 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1981/338
K: 1981/644
T: 28.12.1981
DAVA : Kasten adam öldürmek ve izinsiz silah taşımak suçlarından sanık Bekir'in hükümlülüğüne dair 25.2.1981 gün ve 1980/52-21 sayılı hüküm, sanık ve müdahiller vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce incelenerek usul yönünden bozulmasına karar vermiştir.
C.Başsavcılığı'nın CMUK.nun 322. maddesi uyarınca özel dairenin bozma kararına itiraz etmesi, bozma kararının kaldırılmasını ve esasın incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesini isteyen 26.10.1981 gün ve 981/55 sayılı itiraznamesiyle dosyanın 1. Başkanlığa gönderilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Kasten adam öldürmek ve izinsiz silah taşımaktan sanık Bekir'in TCK.nun 448, 51/2, 31, 33 ve 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddeleri uyarınca mahkumiyetine dair verilen hüküm özel dairede incelenerek (13.2.1981 günlü celsede duruşmanın 25.2.1981 tarihinde hangi saate talik olunduğu bildirilmemek suretiyle müdahilin iddia hakkının kısıtlanması) isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bu karara karşı itiraz yoluna başvuran C.Başsavcılığı 26.10.1981 günlü yazısında özetle (1- CMUK. ve HUMK.nda özel durumlara ilişkin istisnalar dışında "CMUK.nun 272, HUMK.nun 183, 257" duruşma saatinin tayini lüzumunu içerenhüküm bulunmamakta aksine CMUK.nun 206. maddesinde duruşma gününün mahkeme başkanı tarafından tayin edileceği bildirilmekte, tehir ve talike müteallik 221. maddede ise zamanlamaya yer verilmektedir. Duruşmanın bir günde bitirilmesi mümkün olmazsa sonraki duruşmalar kavramı getirilmekte duruşma saatinden söz edilmemektedir. HUMK.nun da bu paralelde zamanlamalar mevcuttur. Yasada duruşma tehir ve talik günlerinin tayini ve takdiri yetkisi vazedilmekte saat belirlemesi ve sınırlaması mecburiyeti öngörülmemektedir. Duruşma mahkemece bir başka güne talik olunmuşsa ve dava takip edilmek isteniyorsa artık muayyen olan gün için mesai başlagnıç ve bitim saatlerini kapsayan bir sürenin benimsenmesi gerekir.
2- Kamu davasına katılma isteği açılmış olan asıl ceza davasına teferru eden tali bir dava kabul edilmektedir. Müdahile "Hakim-Savcı ve Müdafiden" oluşan mahkeme makamında yer verilmemektedir. Savunma hakkı ile müdahilin iddia hakkı eş değer taşıyan kavramlar değildir. CMUK.nun 308/8. maddesi müdafaa hakkının tahdidini kanuna muhalefet olarak saydığı halde anılan maddede müdahilin iddia hakkından söz edilmemiştir. Usule uygun olmayan bozma sebebinin yasal ve müteamel olmadığı) kanısı ile ve açıklanan nedenlerle 1. Ceza Dairesi'nin bozma kararının kaldırılmasına, esasın incelenemsi için dosyanın özel daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Görülüyor ki, uyuşmazlık, yargılama sırasında oturum saatlerinin önceden belirlenmesinde zorunluluk olup olmadığına ilişkindir. Konuyu incelemeye başlarken, ülkemizde tüm mahkemelerin bir günde yüzbinlerce davaya baktıklarını ve her davanın en az iki kişi olan tarafları "davacı-davalı veya sanık" ile tanık ve diğer alakalıklardan oluşan bir kaçyüzbin vatandaşın mahkemelere gelerek sıra bekledikleri gerçeğini vurgulamada yarar vardır. Eğer itiraznamede ileri sürüldüğü gibi yargılama ve oturum saatleri önceden tesbit edilmez ise, iş ve gücünü terk ederek mahkemelere gelen bunca insan çalışma saatinin başlamasından bitimine kadar gün boyu koridorlarda sıralarını beklemek zorunda kalacaktır. Bir güne talik edilecek dava adedi ve her birinin muhtemel devam süresi gözönüne alınarak her dava için oturum saatleri önceden belli edilmişse bu takdirde ancak o saatte mahkemede bulunarak işini görecek ve böylece günün diğer saatlerini durumuna göre değerlendirmek imkanını bulacaktır. Gün ve saatlerin değil dakikaların bile önem kazandığı ve ciddiyetle değerlendirilip iş gücü kaybının asgariye indirilmesine çalışıldığı bir dönem de bu denli zaman israfınaneden olacak bir görüş ve uygulama kabule şayan değildir. Bu bakımdan çağımızda bir uygarlık simgesi, bir uygarlık ölçüsü sayılan ve üzerinde önemle durulan randeviya sadakat ve saat zamanlamasına her alanda olduğu gibi yargılamalarda da titizlikle uyulması zorunludur.
