu yol, yani hükmün kanun yararına bozdurulması önerilmiş ise de; HUMK.nun 427. maddesinde: (Kesin olarak verilen hükümlerle niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonu ifade eden ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan hükümler, Adalet Bakanlığı'nın göstereceği lüzum üzerine C. Başsavcısı tarafından kanun yararına temyiz olunur. Temyiz isteği Yargıtay'ca yerinde görüldüğü takdirde, hüküm kanun yararına bozulur. Bu bozma hükmün hukuki sonuçlarını kaldırmaz) hükmüne yer verilmiştir.
Madde metninden açıkça anlaşıldığı gibi; Mahkeme kanun yararına bozma üzerine hiçbir işlem yapamaz, çünkü kanun yararına bozma hükmün hukuki sonuçlarını kaldırmaz.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.2.1979 gün ve 498/324 sayılı kararında da : (Davacı sendikanın yetkisine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmiş ancak Usulün 427/4. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmuştur. Aynı fıkra hükmüne göre, bozma kesinleşen hükmün hukuki sonuçlarını kaldırmaz. böyle olunca önceki karar. kesinleştiğinden mahkemece bu nitelikteki bir kararın hukuki sonuçlarını değiştirecek yeni bir karar verilemez. Direnme kararı bozulmalıdır) denilmektedir. Bu durum karşısında C. Başsavcılığı itirazında: (Kanun yararına vaki bozmaların önceki hükümle meydana gelen hiç bir hukuki durumu değiştirmeyeceği hususu diğer hukuk davaları için sözkonusudur) yolunda ileri sürülen düşüncenin kabulüne olanak yoktur.
Bu arada gözden uzak tutulmaması gereken bir başka husus, 1587 sayılı Nüfus Kanununun 46/3. maddesindeki : (Yaş düzeltme davaları ancak bir defa açılabilir) yolundaki emir hükümdür. Nitekim 6. Hukuk Dairesi 13.6.1973 gün ve 2927/2431 sayılı kararında: (Bir kimsenin yaş kaydı kesin olarak düzeltildikten sonra tekrar dava görülerek eski kayda düzeltme yapılamaz. Zira nüfus kayıtlarının düzenlenmesi ve devamlılığı kamu düzeni ile ilgilidir) şeklinde hüküm kurmak suretiyle uygulamaya açıklık getirmiştir.
Mahkemenin iadesi yoluna başvurularak, hukuk mahkemesinin kesinleşen hükmü ortadan kaldırılmadıkça, yaş tashihi isteğinin ceza mahkemesince yeniden ele alınmasına imkan bulunmadığına ilişkin yargısal içtihatlar ve bilimsel görüşler mevcut bulunduğu gibi (Ceza Genel Kurulunun 19.11.1962 gün ve 48/44 sayılı kararı)(Baki Kuru, anılan eseri, S. 802), (Nurullah Kunter, anılan eseri, S. 80), (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 1978 Basımı, S. 354); Medeni Kanunun 29. maddesinde : "doğum ve ölümün nüfus sicilindeki kayıtlarla isbat olunacağı", 35. maddesinde : "ahvali şahsiyetin buna mahsus sicil ile taayyün edeceği"ne ilişkin hükümler esas alınarak, mağdure ve sanıklar hakkında düzenlenmiş raporların içeriği ve görünüşler! ne olursa olsun TCK.nun yaşa ilişkin hükümlerinin uygulanmasını da nüfus kayıtlarının esas alınması gerektiği yolunda ileri sürülmüş düşüncel er ve verilmiş mahkeme kararları da bulunmaktadır. (Muhtar Çağlayan, Ceza ve Usul Hukuku, S. 214)(Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün Kozan C. Savcılığı'na gönderdiği 18.4.1972 gün ve 17300 sayılı yazısı)(6. Ceza Dairesi'ni;n 9.4.1975 gün ve 1754/1714 sayılı kararı).
