 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 1981/11581
K: 1981/11163
T: 02.10.1981
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; davacılar, ortak miras bırakanları tarafından haricen satın alınan dava konusu taşınmazın müstakilen davalı adına tescil edildiği ileri sürerek, kaydın payları oranında iptalini ve adlarına tescilini istemişlerdir. Davalı, esasa yönelen bir savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece, taşınmazın davalıya satış yoluyla intikal ettiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Karar süresinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar, dava konusu taşınmazın, ortak miras bırakanları Lütfi tarafından 20-25 yıl önce kayıt maliki Süleyman'a haricen satın aldığını ve hemen üzerine bu günkü mevcut evin inşa edildiğini, harici satış bedelinden 700 lira borç, satıcıya ödenmediği için ferağ takririnin verilmediğini, miras bırakanın ikinci eşinden doğan oğlu davalının bakiye borcu babasının ölümünden sonra kaytı maliki olan satıcıya ödeyerek taşınmaza kayden ve müstakilen sahip olduğunu ve kadasatroda da adına tescil yapıldığını, ortak miras bırakanın ölünceye kadar bu evde oturduğunu ileri sürerek, ibraz ettikleri veraset ilamı gereğince ve payları oranında kaydın iptalini ve adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı vekiline isteği üzerine delilerini bildirmesi için üst üste önel verilmiş, beşinci oturumda davalı vekili tapu kayıtlarına dayandıklarını, başka delilleri olmadığını davacı tarafın tanık dinletmelerine de muvafakat etmediklerini imzası altında bildirmiş ve bu oturumu izleyen duruşmalara ve keşfe katılmamış, yargılama gıyabında bitirilmiştir.
İncelenen 23.3.1976 tarih ve 104 sayılı tapu kaydı ve kadastro beyannamesinden, Süleyman'ın maliki olduğu dava sonucu müfrez taşınmazı, arsa niteliği belirtilerek 8178 lira bedelle Lütfi oğlu Oktay'a 19.3.1976 günü sattığını ve 26.9.1977 tarihinde de kadastroca bu kayda dayanılarak taşınmazının (bahçeli kargir ev) olduğu açıklamak suretiyle davalı oktay adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmıştır.
Uygulama sırasında bilgilerine başvurulan re'sen seçilen 1334 doğumlu yerel bilirkişi ile davacıların tanıkları, iddialarını aynen ve ittifakla doğrulamışlardır. Davalı da aksine bir delil ikame etmediğine göre, maddi olayın aydınlanmamış bir yönü kalmamıştır. Dava konusu taşınmazın taarfların ortak miras bırakanlarınca 20-25 yıl önce arsa olarak haricen satın alındığı ve o tarihte üzerine bahçeli bir ev yapıldığı, miras bırakan Lütfi'nin ölüm tarihi olan 1970 yılına kadar bu evde oturduğu, böylece arsanın ve üzerindeki evin gerçek malikinin Lütfi olduğu, davalının kayıt maliki ile anlaşarak taşınmazı müstakilen adına tescil ettirdiği kanıtlanmıştır.
Olayın hukuki yönünün incelenmesine gelince; tapu siciline kayıtlı bir taşınmazın harici satışı kural olarak geçersizdir. Nevarki, böyle bir sözleşme satın alan için kişisel hak doğurur. Alıcının (olayda miras bırakanın ve mirasçılarının) tescil istemeye hakları vardır (MK.nun 650. maddesi). Satıcı, ödenmeyen bakiye satış bedeli karşılığında hapis hakkını kullanmış, ferağ takririni vermemiştir. Nitekim, kalan cüz'i bedel, davalı tarafından ödenince takriri vermiş, 20-25 yıl önce oluşan satış sözleşmesinin varlığını doğrulamıştır. ancak, iyi niyetini davalı olan tek bir mirasçıya karşı göstermiş, diğer mirasçılardan aynı iyi niyeti esirgemiştir. Satıcının yetersiz iyiniyetine karşın, davalının tümü ile iyiniyetten yoksun olduğu, satıcı ile iş ve elbirliği yaptığı tartışma götürmeyecek kadar açık bir gerçektir. Taşınmazın ortak miras bırakanın, yani babasının malı olduğunu, davalı bilecek durumdadır.