Kaldı ki, oturum saatlerinin önceden belirlenmesini öngören yasa hükümleri, yönetmelik ve genelgeler de mevcuttur. Konunun aydınlanması için CMUK., HUMK., Tebligat Kanunu ile "Ceza Mahkemeleri ile Müddeiumumilik ve Sorgu Hakimlikleri Kalem Muamelelerine Ait Talimatname" ve genelgelerle bilimsel görüşlere kısaca gözatmakta yarar vardır.
Genel anlamı ile usul hukuku -Muhakeme hukuku- bir hakkın kazai kuvvet "yargı kuvveti" önünde ne suretle talep, nasıl müdafaa ve ne şekilde istihsal olunacağını tayin eden usul ve şekillere ait kurallar topluluğudur. Şekle ait bir hukuk bölümüdür. Her usul muamelesinin bir şekli vardır. O muamele için Kanun muayyen bir şekil tesbit etmiş ise muamelenin o şekle uygun olması başka bir deyimle kanunda gösterilen şekliyle yapılması gerekir.
Bu şekil hukukunu uygluayan adli yargı, ceza ve hukuk olmak üzere ikiye ayrılır, ceza yargısı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, Medeni "Hukuk" yargı da Hukuk usulü Muhakemeleri Kanununda kurallara bağlanmıştır.
a- CMUK.nun duruşma günü ile ilgili 206. maddesi; duruşmanın yapılacağı günün mahkeme reisi tarafından tayin olunacağı kuralını ve 272. maddesi ise celpnamelerin (maznunun adını, sanını, yaşını, işini ve malum ise ikametgah ve meskenini, isnad olunan suçu ve duruşma günü ile saatini) ihtiva etmesi gereğini hükme bağlamıştır. Görülüyor ki CMUK.nda oturumların düzenli ve zamanında yürümesi bakımından saat zamanlamasını kabul etmiştir. İlgili her maddede oturum saatinden söz edilmemesi temelde kabul edilmiş bulunan saat zamanlamasından vazgeçildiği anlamına gelmez.
b- Tebligat usullerini düzenleyen CMUK.nun 35. maddesi; (Hukuk Muhakeme usullerinin tebligata dair olan hükümleri ceza işlerinin tebligatında dahi caridir.) hükmü ile atıfta bulunduğu HUMK.nun tebligata yönelik hükümleri, 1959 yılına kadar ceza mahkemelerinde de uygulanmıştır.
