 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1980/2473
K: 1983/416
T: 22.04.1983
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.12.1978 gün ve 241-346 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 30.4.1979 gün ve 95-3835 sayılı ilamiyle; (...Dava sonuç itibariyle, hukuki nitelikçe Kurumca yanlış hesap sonucu 1912 sayılı Kanuna göre, fazla ödenen yaşlılık aylıklarının kesilmesine dair bu işlemin iptaline ilişkindir. Davacı, bu konuda iyi niyetli olduğunu iddiasının temeli olarak ileri sürmüştür. Dosyadaki belgelerden de iyi niyetli olarak kabul edilmesi gerektiği ve davacınıne durumunu bilerek yaşlılık aylığı almadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki iyi niyet asıldır ve davalı Kurum davacının kötü niyetli olduğunu da kanıtlamamıştır. Öbür yandan birçok Yargıtay Kararlarında da anlatımını bulduğu üzere iyi niyetle zenginleşen kimse zenginleşmenin geri verilmesinden ötürü, zenginleşme hiç olmasaydı bulunacağı durumdan daha kötü duruma düşürülemez. Yaşam deneyimlerine göre davacının günümüzün koşulları içinde günü gününe ve kıtı kıtına yaşayan bir kimse olduğunun da kabulü gerekir. Şüphesiz bu yönün kuşku ve duraksama duyulması durumunda mahkemenin gerekli inceleme ve araştırma yapabileceği söz götürmez.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden Davacı vekili av. (İ.A.)
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 99. maddesinde, sigortalılarla hak sahibi kimselerin sahip bulundukları Sosyal Sigorta haklarının, hakkı doğuran olay tarihinden itibaren 5 yıl içinde istenmediği takdirde düşeceği hükme bağlanmıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları ile dosyadaki delillerden; davacının babası sigortalı (M.B.)'nun 24.10.1970 günü öldüğü; 506 sayılı Yasa'nın 99. maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre dolmadan 15.10.1975 tarihinde, davacı adına annesi tarafından davalı Kurum'a müracaat edilerek, oğlu davacıya aylık bağlanması istendiği anlaşılmaktadır. Esasen bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da yoktur. Ne var ki, mahkeme 15.9.1959 doğumlu olmakla beraber, 18.8.1975 tarihinde evlenmekle reşit olan davacı adına annesi tarafından yapılmış olan bu başvuruyu geçerli saymamıştır. Oysa davacı, daha sonra, 3.11.1977 tarihinde bizzat Kurum'a başvurmak suretiyle evvelce annesi tarafından ve kendisini temsilen yapılmış olan başvuruya icazet vermiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere, yetkisiz temsilci tarafından yapılmış olan bir işlem, temsil olunanın sonradan icazet vermesi halinde, sanki yetkili temsilci tarafından yapılmış gibi sahih ve geçerli hale gelir. Böylece, icazet, mevcut olmayan temsil selahiyetinin yerini tutar ve makable şamil bir hüküm doğurur. Başka bir anlatımla o hukuki muamele yapıldığı tarihten itibaren geçerli hale gelir ve hüküm ifade eder.
Olayda, davacının babası olan sigortalı 24.10.1970 gününde öldüğüne, 15.10.1975 gününde de, davacı adına annesi tarafından davalı Kurum'a müracaat edildiğine ve bizzat davacının verdiği 3.11.1977 tarihli dilekçe ile de önceki başvuruya icazet verilmiş bulunduğuna göre, davacının 506 sayılı Yasanın 99. maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süreyi geçirmeden Kurum'a başvurduğunun kabulü gerekmektedir.
O halde, yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.4.1983 gününde oybirliği ile karar verildi.