Yukarıda açıklanan bilimsel görüşler ve Yargıtay kararları ışığında : Kanun yararına bozmanın hiçbir hukuki yarar sağlamayacağı ve yaş düzeltmesi konusunda kesinleşmiş hukuk mahkemesi kararı bulunması ve Nüfus Kanununun 46. maddesindeki (yaş düzeltme davalarının ancak bir defa açılabileceği) yolundaki amir hüküm karşısında, mağdurenin nüfus kaydında yeni bir düzeltme yapılması sonucunu doğuracak şekilde ceza mahkemesince bir karar verilmesine imkan bulunmamakla birlikte; mağduren in ol ay tarihindeki gerçek yaşı, Adli Tıp Meclisi raporu gibi kuşkuya yer bırakmayacak bir delille kesinlikle saptanabildiği ve bu gerçek yaşı ile, nüfus kaydındaki kesinleşmiş bir i lamla düzeltilmiş yaşı arasında, olayımızda olduğu gibi, sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde bir uyum bulunmadığı takdirde, ceza hakiminin maddi hakikat açık bir şekilde ortada iken, şekli hakikatle yetinip sanığa daha fazla bir ceza verilmesi gibi, hak ve adalet duygularını inciten bir uygulama yapıp yapamayacağı sorunu yine de zihinleri kurcalamakta ve bu olay dolayısıyla gündemimizde yer almış bulunmaktadır.
Genel olarak hukuk mahkemelerinden verilmiş kesinleşen mal,'keme kararlarının ceza hakimini bağlamayacağı yolunda pek çok özel daire ve Ceza Genel Kurulu kararları olduğu gibi; Genel Kurulumuzun 21.4.1980 gün ve 110/166 sayılı kararıyla: (hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve mahiyetleri tamamiyle ayrı olduğu cihetle, hukuk mahkemelerinden verilen kesinleşmiş bir hükmün kural olarak ceza davasına etkili olmaması gerekir. Ancak, hukuk mahkemesinin kesin hükme bağladığı meselenin halli, daha önce meselei müstehire "bekletici neden' şeklinde ceza mahkemesinden hukuk mahkemesine tevdii edilmiş ise, bu konuda verilecek hüküm, diğer delillerle birlikte takdir edilecek ve kuşkusuz ceza mahkemesince gözönünde tutulacaktır) gerekçesiyle, bu konuda genel ilke belirlenmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun dahi, maddi hakikatin açık bir şekilde ortaya çıkması halinde, hukuk mahkemesinin kendisini ceza mahkemesi kararıyla bağlı saymayacağına ilişkin kararları vardır.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 22.5.1963 gün ve 14/13 sayılı kararında : (Davacı, kendisini davalının dövmüş olduğunu ve bu yüzden bir takım giderlere katlandığını ileri sürerek tazminini istemiştir. Davalı, dövme olayından dolayı ceza mahkemesince hükümlendirilmiş ve hükümlülük kararı kesinleşmiştir. Davacı, bu olaylara dayanarak şimdiki davayı açmış ve bu dava sırasında kendisini döveril davalı olmayıp kardeşleri olduğunu ve fakat davalının kardeşlerinin suçunu üzerine almış bulunduğunu ileri sürmüştür. Hakimin haklı olarak titizlik göstermesi ve kendisine sözlerinin ne demek olduğunu sorarak durumu yeniden açıklattırması üzerine son sözlerinde davacı direnmiştir. Buna göre bir kimsenin kendi davasını çürüten sözlerinin hukuk davalarında ona karşı sonuç doğurmasının usul hukukunun temel kurallarından bulunmasına ve bu tazminat davasının " nesebe, kısıtlamaya ilişkin davalar gibi " bir dava olmamasına göre burada BK.nun 53. maddesi uyarınca ceza mahkemesi hükümlülük kararının hukuk hakimini bağlayacağı ileri sürülemez) denilmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Usulünde deliller ikiye ayrılır: 1 - Kesin deliller, 2 - Takdiri deliller. Kesin deliller ikrar, Lasin hüküm, senet ve yemin olmak üzere dört tanedir. Bunların kesin olmalarının sebebi hakimi bağlamalarıdır. Hakim bu kesin delillerden biri ile isbat edil en bir vakıayı, iabart ad ilmiş olarak kabırl etmeye mecburdur; yanı hükmün bu delilleri takdir yetkisi yoktur... Takdiri deliller şahit, bilirkişi, keşif ve hususi hüküm sebepleridir. Hakim bu delilleri serbestçe takdir eder. Yani özellikle şahit ve bilirkişi beyanları hakimi bağlamaz. Hakim bunların beyanı hilafına da kararını verebilir. (Baki Kuru, anılan eseri, S. 371-372).
Ceza Muhakemeleri Usulünde ise delillerin serbestçe araştırılması ve takdiri ilkesi benimsenmiştir.
