Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E: 1981/6331
K: 1981/8105
T: 10.12.1981
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : 1 - Davacı, emlakcilikle uğraştığını, yoksul olan davalı yeğenini yanına aldığını, bu yolla geçimini sağladığını, parselleyip satmak üzere dava dilekçesinde belirtilen 1688 ve 1243 parsel sayılı taşınmazları kendisi satın alıp tescilin ise davalı adına yapıldığını, sonradan 1243 parseli, baskı sonucu eşine bağışlanmasını gerçekleştirildiğini, ne var ki, 1688 parselin kamulaştırıldığını, 300.000 liraya ödeyen davalının aldığı kamulaştırma parasından geri kalan 989.150 lirayı vermediğini ileri sürerek bu tutarın ödetilmesi için istemde bulunmuştur. Davalı, taşınmazları kendisinin satın aldığını savunup davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, istem doğrultusunda ödetmeye karar verilmiş, davalı yan, hükmü temyiz etmiştir.
2 - Dosya içeriğine göre, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazların, tapu kütük memurluğunca kamusal biçime uygun olarak düzenlenen satım sözleşmesinin alıcı yanını davalının oluşturduğu saptanmıştır. Eş deyişle, davalı, satım sözleşmesinde alıcı gibi görünmekte olup "akit tablosunu" imzalamış, tescil de davalı adına yapılmıştır. Ne var ki, davacı taşınmazları malikinden kendisi satın almış, satış parasını ödemiş ve parselleyip satmak üzere taşınmazları güveninden ötürü davalı adına tescil ettirmiş olduğunu, böylece davalının geçiminin sağlanmasını da amaçladığını ileri sürdüğüne göre, davada, taşınmazların davalı adına tescil ettirmiş olduğunu, böylece davalının geçiminin sağlanmasını da amaçladığını ileri sürdüğüne göre, davada, taşınmazların davalı adına "muvazaalı" olarak tescil ettirildiği olgusuna dayanıldığının kabulü gerekir. Öyle ki, olguları belirleyip hukuksal açıdan nitelemek, uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak, hakimin doğrudan görevi gereğidir. (HUMK.m. 76).
Davada ileri sürülüş biçimine göre; satıcı malik, taşınmazların gerçekte davacıya satıldığını bilebile satışın ve tescilin davalı adına yapılmasını kabul etmiştir. Davalı da isteyerek bu işlemlere katılmış ve satım sözleşmesinin yanını oluşturan davalı adına tescil yapılmıştır. Böylece satıcı malik ile davacı ve davalı arasında "muvazaa" olduğu ileri sürülmüş demektir. Eş deyişle burada taraflar yönünden "muvazaa" söz konusu olmaktadır (tarafta muvazaa). (Bkz. Dr. İlhan Postacıoğlu, Gayrimenkullerin Ferağına müteallik akitlerde Şekle Riayet Mecburiyeti, Yıl: 1945, Sh 77; Prof. Dr. Turhan Esener, Türk Hususi Hukukunda Muvazaali Muameleler, Yıl: 1956, Sh 181; Prof. Dr. Ergun Özsunay, Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta inançlı Muameleler, Yıl: 1968, Sh. 231).
Şu durum karşısında, ileri sürülüş biçimine göre, tarafta muvazaa" nedeniyle davacı ile davalı arasındaki ilişki, vekillik sözleşmesi olarak nitelenmelidir. Öyleyse, somut olaya BK.m.392/I'in uygulanması sözkonusu olabilir. Bu yasa hükmüne göre, "vekil, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeye ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur." Görülüyor ki, bu hüküm uyarınca, vekilin vekillik veren hesabına üçüncü kişiden kazandığı taşınmazın mülkiyetini, vekillik verene geçirmek (devretmek) yolunda yasadan (BK. m. 392/I'den) doğan, bir başka deyişle yasal bir borcu vardır. Sözleşmelere doğrudan doğruya yasanın bağladığı bu gibi sonuçlara öğretilere doğrudan doğruya yasanın bağladığı bu gibi sonuçlara öğretide "sözleşmenin yasal sonuçları" denilmektedir. (Bkz. V. Tuhr, Borçlar Hukuku, C. I, Cevat Edege çevirisi Yıl: 1952; Sungurbey, ağe..Sh.505).
Vekil, vekillik veren için kazandığı taşınmazı, BK. m. 392'den ötürü vekillik verene geçirmeye ödevlidir., yani geçirim borcu vekillik sözleşmesinin yasal bir sonucu bulunduğu için ayrıca kamusal biçimde geçirim sözvermesi gerekmez. (Bkz. Sungurbey, Medeni Hukuku Eleştirileri, Yıl: 1963, Sh. 151, Sungurbey, aga, Sh. 506/507). Mülkiyeti geçirim borcu, vekillik sözleşmesinden de doğabilir. (Bkz. Prof. Dr. Kemal Oğuzman/Doç. Dr. Özer Seliçi, Türk Eşya Hukuku, Yıl: Sh. 359). Geçirim borcunun vekillik sözleşmesinin yasal bir sonucu olmasından ötürü, vekil ile vekillik veren arasında ayrıca bir anlaşma yapmaya gerek bile olmadığından, böyle bir anlaşmanın hiç bir yolla kamusal biçimde yapılmasının da gerekli görülemeyeceği apaçık bir gerçektir. Önemle vurgulayalım ki İsviçre/Türk Hukukunda bir taşınmazın vekil namına, ne var ki, vekillik veren hesabına satın alınması yolundaki vekillik sözleşmesi, kamusal biçimde yapılmamış olsa bile, vekillik verenin BK. m. 392/I uyarınca kendi hesabına satın alınan taşınmazın mülkiyetinin kendisine devrini dava edebileceğinden tam bir görüş birliği bulunmaktadır (Bkz. Sungurbey, age., Sh. 507).
Somut olayda, ileri sürülüş biçimine göre, taşınmazları gerçekte davacının kazanması istenmiş, ne var ki tapuda muvazaalı olarak bu taşınmazlar davalı adına yazılmıştır. Davalı adına yapılan tescil, gerçekte istenmediği için yolsuzdur. MK. m. 929/930'daki "tescilin lüzumu" ilkesi karşısında davacı adına tescil yapılmadığı için de davacı mülkiyeti kazanmamıştır. Böylece gerçekte mülkiyet satıcıda kalmıştır. Şu var ki, satıcının tapu kütüğünün düzeltilmesi davası, yasağının özel bir uygulama durumu olan "çelişkili davranış yasağı" gereğince reddedilir. Davalı ise, tapuda biçimsel olarak kendi adına tescil edilmiş bulunan taşınmazları, BK. m. 392/I uyarınca davacı adına tesciline muvafakat etmek, böylece sicil zilyetliğinin davacıya geçmesini sağlamak borcundadır (Bkz. Sungurbey, age., Sh. 523).
Şimdiye değin yapılan açıklamaların ışığında belirtmek gerekirse, davada ileri sürülüş biçimine göre ortada "tarafta muvazaa" vardır. Davacı ile davalı arasındaki ilişki ise, vekillik sözleşmesidir. İşte davacı, Böyle bir sözleşmeye dayanarak BK. m. 392/I'e uyarınca davalıya karşı taşınmazın mülkiyetinin kendisine devri için dava açabilir. Olayda, vekilin taşınmazı vekillik veren namına alması gerekirken kendi namına alması diye bir durum sözkonusu olmadığından, salt böyle bir duruma ilişkin bulunan 7.10.1953 gün, 8/7 sayıdan, salt böyle bir Birleştirme Kararının somut olayla hiç bir ilgisi yoktur.
Vekillik sözleşmesinin kamusal biçimde düzenlenmesi zorunlu değildir. Ne var ki, davalı davayı yadsımış ve davanın reddini dilemiştir. Öyleyse, genel kurul (MK. m. 6) uyarınca, tanıt yükünü davacı taşır. Burada, savın yazılı kanıtla mı tanıtlanacağı sorusunu yanıtlamak gerekir. Şöyle ki; Yargıtay'ın 5.7.1947 gün, 6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile gerek dolayısıyle temsil, gerekse tarafta muvazaa yoluyla nam-ı mustear davalarının senede karşı bir iddia niteliğinde olduğu gerekçesiyle HUMK. m.290'a göre yazılı kanıtla tanıtlanması gerektiği kabul edilmiştir. Oysa, 7.10.1953 gün, 8/7 sayılı İnançları Birleştirme Kararının gerekçesinde, HUMK, m. 293, bend 1 uyarınca karı-koca arasında vekillik sözleşmesinin her türlü kanıtla tanıtlanabileceği belirtilmiştir. Bu görüşün, somut olaya etkisi ise şöyledir: Yanlar, HUMK.m.293/I anlamında, yakın akraba sayılamaz. O nedenle sav, her türlü kanıtla tanıtlanamaz ve olayda tanık dinlenemez. Tutara göre, HUMK.m. 288 uyarınca yazılı kanıt gerekir. Bu duruma göre, muvazaa yoluyla davalı adına tescil edildiği savlanan ve kamulaştırılan taşınmaz nedeniyle, davalının aldığı kamulaştırma parasının ödetilmesi savını yazılı kanıtla tanıtlayamayan davacının gösterdiği tanıkların, davalıca karşı konulduğu halde, dinlenip sözlerine dayanarak istem doğrultusunda ödetmeye karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel mahkemenin tüm bu yönleri gözetmemesi, hükmün bozulmasını gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıkanan nedenlerle, dava reddedilmek üzere, hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, 3000 lira duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine ve istek olursa peşin harcın iadesine 10.12.1981 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini