 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1981/4477
K: 1981/5627
T: 25.12.1981
DAVA : Mahkemece, davacıya, davalı banka kredi açılacağı yolunda kesin bir vaadde bulunulmamış olduğu, davacının üçüncü taksidi davalı bankanın karşılamadığını ve akreditif tutarını karşılayacak parasının hesabında bulunmadığını ve Maliye Bakanlığının tebliğlerini bildiği halde basiretli bir tacir gibi davranıp üçüncü taksidi kendisinin yatırıp akreditifin iptalini önleyebileceğini, böyle davranmayan davacının kusurlu olmakla davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Bakanlar Kanununun 44 üncü maddesi hükmüne göre banka şubelerinin 150.000, idare komitesinin 750.000 liraya kadar kredi açma yetkileri mevcut olup 750.000 lirayı aşan tutarlar için Genel Müdürlüğün teklifi üzerine ancak Yönetim Kurulu kredi açabilir. Olayda bu duruma uygun bir kredi sözleşmesi mevcut olmadığı gibi esasen davacının kredi teklifi de Banka Genel Müdürlüğü tarafından reddedilmiştir. O halde taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut değildir.
Davacı, davalı banka Kastamonu şubesine 21.5.1979 günlü akreditif açma teklifinde bulunmuştur. Ancak, herhalde tarafların sözlü görüşmeleri sonucu olmalı ki adı geçen banka şubesi, daha önce ve 9.5.1979 günlü yazısı ile aynı bankanın Ankara şubesine davacı adına peşin akreditif açılmasını istemiştir. Banka Ankara şubesi ise 18.6.1979 günlü yazısı ile akreditif açılması için Merkez Bankasına başvurulduğunu, 17 sayılı tebliğ gereğince dövizin Türk lirası karşılığının aylık üç eşit taksitte tahsili gerektiğini, bu durumda ilk taksidin 1.7.1979 tarihi itibariyle tahsil edileceğini bildirmiştir. Bu durum karşısında da davacıya kredi açıldığı hususu sabit olmamaktadır. Davacının 21.5.1979 günlü teklif mektubu arkasına koyduğu meşruhat da bir sonuç doğurmaktan uzaktır, zira teklifin muhatabı şubenin, Bankalar Kanunun 44 üncü maddesi hükmü gereğince esasen bu tutarda bir anlaşma yetkisi de yoktur.
Davacı, davalı banka tarafından kendisine kredi açılmadığını, diğer bir deyimle bankanın akreditifi finanse etmiyeceğinin o kadar farkındadır ki 4.7.1979 günlü yazısı ile Maliye Bakanlığına başvurarak ilk taksidin bir ay sonra yatırılması için müsaade istemiştir. Ancak hiçbir neden olmadan davalı banka Ankara şubesi ilk taksidi 2.7.1979, ikinci taksidi de 10.8.1979 tarihinde Merkez Bankasına yatırılmıştır. Davalı banka vekili 28.1.1980 günlü cevap dilekçesinde ve 3.3.1980 ile 30.1.1981 günlü dilekçelerinde davacının talep ettiği kredinin çıkacağı ümidiyle şubenin ilk iki taksidi yatırdığını beyan etmektedir.
Taraflar arasında, bu durumda bir sözleşme ilişkisi mevcut değildir. Diğer bir deyimle davalı banka akreditif nedeniyle davacı adına ödediği 1 ve 2 nci taksitleri bir sözleşmeye dayanarak ödememiştir. O halde bu taksit ödemelerini ancak vekaletsiz iş görme ile izah etmek mümkündür. Ancak vekaleti olmadan başkası hesabına iş gören kimse, o işi, iş sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına göre yapmağa mecburdur (BK. md. 410). Başlanan işin sona erdirilmesi de iş görenin mükellefiyetleri arasındadır. Fakat maksat hasıl olmasa bile masrafların faizi ile birlikte iş yapana ödenmesi gerekir, yeterki iş yapan icap eden ihtimamı göstermiş olsun (BK. Md. 413/2). Olayda davalı bankanın bu ihtimamı gösterdiği kabul edilemez. Zira kendi Genel Müdürlüğünün davacıya gerekli krediyi açacağı tahmini ile davacının 1 ve 2 nci akreditif taksitlerini ödediği halde Genel Müdürlüğün red cevabı henüz çıkmadan 1.10.1979 ve 25.9.1979 tarihinde akreditifi iptal ile yatırdığı iki taksidi geri çekmiştir. Bu durumda da vakelet gördüğü işi, kendi ihtimamsız davranışı ile sonuçlandırmayan davalı bankanın yaptığı giderleri ve ayrıca faizi istememesi gerekir.
Davacı da olayda kusurludur. Gerekli mali imkanları olmadığı ve krediyi sağlıyamadığı halde finansmansız akreditif açtırması, davalı bankanın 1 ve 2 nci taksitleri Merkez Bankasına yatırdığını öğrendiği ve bunun bankanın sözleşmeden doğan bir vecibesi olmadığını bildiği vaya basiretli bir tacir gibi bilmesi gerektiği ve her an 3 üncü taksidin ve hatta 1 ve 2 nci taksitlerin kendisinden istenebileceğini düşünerek ona göre mali olanak hazırlaması gerekirken bunu sağlamaması, işini takip etmemesi gibi hususlar buna örnek sayılabilir. O halde BK. nun 44 üncü maddesi hükmü gereğince davacının başka zarar ve ziyan istiyemiyeceğinin kabulü lazım gelir. Açıklanan bu hal karşılığında mahkemece davalı bankaca faiz, komisyon ve bunların diğer vergileri adı altında alınan paraların tutarı hesaplanarak bunun davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir.