 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1980/11-2341
K. 1981/694
T. 28.10.1981
DAVA : Taraflar arasındaki "Ortaklıktan çıkartma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir Asliye Hukuk ( Ticaret ) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17/11/1978 gün ve 558-767 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.4.1979 gn ve 713-2239 sayılı ilamıyla ( ... Davacılar vekili, müvekkilleri ile davalıların ( ........ Fabrikası Adi Kom. Şirketinin ) ortakları olduğunu, davalıların davranışları ile ortaklığı çekilmez hale getirdiğini, 1976 yılında alınan bir parça taşınmaz için davalıların şufa davası açılmasını teşvik ile bedelini yatırdıklarını, müvekkillerinin para yediğini, kötüniyetli olduğunu ileri sürmek suretiyle ticari itibarlarını sarstığını, müessir fiil, hareket ve ihtarname ile ağır istisnalarda bulunduklarını, davalıların bu davranışlarıyla şirketin devamı güçleştiğinden davalıların şirketten ihracını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacıların iddialarının varit olmadığını, 11883 sayılı ihtarlarıyla müvekkillerini harcına ve kendileri arasında şirketin devamına karar vermelerinin yasaya ve anasözleşmeye aykırı olduğunu, şirket süreli olup feshi ihbarda bulunduklarını ileri sürerek davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece toplanan deliller ve mübrez ana sözleşmede şirketin süreli olduğu, fesih ihbarı gönderen davalıların ihracı istemi ile şirketin devamına karar verilmesinin mümkün olmadığı ve bunu mesnet yaparak ihraç kararı alınamayacağı anaşıldığından davanı reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davadaki istem, davalıların Adi Komandit Şirket ortaklığından çıkarılmalarına ilişkindir.
Davacı ve davalılar ( ....... Fabrikası Adi Komandit Şirketi A. D., B. V. ve Ortakları ) ortaklığının ortaklarıdırlar. Adi Komandit Ortaklık on ortaklıdır. Ve davacılardan ( A. H. K. ) ve ( B. V. ) komandite, diğer 4 davacı ve davalılar ise komanditer ortaktırlar.
5/9/1968 tarihide tescil ve ilan olunan adi komandit ortaklık ana sözleşmesinin 10. maddesinde; ( şirketin müddeti, tescil ve ilan tarihinden başlamak üzere 2 yıl olup, müddeti bitmesinden bir ay evvel ortaklardan herhangi birisi tarafından şirketin feshi yazılı olarak talep edilmediği takdirde şirket aynı süre ile uzatılmış sayılır. Bu usul gelecek dönemlerde de uygulanır ). 12. maddesinde de ( Şirketin feshi: müddetin hitamında veya daha evvel ortakların ittifakı ile şirketin feshine karar verilebilir ) hükümleri yer almıştır.
Davalılardan ( A. ) ve ( A.D. ) İstanbul 12. Noterliği aracılığı ile gönderdikleri 25/4/1978 gün, 14132 yevmiye sayılı ( A. ) ve ( V.D.'da ) Nevşehir Noterliği aracılığı ile gönderdikleri 27/4/1978 gün 9126 yevmiye sayılı ihbarnamelerle adi komandit ortaklığı feshettiklerini, davacılardan komandite ortak ( B.V. )'a bildirmişlerdir.
Davacılar, davalıların adi komandit ortaklığın yaşamını ve çalışmasını, tutum, davranış ve eylemleri ile imkansız hale getirdikleri savı ile, davalıların ortaklıktan çıkarılmaları davasında TTK.nun 197. maddesine dayanmışlardır.
1 - TTK.nun 267. maddesi hükmü gereğince, kollektif ortaklığın infisahına ve tasfiyesi ve ortakların oratklıktan çıkma ve çıkarılmasına dair olan 185-242. maddeleri hükümleri, adi komandit ortaklıklarda da uygulanır. Bu hüküm uyarınca süreli adi komandit ortaklırda ortaklığın feshini isteyen ortakların haklı nedenlerle ortaklıktan çıkarılması davasında TTK.nun 197/1. ve süresi belli olmayan ortaklıklarda da TTK.nun 198/1. maddesi hükümlerinin uygulanmak gerekir.
