 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1981/251
K: 1981/3247
T: 16.03.1981
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 45.000 liranın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınalarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün davalılar avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - A - Her üç davalı zamanaşımı savunmasında bulunmuşlardır. Davalılardan (A. K.) dava konusu yazıyı yazan kişi, diğer davalı (Ü.S) yazı işleri müdürü ve (K.I.) da gazetenin sahibidir. Davalılardan (Ü.) ve (A.) aleyhine açılmış olan ceza davası sırasında davacı (N.Ü.) bu davaya müdahale etmiş, ancak kişisel hak istememiştir. Davalılardan (A.) suçu vücuda getiren yazıyı yazan ve diğer davalı (Ü.) da suç konusu yazıyı yayınlayan gazetenin sorumlu müdürlüğünü yapan kişiler olmakla 5680 sayılı yasanın 166. maddesinin birinci bendi delaletiyle T.C.K.nun 482/son maddesi hükmünce sorumludurlar. Şu halde mağdur (davacı), davalılardan (A.) ve (Ü.)ın aleyhine açılmış bulunan ceza davası devam ettiği sürece o ceza davasına katılıp kişisel hak isteyebilirdi. Davacının ceza davasına salt müdahalesi davalı (Ü.) ve (A.) yşönünden olay tarihinden itibaren işlemeye başlayan zamanaşımını kesen nedenlerden değildir. Diğer bir ifade ile kişisel hak talep edilmediği müddetçe ceza davasına yalnız müdahale etmek ceza zamanaşımı kesmez. Bu itibarla Mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yasal dayanaktan yoksundur. Ancak 7.12.1955 gün ve 17/26 sayılı içtihadı birleştirme kararında öngörülen genel ilke uyarınca, "ceza davası devam ettiği sürece zarara uğrayan ceza davasına müdahale ile kişisel hak isteyebileceğine göre, bu kişisel hakkı yani tazminatı ceza davasına müdahale yolu ile değil de bağımsız bir hukuk davası açmak suretiyle istemesi mümkündür. O halde, 21.2.1976 gününden itibaren T.C.K.nun 102/4 maddesindeki zamanaşımı süresi geçmeden 16.12.1977 gününde bu tazminat davası açıldığına göre, davalı (A.) ve (Ü.)ın zamanaşımı savunmalarının reddi anılan nedenlerle sonucu bakımından doğrudur.
B - Ancak; mahkemenin, gazetenin sahibi (K.I.) tarafından ileri sürülen zamanaşımı savunmasını reddetmesi yanlıştır. Şöyle ki; 5680 sayılı Basın Kanununun 16 ve 177. maddelerinin birlikte incelenmesinden de anlaşılacağı üzere mevkute sahibinin cezai sorumluluğu yoktur. Bu yön dairemizin 20.9.1979 gün 1979/4725 esas ve 9875 karar sayılı ilamında da açıkça dile getirilmiştir. Mevkute sahibi 17. madde hükmünce, "basın yolu ile işlenen fillerden doğacak maddi ve manevi zararları 16. maddeye göre sorumlu olanlarla birlikte Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre müteselsilen tazminle" ödevlidir. Mevkute sahibinin bu sorumluluğunun Borçlar kanunun 55. maddesinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. (Kayıhan İçel - Kitle Haberleşme Hukuku, - 1977 - Sayfa: 269) Bu itibarla, bu tür davalarda, (yani basın yolu ile hakaret davalarında) mevkute sahibinden, suçlular aleyhine açılmış olan ceza davasına müdahale yoluyla kişisel hak istenmesi mümkün değildir. Zira T.C.K.nun 455. ve 459. maddelerine hasren 465. maddede öngörülen olanak basın yolu ile hakaret davalarında söz konusu değildir, (Sulhi Dönmezer - Basın ve Hukuku 1976 - sayfa 385, 386). O halde, davalılardan (A.) ve (Ü.) Borçlar Kanununun 41 ve mevkufe sahibi (K.) de Borçlar Kanununun 55. maddelerince ve 51. maddede öngörülen eksik teselsül hükümlerine göre davacıya karşı müteselsilen sorumludurlar. Yani davalı (A.) ve (Ü.)'ın sorumluluğu haksız fiilden, davalı (K.)'ın sorumluluğu ise yasadan kaynaklanmaktadır. Oysa Borçlar Kanununun 134. maddesinde öngörülen ve müteselsil borçlulardan biri hakkında kesilen zamanaşımının diğerleri hakkında da kesileceğine ilişkin bulunan hüküm, Borçlar Kanununun 50. maddesinin düzenlediği tam teselsül hali için mümkün olup, eksik teselsül söz konusu olan hallerde (yani bu davada) uygulanamaz. (Hukuk Genel Kurulu 11.5.1977 gün, 4//3068 Esas ve 1977/468 Karar). Mahkemenin gerekçesi bu yönden yanlış olduğu gibi, diğer bir yönden de yanlıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi ceza davasına sadece müdahale failler hakkında dahi zamanaşımını kesmezken, istihdam eden durumunda bulunan ve eksik teselsül hükümlerince sorumlu olan kişi hakkında zamanaşımı kesmesi esasen düşünülemez. O halde olayda cezai sorumluluğu bulunmayan davalı (K.) hakkında Borçlar Yasasının 60/1. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı geçtiğinden, davalı (K.) hakkındaki davanın zamanaşımından reddine karar verilmek gerekirken, aksi düşüncelerle bu davalının da sorumluluğu yönüne gidilmiş olması bozmayı gerektirir.
2 - Davalılardan (Ü.) ve (A.)'in birinci bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları da dosyadaki belgelere göre yerinde görülmediğinden reddi ile bu iki davalı hakkındaki hükmün onanması cihetine gidilmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 1/B bendinde gösterilen nedenlerle davalı (K.I.) yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre bu davalının esasa yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek bulunmadığına; davalılardan (A.K.) ile (Ü.S.)'in temyiz itirazlarının 1/A ve 2. bentlerde gösterilen nedenlerle reddi ile bu iki davalı hakkındaki hükmün ONANMASINA 16.3.1981 gününde oybirliğiyle karar verildi.