Gerçekte, satıcı kayden malik görülmesine karşın, mülkiyet hakkını 20-25 yıl önce tarafların ortak miras bırakanına devretmiş ve artık kendisini değil alıcının malik olduğunu kabul etmiş ve bu inancı yarattığı için taşınmaz üzerine alıcı tarafından sözleşme tarihinde, satıcının gözü önünde ev yapmış ve en az 15 yıl, (ölünceye kadar) bu evde oturmuş, bu fiili duruma satıcı harhangi bir itirazda bulunmamıştır. Kayıt maliki malik olma iradesini taşısaydı 1976 yılına kadar, yani 20 yıl taşınmazını alıcı Lütfi ve mirasçıları tarafından işgaline hiç kuşkusuz izin vermezdi. Aksini düşünmek insan tabiatına, yaşam gerçeklerine aykırıdır. malik gibi hareket eden ve taşınmaza bu içten niyetle sarılan Lütfi'dir. O halde, satıcı Süleyman, tapu kaydının kendi üzerinde bulunmasından yararlanarak, gerçekte maliki olmadığı taşınmazı davalıya satmıştır. bu satış hem alıcı hem satıcı yönünden kötü niyete dayandığı için özde illetlidir. hukuken korunması, hakkın olayın özelliğine göre şekle feda edilmesi mümkün değildir. kanun koyucunun böyle bir satışa izin verdiği kabul edilemez. Hukuk; kurallar düzenidir. Ama, bu kurallar görünen şekilerine göre değil amaçlarına göre uygulanır. Yasa koyucu hiçbir nedenle kötü niyete ödün vermemiştir. Nitekim hukukun temelini oluşturan bu yüce düşüncesini Medeni Kanunun 2. maddesine (herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifade hüsniyet kaidelerine riayetle mükelleftir. Bu hakkın sırf gayri izrar eden suistimalini kanun himaye etmez) demek suretiyle somutlaştırmış, bu konudaki duyarlılığını en açık şekilde kurallaştırmıştır.
Olaylara, anılan maddenin aydınlığı içinde yaklaşıldığı zaman, gereksatıcı Süleyman ve gerekse davanın eylemleri, niyet ve amaçları yönünden hiç bir karanlık noktanın kalmadığı anlaşılmaktadır. Torbalı gibi gelişmiş bir kent merkezinde bahçeli bir evin 8178 liraya satılmasını ve alınmasını ülkemizin ekonomik gerçeklerine aykırı olduğunu düşünmek dahi şekilden ibaret bir hakkın, ne denli kötüye kullanıldığını kabule yeterlidir. Kaldı ki, akit tablosunda yazılı bu bedelin (700 lira dışında) ödendiği de kuşkuludur. Davalını avukat tutmak önel istediği ilk oturumdan sonra davacılarla yüzleşmemeye özen göstermesi ve esasa ilişkin hiçbir savunmada bulunmaması dahi değerlendirilmesi gereken dikkat çekici bir davranıştır. Elinden tapulu evinin alınmasına kalkışılan kişi, haklılığına ve iyiniyetle davrandığına güveniyor idiyse içtenlikle savunmada bulunması ve idialarını çürütecek karşı delillerini göstermesi gerekirdi. onun bu suskunluğunun yararına yorumlanmasına, kanıtlanıp gerçekleşen olaylar yeterli değildir. Davalının kayden salt malik görünmesi, tapu kaydının arkasına saklanması hakkının yasaya uygun olduğu anlamına gelmez.
Görülüyor ki, mahkemece; taraflar arasındaki uyuşmazlığın özüne inilmemiş, sorunla çözüm arasında gerçekçi ve hukuki bir bağ kurulamamış, davanın kabul edilmesi gerekirken yüzeysel ve biçimsel düşüncelerle sınırla narak davanın reddine karar verilmiştir. Kurulan hüküm yukarıda belirlenen yönleriyle yasaya ve dosya içeriğine uygun değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 2.10.1981 tarihinde oybirliği ile karar verildi.