Erden Er Yurtcan, "Kesin Hükmün Ceza Muhakemesini Önleme Etkisi" adlı eserinde: (CMUK.nunda kesin hükmün kabul edildiğini gösteren bir açıklama olmadığı gibi, bir tanımlamaya da tesadüf edilemez. Bu nedenle kesin hüküm kavramı ve bunun kapsamını tayin etmek görevi doktrin' ve uygulamaya kalmaktadır. "S. 12 " ... aynı yargılama birliği (kaza manzumesi) içinde yer alan bir hakimin verdiği hüküm, diğer 'bir ceza hükmün bağlayıcı olacak mıdır? sorusunu ilim adamları çeşitli şekil de cevaplamakta, büyük çoğunluk tarafından bağlayıcılık etkisi reddedilmektedir... Baskın görüşün bu alandak dayanakları şöylece sıralamak mümkündür. Ceza muhakemesi, Medeni muhakemenin aksine maddi gerçeği arar, bu nedenle önceki keşin hükmün sonradan yargılamayı yapacak hakimi bağlayacağının kabul edilmesi, ceza muhakemesinin niteliğine aykırı düşer. Diğer taraftan CMUK.nun 254. maddesinde (mahkeme irat ve ikame edilen delilleri duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder) şeklinde bir kural yer almaktadır. Bu kural ceza mahkemesi alanında maddi gerçeğin arandığını, yargıcın hükmünü ancak duruşmadan ve soruşturmadan edileceği kanaate göre vereceğini, böylece ceza mahkemesinde yargıcın vicdani kanaatine göre hüküm vermesi gerektiğini açıklayan ana kuraldır. Ceza muhakemesinde ilke bu olunca, kesin hüküm bu ilkeye bir sınırlandırma getirmez "S. 37"
şeklinde olduğunu belirttikten sonra sonuç kısmı da, kendi kanaatini : "bizce ceza muhakemesi hukuku alanında kesin hükmün bağlayıcılık etkisi kabul edilemez, çünkü ceza yargılamasının gereği, ceza mahkemesinde maddi hakikatin araştırılması ve serbest delil sisteminin kabul edilmiş bulunması, böyle bir etkinin reddini gerektiren nedenlerdir" şeklinde açıklamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan 21.4.1980 tarihli kararında da: (CMUK.nun 254. maddesi hükmü hakimin vicdani kanaatine büyük önem verildiğini gösterir ve bir ceza davasında hakimin gerçeğe güvenli bir biçimde ulaşabilmesi için, olayla ilgili tüm delillerle, arasına zorunluluk olmadıkça bir aracı girmeksizin, doğrudan doğruya ilişki kurması gereklidir. Hukuk usulüne hakim çok kez yasaya ve şekle ilişkin delillerle bağlıdır. Ceza usulünde ise delillere davalı vicdani kanı sözkonusu olduğundan delil serbestliği esastır. Delillerin suçluluğu kesinlikle isbatlayıcı güçte olduğu kanısına varmadan hakimin mahkumiyete karar vermemesi gerekir. Tam bir kanıya varılmayan, kuşkulu hallerde, kuşkunun sanık lehine Olduğu kural ı na uyulmak gerekir) denilmektedir.
Ceza muhakemesi bir şüpheyi yendiğine göre, olay ile suç normu karşılaştırıldığında nisbi değil, mutlak uygunluk sonucuna varmalıdır (Nurullah Kunter, anılan eseri, S. 197).
Burada Baha Kantar'ın şu sözlerini tekrarlamakta yarar vardır: (Şekli ne olursa olsun : tarihi insanlıkla başlayan "muhakemenin" sebebi mevcudiyeti ve gaye-i aslisi muhkem kaziye vücuda getirmek ve bu vücudu mas'un olarak muhafaza etmek değil, adaleti hakikiyeyi bulmak, tahakkuk ettirmek ve idamedir... Adalet ise; bir vakıanın hakiki müeyyidesi ile çerçevelenip içtima? ve tarih? vicdandaki tahtına oturmaktır).
