 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
E: 1981/4401
K: 1981/4869
T: 17.11.1981
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul Asl. 5. Ticaret Mahkemesince verilen 24.12.1980 tarih ve 311/700 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı avukatı tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 17.11.1981 gününde taraf avukatları tebligata rağmen gelmediklerinden tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirkete ait 86.241 kg. miktarındaki donmuş kemiksiz at etinin müvekkilinin donatanı bulunduğu gemiyle Japonya'ya taşındıktan sonra malın hasarlı oluşu nedeniyle müvekkilince malın alıcısına 7.721.71 U.S.A. doları ödendiğini, davalıya 18.11.1975 günlü taahhütnamesi gereğince temyiz konşimento verildiğini hasarın taahhütname gereğince davalının sorumluluğunda bulunduğunu ileri sürerek yapılan ödemenin Türk Parası karşılığı olan 137.823.54 liranın ticari faizi ve icra inkar tazminatıyla birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, malın dört el değiştirmesinden sonra alıcı Japon firmasına satıldığını ve önceden temiz konşimento ibrazından sonra verdiği 26.1.1978 tarihli layihası ile de malın tesliminden itibaren 1 yıllık süre geçtiğinden davanın zamanaşımı yönünden de reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanılan delil ve belgelere göre, davalının süresinde zamanaşımı def'inde bulunmadığı sonraki def'in ise davacı tarafından muvafakat edilmediğinden zamanaşımı def'i yerinde görülmeyerek, alınan bilirkişi raporuna, davacının kaptanı tarafından malın hasarlı olarak teslim aldığına dair rezervli damgası kayıtlarına ve davalı tarafından verilen taahhütnameye dayanılarak 127.399,96 lira tazminatın ticari faiz ve % 20 icra inkar tazminatıyla birlikte davalıdan tahsiline, fazla istemin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davada öncelikle davalının zamanaşımı def'i üzerinde durulmak gerekir. Dava, taşıyıcı durumunda olan davacının davalı gönderene ait malın varma limanında hasarlı çıkması üzerine taşıyıcı sıfatıyla TTK. nun 1061. maddesi gereğince gönderilene ödediği tazminatın davacı taşıyan ile davalı gönderilen arasında düzenlenmiş bulunan 18.11.1975 tarihli taahhütname belgesine dayanılarak ikame edilmiş bulunmaktadır. Şayet bu belgenin geçerliliği kabul edilirse o zaman davanın dayandığı belgeye göre, dava Borçlar Kanununun genel zamanaşımı hükümlerine tabii olacak, aksihalde yani bu belgenin geçersizliğinin kabulü halinde ise taşıyanın gönderilene ödediği tazminattan dolayı malı hasarlı olarak gemiye yüklediğini iddia ettiği davalı gönderilene, bu ödeme nedeniyle elde ettiği (halefiyet) hakkına dayanırak rücu davası olarak kabul edilecek ve bu takdirde dava TTK. nun 1067. maddesindeki süreye tabii olacaktır.
O halde, öncelikle davacının davasına dayanak yaptığı 18.11.1975 günlü belgenin geçerli olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. Sözü edilen belgenin incelenmesinde malın yüklenmesi sırasında ikinci kaptan tarafından düzenlenen (ikinci kaptan tesellüm makbuzu-Mate's Receipt) da bulunan malın hasarlı olarak gemiye yüklendiğine ilişkin (rezervli) kaydının aradaki anlaşma gereğinde konşimentoya derç edilmeyeceği ancak bu konuda taşıyıcının bir zararı doğarsa o zaman bunu gönderenin ilk talepte taşıyıcıya ödeyeceğini kabul ve taahhüt eden bir belge niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu tür anlaşmalar, dosya içindeki bilirkişi raporunda da açıklandığı gibi TTK.nun 1064/2. maddesindeki buyurucu hüküm gereğince hükümsüzdürler. Bu maddenin Yasa koyucu tarafından düzenlenen gerekçesinde de belirtildiği gibi, taşıyanla gönderenin kendi aralarında anlaşarak gerçeğe aykırı konşimentodüzenlemeleri suistimal niteliğinde görülerek, bu gibi suistimallerin önlenmesi için bu yasal düzenlemenin yapıldığı anlaşılmaktadır. (TBMM. Adliye Encümeni Mazbatası, Gerekçe sh. 409-İsmail Doğanay TÜRK TİCARET KANUNU ŞERHİ sh. 355-356 Ankara Cilt. 3, 1979). Yukarıda da değinildiği gibi bu madde hükmü emredici nitelikte bulunduğundan mahkemece de re'sen gözönünde tutulması gerekir. O halde, bu davaya dayanak yapılan 18.11.1975 tarihli belgenin geçersizliği ortaya çıktığına göre, davanın Borçlar Kanunundaki genel zamanaşımı hükümlerine tabii olmayıp, davacının taşıyıcı sıfatıyla gönderilene ödediği tazminattan dolayı (halefiyete) dayanarak davalı gönderene rücu ettiğine nazaran, bu davada TTK.nun 1067. maddesinde belirtilen 1 yıllık süreye tabii bulunmaktadır. TTK.nun 1067. maddesindeki sürenin bir (zamanaşımı süresi) olmayıp (hak düşürücü bir süre) olduğu ise gerek kanun koyucu tarafından düzenlenen yasa gerekçesinde (TBMM. Adliye Encümeni Mazbatası Gerekçe sh. 400) gerekse Yargıtay kararlarında (HGK. 10.10.1962 gün ve E.T./64, K. 34 ve 12.2.1964 E. 706, K. 135, TD. 10.10.1973 gün 1973/3017-3757 TD. HD. 18.6.1975 gün 75/1366 2002 sayılı kararları) kabul edilmiş ve bu husus artık Yargıtay'ın kökleşmiş içtihadı haline gelmiştir. (Bu hususlar için bakınız Ismail Doğanay, yukarıda sözü edilen eser sh. 366-370). Bütün bu açıklamalar nazara alındığında halefiyet) yolu ile açılan bu davanın TTK. nun 1067. maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü süreye tabiiolduğu ve sürenin bu niteliği itibariyle de mahkemece davalının def'ine lüzum kalmaksızın re'sen nazara alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Dava yukarıda da değinildiği üzere (halefiyet) esasına dayandığına göre, TTK.nun 1067. maddesindeki malın teslimi tarihinin bu sürenin başlangıcı olarak nazara alınması gerekir. Mahkeme kararından gerek boşaltma tarihi olan 24.2.1976 gerekse, malın alıcısı tarafından yaptırılan 9.3.1976 günlü ekspertiz raporundan, malın en geç bu ikinci tarihte gönderilene teslim edildiği ve bu tarih ile davacının davalı aleyhine dava konusu meblağ için icraya başvurma tarihi olan 5.4.1977 tarihi arasında TTK. nun 1067. maddesinde düzenlenen bir yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden davanın bu yönden reddine karar verilmek gerekirken aksine düşünceyle 18.11.1975 tarihli belgenin geçerli bir belge olduğu ve bir yıllık sürenin de zamanaşımı süresi olduğu ve zamanaşımı def'inin de süresinde ileri sürülmediği görüşüyle davanın kabul edilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, davalı vekili gelmediğinden aleyhine duruşma vekillik ücreti tayinine yer olmadığına ve ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine 17.11.1981 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.