7201 sayılı Tebligat Kanunun 62/2. maddesi ile HUMK.nun 114-148. maddelerinde düzenlenen davetiyeler ve tebligata dair hükümlerini yürürlükten kaldırmış ve aynı Kanunun birinci maddesi ile "kazai merciler (Hukuk ve Ceza Mahkemeleri) tarafından yapılacak bilcümle tebligat ve kanun hükümleri dairesinde PTT. işletmesi vasıtasıyla yapılır", hükmünü getirmiş ve aynı yasanın 9. maddesinde de davetiyenin neleri ihtiva edeceğini hükme bağlanmıştır. Anılan madde 3 ncü bendinde; davet edilen şahsın hangi mercide ve hangi gün ve saatte hazır bulunması lazım geldiğini ihtiva eden hükmüyle, davetiyeler düzenlenirken duruşma günü ile birlikte saat zamanlaması gerektiği kuralını da getirmiştir.
c- HUMK.nun 151. maddesi 2. fıkrası "... zabıtname mahkemenin ve hakimlerin isimlerini tahkikat ve muhakematın cerayan ettiği mahalli celsenin açıldığı gün ve saati ihtiva eder" diyerek duruşma günü ile birlikte duruşma saatinin de tayin edilmesi lüzumunu açık biçimde hükme bağlamıştır.
d- Ceza Mahkemeleri ile Müddeiumumilik ve Sorgu Hakimlikleri Kalem Muamelelerine Ait Talimatnamenin 116. maddesinde de özetle (bir mahkemenin muntazam bir surette işleyebilmesi o mahkemedeki davaların icap ettirdiği tetkikat ve tahkikatın yapılabilmesi için sarfı lazım gelen zaman nazarı dikkate alınarak bu davalara ait duruşmaların bu esaslara göre günlere taksim edilmesiyle mümkün olabilir. Duruşma gününde evvel tetkik edilmediği için duruşma safhasında ne gibi bir müşkilat arzedeceği tamamiyle meçhul olan davalar gelişi güzel duruşma listesine geçirilecek olursa bu davalar senelerce mahkemede sürüklenmeye mahkum olur ve bu tarzdaki mesaiden de istenilen semere hasıl olmaz. Bunun içindirki mahkemelerde duruşma günleri için tutulan defterin ehemmiyeti pek büyüktür) denilmekte ve (sıra numarası, esas numarası, duruşma saati, davacı ve maznunun adı, soyadı, suçun nev'i, duruşmanın talik edildiği tarih ve karar numarası) gibi sütunları ihtiva eden bu defterin ara kararlarında belirtilecek esaslara göre ciddiyetle tutulmasına itina gösterilmesi istenmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki tensip ve talikler yapılırken ara kararı ve tensip kararında duruşma günü ve saati tayin edilecek duruşma defterine de dosya numaralı gün ve saat sırasına göre kaydedilecektir.
e- Yüksek Hakimler Kurulu dahi davaların sür'atle sonuçlandırılması ve ilgili yasa hükümlerine uyulması hakkında yayınladığı muhtelif tarihli genelgelerde bu konuyu ele almış ve özellikle 18.1.1979 gün ve 78 sayılı genelgede; ertelemelerin kısa aralıklarla yapılması, davaların nicelik ve nitelikleri gözönünde tutularak her oturum için ayrı saat saptanıp o saatlerde duruşmalara başlanmasına önem verilmesi istenmiştir.
Prof.Dr.Baki Kuru Medeni Usul Hukuku 1981 adlı eserinde; Ceza Mahkemelerinin ceza davalarında uygulayacakları yargılama usulleri CMUK.nda düzenlenmiştir. HUMK.nu CMUK.na göre genel bir kanun değildir, fakat CMUK.nda hüküm bulunmayan hallerde HUMK.nu hükümleri kıyasen Ceza Usulü Hukukunda da uygulanır) görüşünü benimsemiş ve adı geçen eserin 317.318 nci sahifelerinde de(duruşma günü hakim tarafından belirlenir, hakim bir güne ancak bakabileceği kadar davanın duruşmasını koyar, bir günde bakılacak davalar için ayrı ayrı duruşma saatleri belirlenir ve bir duruşma listesi düzenlenir, oturum o dava için belirlenmiş olan belli zaman demektir. Yukardaki nedenlerle hakimin duruşmada yapılacak işin önemine göre her dava için değişik duruşma saatleri belirlenmesi) gereğine işaret etmiştir.
