 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1980/2799
K: 1983/1211
T: 25.11.1983
DAVA : Taraflar arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.12.1978 gün ve 1977/361, 1978/559 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7.6.1979 gün ve 1979/2267-3025 sayılı ilamı ile, "..1-Dava, dava dışı sigorta ettiren 3. kişilere, davacı şirketçe ödenen 80.500 lira sigorta tazminatının, sigorta konusu malların taşınması sırasında meydana gelen trafik kazasında hasarlarına neden olan davalılardan TTK.nun 1301. maddesi gereğince rücuan ve müteselsilen tahsili istemini içermektedir.
2 - Davacı sigorta şirketi ile sigortalısı 3. kişiler arasındaki ilişki, kazanın meydana gelişi ve zararın vukuu hususları taraflar ve vekilleri arasında tartışmalı değildir.
a) Taraflar arasında tartışılan konular, davada zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı ve meydana gelen trafik kazasında davalıların kusurlu olup olmadığı noktalarında yoğunlaşmaktadır.
b) Davalı H. dışındaki davalılar davanın esasına cevap dahi vermemişlerdir.
c) Mahkemece de yalnız bu hususlar incelenmiş ve davalıların olaydaki kusur oranlarının tesbiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve 8.9.1978 günlü rapor istihsal olunmuştur.
Daha yalın bir deyimle ne taraflar ne de mahkeme, davanın hüküm aşamasına kadar, davanın dayanağını teşkil eden sigorta poliçelerinin, yürürlük tarihi ve dava konusu olayı kapsamına alıp almadığı hususu üzerinde durmamışlar, bunu tartışma dışı bırakmışlardır.
3 - HUMK.nun 75. maddesi hükmüne göre, yasanın tayin eylediği istisnalardan başka hallerde hakim iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya iddia nedenlerini re'sen nazarı itibare alamaz ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz. Ancak, müphem ve mütenakıs gördüğü iddia ve sebepler hakkında izahat isteyebilir. Yine aynı maddenin son fıkrası gereğince de hakim davanın her safhasında iki tarafın iddiaları hududu dahilinde olmak üzere kendilerini istima ve lazım olan delillerin ibraz ve ikamesini emredebilir.
a) Dava konusu olayda, hakimin iki taraftan birinin söylemediği, poliçenin yürürlüğe giriş tarih ve saatini resen nazara alması ve iddia ve savunma sebeplerini aşması anılan yasa maddesine aykırıdır.
b) Mahkemenin hükmüne dayanak yaptığı 12.5.1976 tarihli sigorta poliçeleri delil listesi ile birlikte 4.7.1977 günlü ilk oturumda ibraz edilmiş, davalı H. vekili 14.7.1977 günlü cevap dilekçesinde, poliçelerin geçerlilik ve yürürlük tarihine karşı bir beyanda bulunmamış ve mahkemece de taraflara bu konuda herhangi bir sual tevcih olunmamıştır. Davadan önce taraflar arasında teati olunan ihtarnamelerde de bu hususa hiç değinilmemiştir.
c) Biran için varsayım olarak, olay ve yükleme tarihi ile sigorta poliçe suretlerindeki yükleme ve poliçede yazılı sorumluluk başlangıç ve kapsamı hakkında bir çelişki veya bir belirsizlik bulunduğu düşünülse bile bu takdirde hakimin yapacağı iş, yine HUMK.nun 75. maddesinin sair hükmü gereğince taraflardan bu konuda izahat almak ve icabederse bu konuda delil toplamaktır. Hal böyle iken mahkemece taraflar dinlenmeden, icabında poliçe asılları celp edilip davacı sigorta şirketinin defter ve kayıtları incelenmeden, ihtilafsız olan hususun hilafına dayanılarak hüküm tesisi yerinde değildir.
4 - HUMK.nun 75. maddesinin yorumunda, doktrin ve uygulamada bir paralellik mevcuttur. Yani doktrinde de uygulamada da taraflarca tartışma konusu yapılmayan ihtilafsız hususun aksinin hükme dayanak yapılmıyacağını kabul etmektedir.
a) Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.4.1968 gün ve 6/408-258 sayılı içtihadında aynen, "hadisede taraflar arasında ihtilaflı olmayıp bir ihtilaf sebebi de teşkil etmeyen hususlar ve mahsusun hilafı resen bozma sebebi yapılamaz" denilmek suretiyle ihtilafsız hususların hilafının hükme esas alınamıyacağı önerilmiştir.
b) Doktrinde de nizalı kazada da kural olarak taraflarca izhar prensibinin cari olduğu, hakimin tarafların bildirmediği vakıaları resen nazara alamıyacağı, olaya tesbit ederken ve hükmünü verirken bu ihtilafsız vakıaların doğru olduğu noktasından hareket etmek mecburiyetinde bulunduğu hususları tartışmasız olarak kabu edilmekte ve açıklanmaktadır. Ancak istisnai olarak örneğin boşanma gibi bazı davalarda resen araştırma prensibinin uygulanabileceği görüşü ileri sürülmekte ve resen araştırma prensibine tabi davaların daha çok tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edemiyecekleri davalar olduğu belirtilmektedir (Bakınız Prof Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Sayfa 343,344,345).
5 - TTK.nun 1312. maddesine göre karada taşınan eşya sigortalarında sigortacı, eşyanın taşıyıcıya tesliminden gönderilene teslimine kadar meydana gelen zararlardan sorumludur. Ve sigortacı taşıma işlerini görmeye memur olanların kasten veya kusurlarıyla sebebiyet verdikleri hasarları da tazminle yükümlüdür. Yine aynı Yasanın 1295. maddesi gereğince de sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksidin ödendiği tarihten başlar. Şu kadar ki kara ve denizde mal taşıma işlerine ait sigortalarda sigortacının mesuliyeti aktin yapıldığı andan başlıyacağı gibi sigorta primi de poliçe henüz tanzim edilmemiş olsa bile o anda muaccel olur.
a) Mahkemenin kabul şekline göre dava konusu olayda da TTK.nun 1295. maddesinde yazılı olduğu şekilde, sigorta aktinin başlangıç tarihinin yani sigortacının sorumluluğunun başladığı anın tesbiti için davacı sigorta şirketinden izahat alınması, aktin telefon talimatı işlemi yoksa başka şekilde mi tekevvün ettiğinin araştırılması, sigorta poliçeleri ve müstenidat asıllarının celp olunması ve icabında bunlarla birlikte şirket kayıtları ve muhaberatının da incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan inceleme ile karar verilmesi doğru değildir.
b) Kaldı ki davacı vekili duruşmada ve dava aşamasında kendisine açıklama olanağı verilmeyen, poliçe suretlerindeki yükleme ve poliçe yürürlük tarihlerinin sonradan poliçeler doldurulurken daktilo hatası olarak 11.5.1976 yerine 12.5.1976 şeklinde tanzim edildiğini ve bunu isbata hazır olduklarını da bildirmiştir. Mahkemenin duruşma sırasında ileri sürülmeyen ve ihtilafsız olan hususun bilafını dayanak yaparak davacı aleyhine hüküm vermesi davacı şirketin temyiz aşamasında bu noktayı temyiz nedeni yapmamasını engelleyemez. 6 - Olayların normal akışı ve taraflar arasında teati edilen ihtarnameler münderecatı da kazanın vuku bulduğu 11.5.1976 gününden bir gün sonra, dava dışı sigortalının sigorta şirketine başvurarak 12.5.1976 günlü ve yürürlüğe girişi de o gün başlayacak bir sigorta yaptırması ve sigorta şirketinin de sigorta yürürlük tarihinden önce meydana gelen bir hasarı da sigorta kapsamına alarak hasar bedelini ödemesi düşünülemez. Hiç bir sigorta şirketi 80.000 lira tutarındaki bir meblağı, kaza trafik raporunu alıp incelemeden ödeyemez. Hataen ödese bile bunu saptama hakkına sahiptir.
