 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1980/2296
K: 1981/687
T: 23.10.1981
DAVA : Taraflar arasındaki "muarazanın önlenmesi ve alacak"davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 5.11.1976 gün ve 1972/1295-388-623 sayılı kararın incelenmesi davacı şirket tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk dairesi'nin 2.6.1977 gün ve 1977/153-1227 sayılı ilamiyle, (...Mahkeme kararı, (7) bent halinde gösterilen ayrı ayrı nedenlerle) bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı şirket vekili.
Yerel mahkeme hükmünün özel dairece bozulmasından sonra açılan duruşmanın 17.4.1978 günlü oturumdan mahkemece bozma ilamının 1. ve 2. bentlerindeki bozma nedenlerine karşı direnilmesine; 4, 5 ve 7. bertlerde sevkedilen bozma nedenlerine uyulmasına; 3. ve 6. bentlerde öngörülen bozma nedenlerine de uyulmasına; 3. ve 6. bentlerde öngörülen bozma nedenleri hakkında ise, ancak bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra bir karara varılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme bu ara kararı doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırdıktan ve son oturumda 3. ve 6. bentlerde öngörülen bozma nedenlerine de uyulmasına karar verdikten sonra duruşmayı (... kararın yazılıp dosyasına konacağı, hazır bulunan taraf avukatlarına anlatıldı...) şeklindeki bir kararla bitirmiştir.
Her ne kadar duruşmanın sona erdirilmesine ilişkin olan ve yukarıya metni aynen alınan kararda sonucun ne olduğu acıkca belirtilmemiş ise de; taraflara tebliğ olunan gerekçeli kararda özel daire bozma ilammının 1 ve 2. bentleriyle diğer bentlerinde sevkedilen tüm bozma nedenleri doğrultusunda hüküm kurulduğu ve sonuçta davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Böylece mahkeme, 17.4.1978 günlü ara kararıyla bozma ilamının 1 ve 2. bentlerindeki bozma nedenlerine karşı eski hükümde direnilmesine karar verdikten sonra, son kararda bundan dönerek rüca ederek bozma ilamı doğrultusunda hüküm kurmuş bulunmaktadır.
Oysa böyle bir uygulamaya 17.4.1978 günlü kararın niteliği yönünden olanak yoktur. Şöyle ki:
Türk hukuk uygulamasında yer alan deyimi ile ara kararları yargılamaya son vermeyen aksine onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardandır. Mesela; görev, yetki itirazlarının reddine, bir delilin kabule şayan bulunup bulunmadığına, zanmanaşımı savunmasının reddine ilişkin kararlar bu niteliktedir. Bütün bu kararların ortak niteliği, hakimin bu ara kararıyla işten elini çekmeyip, davaya devam etmesidir. O halde mahkeme, işten el çekmesine müncer olmayan bir ara kararıyla, belli bir olayı halledip, bilahare bu kararında hukuki bir hata yaptığını anlarsa, bundan dönerek yerine hukuka uygun olan yeni bir karar ikame edebilir. Diğer bir söyleyişle, kural olarak mahkeme (hakim) verdiği ara kararından (dava veya yargılama sonuçlanmadan önce) dönebilir. Bu kuralın tek istisnası, verilen ara kararın taraftan biri yararına (kazanılmış hak) doğurması halidir; yani, bir ara kararıyla taraflardan biri yararına usuli kazanılmış hak doğmuş ise, mahkemenin artık bu ara kararından dönmesine yasal olanak yoktur. Mesela; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına; isbat yükü kendisine düşen, takdiri delillere iddiasını gerçeğe yakın bir şeklide isbat etmiş ve fakat hakime tam bir kanaat verememiş olan tarafa Usulün 356. maddesi hükmünce hakim tarafından re'sen and yöneltilmesine; taraflardan birine kesin mehil verilmesine (Usul m. 163) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup, bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesesi Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir (9.5.1960 gün 21 E., 9.K. ve 4.2.1959 gün, 13 E., 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden).
Ancak direnme ısrar kararları ayrı bir hukuksal yapıya sahiptir. Direnme kararları (Usul m. 429/II), bir davayı sona erdiren ve bu niteliği itibariyle de temyizi mümkün olan son nihai kararlardan dır. Diğer bir ifade ile mahkemedirenme kararı ile davadan elini çeker; yani, davayı yeniden sona erdirmiş olur; bu durumda mahkemece yapılacak iş, gerekçeli kararı direnme doğrultusunda yazmaktan ibarettir. hal böyle olunca direnme kararından dönme rücu yukarıda etraflıca izah olunan nedenlerle esasen mümkün değildir Ayrıca bakınız; Anayasa Mahkemesi Kararı 3.7.1972 gün, 34/39 sayılı Resmi Gazete 3.9.1972 gün, sayı 14295).
Buna karşılık bozma ilamının bir bölümüne uyulup, olayımızda olduğu gibi bir bölümüne karşı direnilmesi de mümkündür. Bu durumda dahi direnilen bölüm neden yönünden durumda bir değişiklik söz konusu olamaz. Zira mahkeme bu durumda dahi kısmı direnme kararıyla davanın o bölümünden elini çekmiş demektir. Bozma ilamının bir bölüme karşı uyulmuş ve davanın bir bölümü ile ilgili olarak bir araştırmaya girişilmiş; özetle hakimin elini davadan tam olarak çekmemiş bulunması olğusu hiç bir yönden sonucu etkilemez; hele, kısmi direnme karının yalnız başına temyiz edilememesi direnme kararlarının hukuksal yapısını ve doğurduğu sonucu değiştirmez HGK. 12.1.1972 İc.İf./582 E. 6.K.). Nitekim Hukuk Genel Kurulu başka bir kararında (... Kısmi uyma ve kısmi ısrar kararını vermiş olan hakim, sonradan o mahkemeden ayrılmış olsa bile, yerine gelen hakimin, kısmi uyma kararı gereğince inceleme yapmak ve kendisinden önceki hakimin uyduğu ve ısrar ettiği kısımların tümü hakkında gerekçeli nihai kararı vermek zorunda olduğunu...) vurgulamak suretiyle soruna açık bir çözüm getirmiştir (HGK.20.3.1962 gün, 2/10 E. 25 K.).
Bu görüş, esasen ilamın tefhim edilen karara uygun olarak düzenlenmesi zorunluluğa ilişkin temel ilkenin ve (kamu düzeninin) de doğal bir gereğidir. (HGK. 1.2.1969 gün, 1966/1-776 E.74 K.)
O halde, 17.4.1978 günlü kısmi direnme kararına uygun olarak direnme kararı yazılıp, taraflara tebliğ olunmak üzere karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü, ile yukarıda yazılı nedenlerle yerel mahkeme kararının HUMK.nun 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA 23.10.1981 gününde oybirliği ile karar verildi.