Prof.Dr. Faruk Erem de Ceza Usul Hukuku 1958 adlı eserinde; (Başka bir usul dalında mevcut bir kaide sarahat bulunmayan ahvalde, ceza usulüne intikal ettirilebilir, bu sebeble ceza usulünde hüküm bulunmayan bir konuda mesela Hukuk Usulü Kanununun Ceza Usulü Kanununa göre umumi kanun olduğundan değildir. Hukuk usulü kaideleri ceza usulünde sadece kıyas yolu ile tatbik olunur. Hukuk usulü kaidelerinin sarahat olmayan hallerde ceza usulünde de tatbiki, kıyaslamanın meşruiyeti her ikisinin umumi, usul hukukunun iki ayrı dalı olmalarıyla da kabili izahtır) demektedir.
CMUK.nda oturum saatlerinin belirlenmesi zorunluluğunu getiren açık bir hüküm bulunmadığı bir an için düşünülse bile; ceza davalarında da kıyas yolu ile uygulanacağı belirlenen HUMK.nun 151/2. maddesi hükmüne uyularak duruşma ve oturum saatlerinin önceden tesbiti zaruretini kabul etmek icap eder.
Yukarıda açıklanan yasa hükümleri, bilimsel görüşler, ceza mahkemeleri kalem talimatnamesi ve genelgeler karşısında özel daire kararının isabeti aşikar olup (Yasada saat yönünden bir zamanlama yoktur) görüşünü içeren itiraz yerinde görülmemiştir.
Yasalarımıza göre mahkemeler, yargılama makamı, iddia makamı ve savunma makamından oluşmaktadır. İddia makamında Cumhuriyet Savcısı ve müdahilliğine karar verilmişse müdahil bulunur.
CMUK.nun 367. maddesine göre müdahil "şahsi davacının haiz olduğu haklardan istifade eder"
Şahsi davacı ise; CMUK.nun 354, 355 ve 460. maddeleri hükümlerine göre kaide olarak Savcı durumundadır. Savcı nasıl dinlenirse o da öyle dinlenir. Kendisine tebligat yapılır, tanık ve bilirkişi davet edebilir, kararı temyiz edebilir.
Yine CMUK.nun 251. maddesinde (delillerin ikame ve münakaşası bittikten sonra söz davacıya ve ondan sonra Cumhuriyet Müddeiumumisine, sonra mesulübilmale ve daha sonrada hemen maznuna verilir. Cumhuriyet Müddeiumumisi maznuna, maznun ve müdafi de Cumhuriyet Müddeiummisine cevap vermek hakkını haizdirler. Reisin müsaadesi ile davacı ve mesulübilmalde cevap verebilir) hükmüne yer verilmiştir.
Görülüyorki müdahil mahkemenin süjesidir ve anılan maddeler uyarınca iddia ve itirazlarını yapmak, delil ikame etmek, vaki soru ve itirazlara cevap vermek hakkına sahiptir.
İtirazen incelenen dosyada ise müdahilin 30.7.1980 günlü oturumda müdahil olarak davaya katılmasına karar verildi, katılmadan itibaren şahsi davacının haiz bulunduğu tüm hak ve yetkilere yasal olarak sahip olduğu halde; hükmün tefhim olunacağı 25.2.1981 gününde talikin yapıldığı 13.2.1981 günlü celsede müteakip oturumun gününün belirlenmesiyle yetinilip saatinin tesbit edilmemesi nedeniyle hangi saatte açıldığıda bilinmeyen oturuma katılamadığı anlaşılmaktadır. Şu suretle müdahilin söz ve cevap verme hakkı (iddia hakkı) kısıtlanmış olduğundan itiraznamede ileri sürülen ikinci sebebte yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç üye tebliğnamedeki düşünceyi benimseyerek itirazın kabulü yolunda oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle C.Başsavcılığı itirazının reddine 7.12.1981 günlü incelemede yasal çoğunluk sağlanamadığından 28.12.1981 günlü ikinci incelemede çoğunluk karar verildi.