 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1981/2099
K: 1982/2778
T: 12.03.1982
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı (Zeytinburnu Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 26.2.1981 gün ve 169/51 sayılı hüküm onanmasına dair daireden verilen 8.12.1981 gün ve 12815-14077 sayılı kararın süresi içinde tashihen tetkiki davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla dosya tetkik edildi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1630 ada, 5 parsel sayılı arsanın 6378 m2.lik kısmı Kayyum Av. Yusuf tarafından 10.2.1977 günlü kontrat gereğince, on yıl süre ile davalılara kiralamış, her üç yılda bir kira bedelinin kademeli olarak artan miktarları üzerinde de anlaşmaya varılmış ve taşınmaz davalılara aynı tarihte teslim olunmuştur. Bu sözleşmenin verdiği güven içerisinde davalıların taşınmaz üzerine toplam yedi milyon lira değerinde çok sayıda dükkan inşa ettikleri taraflar arasında tartışmasızdır.
Adı geçen kayyumun mahkemece görevden alınması üzerine yerine tayin edilen Avukat Hasan, davalılara gönderdiği 21.1.1980 günlü ihtarnamede "sulh hakiminden izin alınmadan düzenlenen 10.2.1977 günlü kira sözleşmesinin geçersiz olduğu, on gün içerisinde yeni bir sözleşme yapmaya yanaşmadıkları takdirde yasal yollara başvurulacağı" bildirilmiş, davalılar yeni bir kontratoya gereksinme duymadıkları için, yeni kayyum tarafından sulh hakiminden izin alınmak suretiyle "fuzuli işgal" nedenine dayanan bu dava açılmıştır.
Mahkemece "MK.nun 405/6. maddesine göre sulh hakiminden izin alınmadan düzenlenen on yıl süreli kira kontratosunun, himaye altında bulunan davacıları bağlamayacağı, kira bedellerini bir süre bankaya yatırılmış olmasının akte icazet anlamına gelmeyeceği, ilk kayyumun bu usulsüz işlemlerinden dolayı azledildiği, yasaya aykırı sözleşmeyi sürdürmekte direnen davalıların iyi niyetli sayılamayacakları "belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiş ve bu hüküm dairece onanmıştır.
10.2.1977 günlü kira sözleşmesinin, ilgili sulh hakiminden izin alınmadan düzenlendiği iddiası doğrudur. Ne varki, bu gerçeği yansıtan S. H. 1976/783 esas sayılı kayyumluk dosyasının ortaya koyduğu diğer olguların, çözüme giden yolda iddia ve savunma açısından değerlendirmeye tabii tutulması, aralarındaki hukuksal bağların kurulması ve birlikte aynı sentez üzerine oturtulması gerekir. Azledilen kayyumun üç yıllık süre içerisinde, zaman zaman sulh hakimine dava konusu taşınmazın kira bedellerinin tahsili ile ilgili olarak hesap verdiğine ve sulh hakimliğince kira hesaplarının onaylandığına ilişkin belgeler böyle bir analizi zorunlu kılmaktadır. Sulh hakiminin hesapları incelendiği sırada, kira kontrotosunun on yıl süreli olduğunu görmediği bilmediği, farkına varmadığı iddia edilmemiştir. Sulh hakiminin daima el altında bulundurduğu kayyumundan belirli belirsiz dönemlerde hesap aldığı dosya içerisindeki hesapların dayanağı olan kira sözleşmesini gözardı edeceği yolundaki düşünce yaşam gerçeğine aykırıdır. Aksi kanıtlanmadığı sürece sulh hakimine izafesi mümkün bir ihmal olamaz. O halde, kayyumun on yıl süreli kira kontratosu düzenlenmesine, sulh hakiminin yazılı hale getirmemiş olsa bile izin verdiğini kabul etmek gerekir. Hem de kayyumun kira hesaplarının doğruluğunu ve altı bin lira ücrete müstehak olduğunu belgeleyen hakim kararının verildiği 20.7.1978 gününde izin belgeye bağlandığı hususu başka yönde yorumlanamaz.
Sulh hakiminin yasaca öngörülen izin iradesini "on yıl süreli kira sözleşmesi yapılmasına izin verdim" şeklinde bir yazı kalıbına dökmemiş olması, yukarda açıklanan olgular karşısında "izin vermediği" anlamına gelmez. Sulh hakiminin kira kontratosu üzerine yaptığı hukuksal işlemler, iznin fiilen verildiği, hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak derecede kanıtlamış bulunmaktadır. Hakkın, özü, şeklini belirleyeceğine göre, zorunlu sayılan şekli, bizzat hakim tarafından karar ve belgelerle oluşturulmuştur.
Bir an için, MK.nun 405/6. maddesine uyulmadan kira sözleşmesinin yapıldığı düşünülse bile o zaman da bu görevi hangi tarafın yerine getirmesi gerekeceği sorununa yanıt aranmalıdır. Kayyumluk müessesi tarafından iznin bir yazıya dökülmesi işlemi bu derece önemli hatta sözleşmeyi yok sayacak nitelikte görülüyor idiyse, bu görevin kayyum tarafından yerine getirilmesi, ya da hakimin yargısal işlemlerine dayanarak yaptığı sözleşmeyi kabul etmesi gerekirdi. Sözleşme ile kendilerine inanca, güvence verilen davalılardan böyle bir yükümlülük beklemek iyi niyet kurallarını ters çevirerek işletmeye çalışmak anlamına gelir. Yasa koyucu hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanmasına izin vermemiştir.
Kaldı ki; Hukuk Genel Kurulu'nun 6.6.1979 tarih ve 190/799 sayılı kesinlik kazanmış kararında da belirtildiği gibi, taraflar yıllarca karşılıklı edimlerini yerine getirmek suretiyle birbirlerine güven verdikten sonra, mevcut noksanlıktan dolayı sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmeleri objektif iyi niyet kurallariyle bağdaşamaz.
Davalıların ihtarnameye rağmen yeniden kira sözleşmesi yapmaya yanaşmadıkları yolundaki iddiaya gelince; hukuksal varlığını sürdüren kira sözleşmesi ortada iken davalılar yenisini düzenlememekte haklıdırlar. Bu husus davalılar aleyhine yorumlanamaz.
SONUÇ : Davalılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının yerinde olduğu, onama kararının müzakereleri sırasında, yukarda yazılı gerekçelerin düşünceler dışında kaldığı, davacıların "fuzuli şagil" sayılamıyacakları ve bu nedenle davanın reddedilmesi gerekeceği bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşılmış bulunduğundan, yanılgıya dayanan 8.12.1981 günlü onama kararının karar düzeltme yoluyla ortadan kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün belirlenen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA 12.3.1982 tarihinde oybirliği ile karar verildi.