Yukarıda açıklanan yasa hükümleri, bilimsel görüşler ve yargısal içtihatlar gözönünde tutulduğunda: Mağdurenin yaşı kesinleşmiş hukuk mahkemesi kararıyla düzeltilmiş bulunmasına göre, ceza: mahkemesince CMUK.nun 255/sonuncu maddesi uyarınca mağdureye ilişkin nüfus kaydının yeniden düzeltilmesi yolunda bir karar verilmesine imkan bulmamakla birlikte, diğer yasa yollarına başvurulması sanık lehine uygulama yapılmasına da imkan vermediğinden, sanık vekili tarafından ibraz edilen İzmir Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu ile dayanağı olan belgeler gerekirse yeniden çektirilecek filmleriyle birlikte Adli Tıp Meclisi'ne gönderilip mağdurenin suç tarihindeki yaşının kesin ol arak saptanması dan sonra, mağdurenin gerçek yaşına göre suç vasfının tayini ve buna göre sanığa ceza uygulaması yapılması gerektiğinden, C. Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulü ile, özel daire onama kararı kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerden N. Tanikurt: (Yerel mahkeme hükmünü kanun yararına bozdurmanın, soruna çözüm getirmeyeceği çoğunlukça da kabul edilmektedir. Yüksek Ceza Genel Kurulunda çözümlenmesi gereken asıl konu ceza mahkemesinin bir an için hatalı olarak verildiği kabul edilse bile, hukuk mahkemesinden sadır olan, kesin hüküm haline gelmiş bir kararı, kesin delil olarak kabule zorunlu olup olmadığı hususudur. Hayri Domaniç'in "Hukukta Kaziyei Mahkeme ve Nisbi Kuvveti" adli eserinde belirttiği gibi: "Bir mahkeme kararının kaziyei muhkeme haline gelmesi, bu kararın bir yandan hasımlar için kanuni hakikat sayılması, kararda gösterilen hak ve borçlarla mücehhez ve mülzem olmaları, diğer taraftan kararda halledilen hukuki sebep değişmedikçe, taraflar arasında yeni bir dava konusu teşkil edememesi demektir. Diğer bir ifade ile kaziye? mahkemenin biri menfi, diğeri müsbet olmak üzere iki rolü vardır. Müsbet rolü, karar muhtevasmın tarafları ve bilhassa mahkum olanı bağlaması, lehine karar verilen kimsenin hakkının inkar edilememesidir. Menfi testi ise, kararla neticelendirilen ihtilafın şartları aynı kaldıkça, yani bir davaya konu teşkil edilmesi, böyle bir davanın dinlenmeyip red edilmesidir... Hukuki şahıslar arası ihtilafları halleden mahkeme kararlarına kaziyei muhkeme kudretinin tanınası, yani 'bu kararların kanuni hakikat karinesi teşkil etmesi prensibi, hakimlerin asla yanlış karar vermiyecekleri fikrinden ziyade, cemiyette nizam ve istikrarın temini, kişiler arası ihtilaflara son verilerek bozulan sulh ve sükunun bir an önce iadesi ve içtimai hayatta vilcudu zaruri Adliyenin efkan umumiye nazarında prestij inin korunması mulahazalarına istinad eder. - Bir davada Hakim nihai kararını vermekle artık ihtilaf halledilmiş ve mahkeme işten el çekilmiş sayılır, bundan böyle kararın hatalı olduğu anlaşılsa bile, yargıç verilen karara hiçbir müdahalede bulunamaz ve hatasını düzeltemez" denilmekte; aynı konuda Baki Kuru, anılan eserinde: "(kesin hüküm; ilk önce hükmü veren mahkeme de dahil, diğer bütün mahkemeleri bağlar, aynı davayı bir daha inceleyemezler, Yasama ve yürütme organları ile idare, kesin hükmü uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını (kesin hükmü) hiçbir surette değiştiremez, sonradan çıkan bir kanunla bertaraf edilemez", Erdener Yurtcan ise, andan eserinde: "Bize de kaziyei mahkemenin hikmeti vücudu ve gayesi ve sadır olduğu makam itibariyle bir amime intizamı müessesesi olduğundan hiç şüphe yoktur. Taraflar bundan sarahaten veya zmuıen vazgeçemeyecekleri, gibi, bunu bir mukavele ile bertaraf edemezler, Hakim kaziyei mahkemeyi resen nazara almaya mecburdur" demektedirler. Bütün bu hususlar ve özel daire onama kararında belirtilen gerekçeler gözönünde tutulduğunda, C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir gerekçesiyle;
Diğer üyeler ise: (N. Tankurt'un açıkladığı görüşlere katıldıklarını belirtmekle birlikte, ceza uygulamasında raporların değil mağdure ve sanıkların nüfus kayıtlarının esas tutulması gerektiğini) ileri sürerek itirazın reddi gerektiği yolunda oy kullanmışlardır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, C. Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulü ile, özel daire onama kararının kaktırılmasına, yerel mahkeme hükmünün (BOZULMASINA), depo parasının sanığa geri verilmesine, 30.3.1981 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini