 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1981/458
K: 1982/28
T: 25.01.1982
DAVA : Tehlikeli vasıta kullanmak suçundan sanık Abdülcebbar'ın hükümlülüğüne dair (Adana 1. sulh Ceza Mahkemesi)nden verilen 15.10.1981 gün ve 780/869 sayılı hüküm C.Savcısının temyizi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nce incelenerek 3.12.1981 gün ve 76/76/7855 sayılı ilam ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
C.Başsavcılığı'nın, CMUK.nun 322. maddesi uyarınca özel dairenin onama kararına itiraz etmesi ve onama kararının kaldırılması, hükmün bozulması istemini bildiren 29.12.1981 gün ve 91 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Tehlikeli vasıta kullanmak suçundan sanık Abdülcebbar'ın cezalandırılmasına ilişkin hüküm; özel dairece : (1- Uygulanan madde metnindeki para cezasının alt sınırı tayin edilmemiş olmasına göre misli arttırmaya tabi olmayıp TCK.nun 24. maddesi gereğince 500 liradan ibaret bulunduğu gözetilmeden bu miktarın üzerinde ceza tayini,
2- Suçun 2370 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olmasına göre bu yasayla değiştirilen TCK.nun 119. maddesi gereğince vaki tebligata rağmen sanığa ön ödemede bulunmaması halinde tayin olunacak cezanın yarı nisbetinde artırılarak hükmolunamayacağı gözetilmeden sanık lehine çıkarılmış bulunan ayrıca cezai müeyyide kapsayan Yasa hükmünün TCK.nun 2. maddesine aykırı biçimde sanık aleyhine uygulanması,
İsabetsizliğinden, doğrudan verilen para cezasının 500 liraya indirilmesi suretiyle içtimaen hafif para cezasının 1.250 lira olarak saptanması suretiyle) düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
C. Başsavcılığı itirazında ise : 2370 sayılı Kanunun çıkarılış amacı mahkemelerin işini azaltmakla beraber sanığın mahkumiyet hükmüyle karşılaşmasını önlemektir. Yapılan tebligata rağmen bildirilen paranın ödenmemesi halinde mahkemece tayin edilecek cezanın 1/2 oranında arttırılması dava açılmasına sebebiyet vermenin müeyyidesidir.
Kanunun geçici maddesi de TCK.nun 119. maddesi kapsamına giren bir suçtan dolayı açılmış bulunan davalarda sanığın sorgusunun yapılmış olması, bu madde hükümlerinin uygulanmasına engel olmaz, demek suretiyle 119. madde hükmünün fıkra ayırımı yapmaksızın tümüyle uygulanması gerektiğine işaret etmektedir.
Gerçekten TCK.nun 2. maddesinin son fıkrası eski ve yeni kanun hükümlerinden lehdar olanların değil, evvelki ve sonraki kanunlardan hükümleri suçlunun lehine olan hangi kanun ise o kanunun uygulanacağını bildirmektedir ki, müelliflerde bu kanuda uygulanacak kanunun kül halinde nazara alınması ve o şekilde uygulanması gerektiğini belirterek anılan maddeye açıklık getirmektedirler.
Bu itibarla 2370 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce işlenmiş olan ve TCK.nun 119. maddesi kapsamına giren bir suçtan dolayı bu maddenin ön ödemede bulunulması halinde kamu davasının açılmayacağına veya açılmış olan kamu davasının ortadan kaldırılacağına dair hükümler uygulanırken ön ödeme şartlarının yerine getirilmesine bir uygulayış kanun hükümlerinin kül halinde uygulanması gerektiği görüş ve prensibine aykırı düşer.
Sonuç olarak 2370 sayılı Kanun yürürlüğe girmesinden önce TCK.nun 119. maddesi kapsamına giren suçundan dolayı ön ödeme şartlarını yerine getirmeyen sanık hakkında mahkemece hükmedilecek cezanın yarı nisbetinde arttırılması gerektiğine dair itirazın kabulü talep olunmuştur.
Dosyaya göre : 20.11.1980 tarihinde TCK.nun 565. maddesine uyan tehlikeli biçimde vasıta kullanmak suçunu işleyen sanı hakkındaki hazırlık soruşturmasının sürdürülmesi sırasında, sözü edilen Yasa ile değiştirilen TCK.nun 119. maddesi gereğince, sanığa ön ödemede bulunması halinde kamu davası açılmayacağı aksi halde dava açılacağı ve suç sabit olduğu takdirde tayin edilecek cezanın yarı nisbetinde artırılarak hükmolunacağı hususunun tebliğ olunduğu; sanığın ön ödemede bulunmaması üzerine kamu davasının açıldığı ve yargılama sonucunda eylemi sabit görülerek cezalandırılmasına ve tayin olunan cezasının 2370 sayılı Yasa uyarınca yarı nisbetinde arttırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan CMUK.nun ek 5 ve müteakip maddelerine göre kamu davsaının açılıp açılmamasının koşulu olan ön ödeme, yalnız para cezasını gerektiren suçlar için mümkün olup aynı zamanda hürriyeti bağlayıcı bir cezayı da gerektiren suçlarda bu hükümlerin uygulanmasına olanak bulunmamakta idi. Olayımızda sanığın işlediği suçun temas ettiği TCK.nun 565. maddesi hem hürriyeti bağlayıcı ceza ve hemde para cezası içerdiğine göre, suç tarihinde yürürlükte olan yasa hükümlerinin olayda uygulama yeri olmadığından kuşku yoktur.
10 Ocak 1981 tarihinde yürürlüğe giren 2370 sayılı Yasa ile değişik TCK.nun 119. maddesi yürürlükten kaldırılan CMUK.nun ek 5 ve müteakip maddelerinde düzenlenen müessesenin kapsamını genişletilmiş, belli bir orana kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçu işleyenleri de kapsamına almıştır. Böylelikle, dava açmama koşulu olan ön ödeme müessesesi TCK.nun 565. maddesindeki suçu işleyenler hakkında da uygulanabilir, hale gelmiştir. Kuşkusuz bu durum sanık lehinedir. Ancak, süresinde ön ödeme yapılmaması halinde dava açılacak ve yargılama sonunda suç sabit görüldüğü takdirde tayin olunacak cezanın yarı nisbetinde arttırılmasına ilişkin hüküm sanık aleyhinedir. zira, bu yeni hüküm olmasa idi, zaten sanık hakkında kamu davası açılacak, suç sabit görüldüğünde TCK.nun 565. maddesinde yazılı cezalar uygulanacak, fakat hiçbir surette 2370 sayılı Yasada öngörüldüğü biçimde cezanın yarı nisbetinde arttırılmasına ilişkin ağırlatıcı bir hüküm uygulanamıyacaktı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18.11.1980 gün ve 268/361 sayılı kararında da açıklandığı üzere : TCK.nun 2. maddesinde : (İşlendiği zamanın kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan Kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehine olan kanun tatbik ve infaz olunur) hükmü yer almaktadır.
Anılan madde hükmünden açıkca anlaşıldığı üzere, önceki kanunla sonraki kanun arasında suç işleyen kişinin hem lehine, hem de aleyhine hüküm değişikliği mevcut ise yararına olan yasa hükmünün uygulanması gerekir.
Mahkemelerin kuruluşuna, usullerine, merci değişikliğine ilişkin hükümlerde sonraki yasa hükümlerinin uygulanması, yasama ve yargı yorumlamalarının ise geriye doğru yürümesi kuralı kabul edilmektedir.
Cezaların yerine getirilmesine ilişkin rejimleri değiştiren yasaların derhal uygulanması gerekmekte ise de, değişiklik yapan yasaların cezaların niteliğini değiştirmemesi gerekir. Cezanın yerine getirilmesine ilişkin yasadaki değişiklik mahkumiyet süresini uzatıyorsa veya hükümlüye yüklenen yükü artırıyorsa bu hal cezanın niteliğini değiştirdiğinden derhal uygulanamaz (Dönmezer-Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt - 1, 6. Bası. Sahife : 239).
2370 sayılı Yasa ile, tebligata rağmen ön ödemede bulunulmaması halinde, açılacak davada tayin edilecek ceza yarı nisbetinde arttırıldığından, sanık aleyhindeki bu yasanın derhal uygulanması ile TCK.nun 2. maddesi ihlal edileceği gibi, uygulamalarda karışıklıklara, hak ve nasafet duygularını incitecek durumların doğmasına da neden olunacaktır. Yasanın sevkindeki amaç sanığın korunması ya da atıfet ise uygulama tamamen bunun aksi olacak, sanık suçu işlediği zamanın Yasasında öngörülmeyen bir ceza ile, ağırtalıcı bir durum ile karşı karşıya kalacaktır. Bu bakımdan Özel Daire kararının Usul ve Yasaya uygun bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk kararına katılmayan üyeler: C. Başsavcılığı itirazındaki düşünceyi benimseyerek, itirazın kabulü gerektiği yolunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, C. Başsavcılığı itirazının (REDDİNE), 25.1.1982 gününde üçte ikiyi geçen oyçokluğu ile karar verildi.