Şu duruma göre tarafların ileri sürüp dayanmadıkları ihtilafsız bir vakıanın hilafı mesnet alınarak karar aşamasında davanın reddi HUMK.nun 75. maddesine aykırı olduğu gibi, mahkemenin kabul şekline göre de tarafların beyanları ve delilleri olmadan poliçe suretindeki sigorta sorumluluk tarihinin hükme esas tutulması, TTK.nun 1295. maddesinde yazılı koşulların araştırılmaması suretiyle noksan tahkikatla hüküm tesisi de bozmayı gerektirmektedir..." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
KARAR : Hernekadar, somut olayda gerçekleşen maddi olgular karşısında usulün 75. maddesi hükmünün uygulanması olanağı yok ise de, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma ilamında açıklanan diğer gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 25.11.1983 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalılardan (H. D.) dışında kalan davalılar, esasa cevap vermemiş ve dava onların gıyabında devam etmiş olmasına göre, diğer üç davalının davayı inkar etmiş sayılmaları icabedeceğinden, davacı sigorta şirketinin, rizikonun gerçekleşmesi anında kendi sigortalısı ile aralarında sigorta aktinin vücut bulduğunu ve rizikonun da akdin yürürlüğe girmesinden daha sonra meydana geldiğini usulen isbat etmesi şarttır.
Davalılar aleyhine açılan işbu dava, TTK.nun 1301. maddesine dayanmasına ve diğer bir deyişle, dava (halefiyet nedeniyle rücu davası) bulunmasına göre, davanın ilk şartı davacı sigorta şirketinin davalılardan talep edebileceği bir hakka sahip olduğunu ve kendi sigortalısının halefi ve diğer bir deyişle, (aktif husumet) ehliyetine sahip olduğunu isbat etmesi gerekir. Bilindiği üzere, aktif husumete ilişkin yönlerin mahkemece re'sen gözönünde bulundurulması icabeder. Mahalli mahkemenin bu nedenle, sigorta aktinin başlangıç tarihini ve dolayısıyla aktif husumet yönünü kendiliğinden inceleyerek bu hususta karar vermesi, kanun gereğidir. Çünkü, davacının Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesine göre, davalılardan, sigortalının (halefi) olarak ve (rücuan) tazminat isteyebilmesi için, sigorta aktinin kanuna uygun şekilde yapıldığını ve ayrıca rizikonun da bu süre içerisinde meydana geldiğini isbat etmesi icabeder. Dava konusu olayda ise, rizikonun 11.5.1976 günü saat 20.000'de vukubulmasına rağmen, davacı ile dava dışı sigortalı arasındaki sigorta sözleşmesinin kazadan bir gün sonra yani 12.5.1976 günü saat 19.15'de vuku bulduğu, taraflarca ihtilafsızdır. Davacı sigorta şirketinin sigorta sözleşmesine yanlışlıkla 11.5.19076 tarihi yerine, bir gün sonraki 12.5.1976 tarihini yazdıklarına ilişkin iddiası; Türk Ticaret Kanununun tacirlerin basiretli davranmaları ile ilgili 20/f. 2 hükmüne aykırı bir iddiadan öteye geçemez. Binaenaleyh, TTK.nun 1295/f. 3 gereğince düzenlendiği iddia olunan sigorta poliçesinin 12.5.1976 tarihinde düzenlenmesine rağmen, bir gün önce, yani 11.5.1976 tarihinde vuku bulan diğer bir deyişle (henüz sigorta akdi ilişkisi) vücut bulmamış günde meydana gelen kaza nedeniyle, davacı sigorta şirketinin kendi sigortalısına tazminat ödemesi ve bilahare bu tazminatı rücuan davalılardan istemesi hukuken mümkün değildir. Sigorta aktinin ve bu akitteki rizikonun başlama gün ve saatinin aksi ancak yazılı belge ile ispat edilebilinir, hatadan bahsetmek yukarıda değinildiği üzere, TTK.nun 20/f. 2 hükmüne aykırıdır. Bu nedenlerle ekseriyet kararına muhalif olduğundan, doğru olan mahalli mahkeme kararın onanması oyundayım.