 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 1980/1923
K: 1981/757
T: 20.11.1981
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 5. Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.2.1979 gün ve 864-116 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2.7.1979 gün ve 2620-3902 sayılı ilamiyle (.. Davacı, davalı ile birlikte ortak oldukları Çınarcık'taki motelin 1972 yılından bu yana işletmeciliğini davalının yaptığını, bu tarihten beri hesap vermediğini ileri sürerek fazla talep hakkı saklı kalmak üzere şimdilik 180.00 lira kar payının % 10 ticari faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davacının alacağını fazlası ile aldığını, başka alacağı bulunmadığı savunmuştur. Mahkemece isteğe hükmedilmiştir.
Borçlar Kanununun 88. maddesi gereğince faiz veya kira bedeli gibi muayyen zamanlarda ödenmesi lazım gelen sair borçlar gibi ortaklık kar payları da aynı kanunun 530/2. maddesine göre her yıl ödenmesi gerektiğinden devri borçlardandır. ihtirazı bir kayıt ileri sürülmeksizin bir taksit için makbuz veren alacaklı ondan evvelki taksitleri de tahsil etmiş sayılır. 1976 yılı kar payının alındığına ilişkin makbuz verilmiş olması ondan önceki kar paylarının da alınmış sayılmasını gerektirir. Ancak 1976 yılı kar payından noksan alınan varsa ona hükmetmek gerekir. Yukarıda anılan karinenin aksini yani 1976 yılından önceki yıllara ait kar paylarını almadığını davacının yasal delillerle kanıtlaması gerekir. Bu yön gözetilmeden isbat yükünün ters yöneltilerek yazılı şekilde hüküm verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davacı (.. mülkiyeti yarı yarıya annesi ile davalıya ait olan bir motelin adi ortaklık suretiyle davalı tarafından işletildiğini; ancak, annesi (K.) nin öldüğü 1972 yılından beri, idareci ortak durumundaki davalının mirasçı sıfatiyle kendisine hesap vermediği gibi, kar payını da ödemediğini..) ileri sürerek 1972-1975 yıllarına ait olmak üzere 4 yıllık kar tutarı 180.000 liranın tahsilini istemiştir.
Davalı; (..her yıl davacıya kardan pay verdiğini, esasen başka geliri olmayan davacının bu payla geçindiğini; ancak kendisinden 1976 yılı için bir makbuz aldığını, esasen durumun gelir vergisi beyannamelerinin tetkiki suretiyle tesbit olunabileceğini..) savunmuştur.
Mahkeme dava edilen dönemlerle ilgili kazanç durumunu bir bilirkişi kuruluna tesbit ettirdikten sonra istek doğrultusunda karar vermiştir.
KARAR : Bu karar Özel Dairenin, (yukarıya metni aynen alınan) ilamiyle bozulmuştur. Yerel Mahkeme Özel Dairenin gerekçesi hilafına, adi ortaklıktan doğan kar payının devri borçlardan olmadığını, bu itibarla B.K.nun 88. maddesinde öngörülen karinenin bu davada (ileri sürülen isteğin niteliği yönünden) uygulanma olanağı bulunmadığını kabul ile eski kararında direnmiştir.
Görülüyor ki, dava edilen alacağın niteliği ve maddi olguların gerçekleşme biçimi yönünden ne taraflar arasında ve ne de mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık yoktur. Bütün uyuşmazlık adi bir ortaklıktan kaynaklanan kar payının devri (periyodik) bir eda olup olmadığının tesbitinde toplanmaktadır. O halde bu yönün çözümlenmesi zorunludur. Zira bu soruya verilecek yanıt, aynı zamanda davanın çözümüne etkili olacaktır.
Bilindiği gibi, M.K.nun 6. maddesi hükmünce alacaklı kural olarak alacağını dayandırdığı olayları nasıl isbat ile yükümlü ise, keza alacaklının ifa isteğine karşı ifade bulunduğunu ileri süren borçlu dahi, borcun düşmesi sonucunu doğuran bu olayı isbat ile yükümlüdür. Borçlunun ifasını herhangi bir ihtirazı kayıt koymaksızın kabul etmiş olan alacaklı, sonradan söz konusu ifanın borca uygun surette olmadığını iddia ederse, bu iddiasını isbat yükü de artık kendisinindir. Görülüyor ki, borcun ifasını isbat, asıl borçluya ait bir yüktür. Bu nedenle de borcunu tediye etmiş olan borçlu, icabında onu isbat yolunda bir takım haklarla ve lehine konulmuş bazı karinelerle takviye edilmiştir. B.K.nun 87-89. maddeleri işte bu olanakları düzenlemektedir. Yasa koyucu borçluya, ifasını isbat olanağını sağlama bakımından az yukarıda anılan maddelerde (makbuz) ve (senedin) iadesini) isteme hakkını vermiş ve buna bazı karinler bağlamıştır. Bu karineler 88. maddede düzenlenmiştir. Anılan maddede biri (belirli dönemlerde ödenmesi gereken borçlarla), diğeri (faizli borçlarla) ve üçüncüsü de (senedin borçluya iadesiyle) ilgili olmak üzere bazı karineler öngörülmüştür. Temyize konu bu davadaki uyuşmazlık, adi ortaklığa dayanılarak istenen kar payının, devri bir eda olup olmadığı noktasında düğümlendiğine göre, Kurulumuzca müzakereler bu konuda yoğunlaştırılmıştır.
B.K.nun 88. maddesine göre, alacaklı faizden veya kira parası gibi muayyen zamanlarda ödenmesi lazım gelen sair borçlardan bir taksit için ihtirazi kayıt dermeyan etmeden makbuz verdiği takdirde, önceki taksitler de tahsil etmiş sayılır. Bu gibi durumlarda alacaklı, önceki taksitlerin henüz ödenmediği gerekçesiyle sonraki bir taksidin ödenmesini kabulden kaçınamaz. Ancak H.G.K.nun 16.11.1958 gün ve 3/42 E., 40 k. sayılı İçtihadında da açıkça vurgulandığı gibi, B.K.nun 88. maddesi bir feragat karinesini muhtevi olup, buyurucu (amir-emredici) bir hüküm ifade etmemektedir. Bu itibarla alacaklı bu karinenin aksini makbuz karinesini çürütmeye elverişli belge gibi kanıtla (and da olabilir) isbat edebilir.
Kuşku yoktur ki B.K. 88'deki karine, maddede anılan nitelikteki edimler için söz konusudur. Yani edim devri (periyodik) olmalıdır. İçinde tekerrür unsuru bulunan bütün edalar periyodiktir. Diğer bir söyleyişiyle (muntazam) aralıklarla ödenen borçlar, aynı borç ilişkisinden doğarak belirli zaman fasılalarla tekerrür eden edimlerdir. Bu edimlere örnek olarak (hisse senetlerine isabet eden temettüler, intifa senetlerinin ve lisans haklarının sağladığı gelirler, kiralar, akdi faizler, taksitli satışlarda taksitler, dernek aidatları, gazete ve mecmua abonman ücretleri, bir havagazı ve elektrik şirketine yapılan periyodik edalar, sigorta pirimleri, nafaka borçları) gösterilebilir. Burada alacaklı normal olarak taksitleri almadan daha sonraki devrelere ait taksitleri (edaları) kabul etmez. Bu itibarla 88. madde etraflı bir hesabı gerektiren ve özellikle zarar söz konusu olan ilişkilerde uygulanamaz.
Olayımıza gelince; davaya konu edilen istek, varlığı ve kar sağladığı ihtilafsız bulunan bir adi ortaklıktan kar payına ilişkindir. Gerçi B.K.nun 530. maddesi hükmünce "Şirketi idare eden idareci ortak en az her yıl bir kez hesap vermeye ve kar paylarını ortaklara ödemeye mecburdur," Ne varki, hesap devresi ile ilgili bu hükmün buyurucu nitelikte olması ortaklık kar payının, devri (periyodik) bir borç olduğu şeklinde yorumlanamaz. Çünkü B.K.nun anılan hükmü, maddenin başlığından da anlaşılacağı gibi, şirketi idare eden ortaklarla diğer ortaklar arasındaki ilişkiyi düzenliyen bir hükümdür. Nitekim yönetici ortağın, adi ortaklığın değil, bu ortaklığı oluşturan tüm ortakların vekili, yani temsilcisi olması da bu görüşü kanıtlamaktadır. bunun içindir ki her ortak B.K.nun 530 ve 392. maddesi hükümlerine dayanarak hesap verme borcuna aykırı hareket eden yönetici ortaktan hesap vermesini isteyebilir. Esasen yukarıda da açıklandığı veçhile ortaklık kar payı, örnekleri gösterilen edimler gibi muntazam aralıklarla ödenen ya da ödenmesi gereken borçlardan değildir. O halde, bu borçlarda B.K.nun 88. maddesindeki karine uygulama alanı bulmaz. Bu itibarla mahkemenin bu yönde verdiği direnme kararı doğrudur. Ancak karar altına alınmış bulunan alacağın hesap şekli ve kapsamı konusunda Özel Dairece bir inceleme yapılmadığından, esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, karar esasın incelenmesi için dosyanın 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından 20.11.1981 günü yapılan ikinci görüşmede ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi.