 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1981/8051
K: 1981/10189
T: 17.09.1981
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 100.000 liranın davalı (D). Gazetesi A.Ş.'den alınarak davacıya ödenmesine ve diğer davalılar hakkındaki istemin atiye terkine ilişkin hükmün davalılar avukatı (N.B.) tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, bu yayın sonucu şeref ve onurunun ağır şekide zedelendiğini ileri sürerek manevi tazminat istemiştir.
Davalılar vekili ise yayının basının haber verme sınırları içinde kaldığını BK.nun 49. maddesinin uygulanma koşullarının gerçekleşmediğini bildirerek davanın reddini savunmuş ve davalılardan (A.A.) hakkındaki davanın takip edilmiyeceğinin bildirilmesiyle esasen davada hakkında karar verilecek taraf kalmadığını ileri sürmüştür.
Bu davada öncelikle üzerinde durulması gereken hukuksal sorun teknik deyimiyle davada sıfat ve basının haber verme hakkının sınırları olmak gerekir.
143 sayılı Kanunla değişik 5680 sayılı Kanunun 17. maddesi "Basın yolu ile işlenecek fiillerden doğacak maddi ve manevi zararları 16 ncı maddeye göre sorumlu olanlarla birlikte Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre mevkutelerde sahibi ve mevkute olmayanlarda naşir müteselsilen tazminle ödevlidirler" hükmüyle, davanın yöneltileceği kişileri göstermiş bulunmaktadır. Dava dilekçesinde davalı, açıkca mevkute sahibi olarak "(D.) Süper Veb Ofset A.Ş." gösterilmiştir. Davacı vekilinin 19.3.1981 günlü mahkeme oturumundaki beyanı, bu davalı hakkındaki davanın da, takibinin bırakılması anlamını taşımadığından, davalı vekilinin dava sıfatları kalmadığı yolundaki temyiz itirazları yerinde değildir. Ayrıca, temsilcide yanılma davanın reddini gerektirmiyeceğinden ve gerçek davalı vekili davayı tahliye etmiş bulunduğundan, bu yöne ilişkin itirazlar da kabul edilmemiştir. Bilindiği gibi, basının haber verme özgürlüğü a) gerçeklik, b) kamu yararı ve toplumsal ilgi, c) güncellik, d) konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık temel gerçeği değil, olayın haberin verildiği ancak beliriş biçimine uygunluğu; kamu kurallarıyle sınırlıdır. Kısaca özetlenecek olursa, gerçeklik; somut (müşahhas) yararı ve toplumsal ilgisi: haberin verilmesini toplumun; bir kesiminin olsa dahi, ilgisini çekmesi ve kamu yararına ters düşmemeyi, kamuyu aydınlatma ve doğru yolda ve yasal sınırları içinde oluşturmayı; güncelliğin; günün konusu olmayı, aktüel bulunmayı, haberin önemini kaybetmeden, eskimeden günümüz insanının mutad günlük hayatında merak ettiği haberlerin verilmesini; konu ile ifade arasında düşünsel bağlılığın ise: Konunun gerçeğe uygun olarak anlatımını, konunun açıklanması ile ilgili olmayan beyan ve ifadelerin bulunmaması, anlamını taşır.
Haber ya da eleştiri objektif oldukça, doğru vakıalara dayandıkça, doğru bir amaca yönelik bulundukça şeref ve haysiyeti rencide etse bile, sorumluluk söz konusu edilemez. Çünkü sorumluluğun şartlarından biri de hukuka aykırılıktır. Anılan bu durumlarda ise hukuka aykırılıktan bahsetmeye hukuksal olanak yoktur. Verilen haberin doğru, objektif olmaması ise, - basın hukukunda, - ağır kusuru oluşturur. Diğer bakımdan hiç kuşkusuz, şeref, vakar ve haysiyet gibi değerlere ilişkin; bir kimseyi toplumda gülünç duruma düşüren, hakkında nefret ya da hor görme duygularının benimsenmesine ve bu yolla dürüst yurttaşlar gözünde küçülmesine yol açacak nitelikte haberlerin ciddilik ve iyiniyetle incelenip soruşturulmadan ve gerçeğe ne derece uygun olduğu üzerinde durulmaksızın kamu oyuna sunulmasının benimsenemiyeceği de açıktır. Çünkü somut gerçeğe aykırı olan bir haberin kusurlu bir hareketle verilmesi halinde hukuka aykırılığı kabul edilebilecektir.
Davalı verdiği 5.3.1981 tarihli dilekçesiyle olayın haberin verildiği andaki beliriş biçimine uygunluğu anlamına gerçek olduğunu bildirmiş, haberin doğruluğunun kanıtlanması için deliller gösterilmiştir. Mahkemenin bu konuda yukarıdaki ilkelerin ışığı altında hiç bir araştırma ve inceleme yapmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm vermesinde isabet bulunmamaktadır.
Olayın özelliği bakımından birlikte (müterafik) kusur üzerinde ayrıca durulmasına gerek görülmemiştir.
O halde, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, (...) 17.9.1981 gününde oybirliğiyle karar verildi.