2 - Davalıların, ortaklığından çıkarılmaları dava edilen adi komandit ortaklık ana sözleşmesini 10. maddesinde "ortaklığın süresinin tescil ve ilanından başlamak üzere 2 yıl olduğu ve süre bitiminden bir ay önce ortaklardan herhangi birisinin ortaklığın feshini yazılı olarak istemediği takdirde ortaklığın aynı süre ile uzatılmış sayılacağı ve bu usulün gelecek dönemlerde de uyulanacağı" açıkça hüküm altına alınmış bulunduğuna göre ilk 5 dönemde ortaklığın feshinin istenmemiş olması ortaklığın süresi belli olmayan ortaklığa dönüşmesini gerektirmez. Çünkü, kuruluştaki iki yıllık süre, uzatmalar için de geçerlidir. Yani her uzatma iki yıllık süre ile sınırlıdır. Ortaklık ana sözleşmesinin 12. maddesinde yer alan hüküm ise 10. maddedeki ortaklığın iki yıl süreli olmasını bertaraf eden ve ortaklardan herhangi birinin tek yanlı fesih hakkını ortadan kaldıran bir nitelik taşımamakta ve tek yanlı fesih hakkını ortadan kaldıran bir nitelik taşımamakta ve bu madde yanında genel bir olanağa daha işaret etmektedir. Esaen bu hüküm, ortakların ittifakla alacakları kararla her zaman ortaklığı feshetme hakkını tanıyan kanuni sistemin tekrarından ibarettir.
Bu nedenlerle davacılar vekillerinin ortaklığın süresi belli olmayan ortaklığa dönüşmüş olduğu yolundaki savları ve bu yöne ilişen temyiz itirazları kanuni dayanaktan yoksundur.
3 - TTK.nun 197/1. maddesi ile, ( bir ortağın şahsına ait sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği hallerde ve mukavelede hüküm bulunduğu takdirde diğer ortakların ekseriyeti, onun şirketten çıkarılması suretiyle şirketin devamına karar verebilirler ) hükmü getirilmiş ve ikinci fıkrasında da ( bu kararın noter marifetiyle tebliğinden itibaren 3 ay içinde çıkarılan ortak tarafından iptali diğer ortaklara kaşı dava edilmediği takdirde bu karar kesinleşir ) hükmüne yer verilmiştir.
Bilindiği gibi; adi komandit ortaklıklar da ( kollektif ortaklıklar gibi )şahıs ortaklıklarıdır. Ortaklarının kar sağlamak amacı ile bir araya geldikleri bu tip ortaklıkların devamında ortakların birbirine güvenlerinin devamı önde gelen bir husustur. Bu nedenle de ortaklık kurulurken ana sözleşmeye konulacak hükümle ortaklığı belli bir süre için devam ettireceklerini ve süre bitiminden belli bir süre önce ortaklardan herhangi birinin feshi ihbar hakkına sahip olduğunu ortaklar peşinen kabul edebilecekleri gibi, ortaklardan birinin şahsına ait nedenlerden dolayı ortaklığın feshinin istenebileceği hallerde de, diğer ortakların çoğunlukla alacakları kararla, feshi isteyen ortağı ortaklıktan çkarabileceğini de kabul edebilirler ( TTK. 197/1 ). Ana sözleşmeye ortaklığın süresi hakkında hüküm konulmaması, ya da ortaklığın süresiz olması halinde ise, ana sözleşmede hüküm olmamasına rağmen ortaklardan herhangi bir ortaklığın feshini ihbar edebilir ve diğer ortaklar da bu ortağın ortaklıktan çıkarılması suretiyle otaklığın devamına karar verebilirler ( TTK. 198/1 ).
Bu suretle ortaklığın feshini isteyen ortağın diğer ortakların kararı ile ortaklıktan çıkarılarak ortaklığın devamına karar verebilmeleri bakımından TTK. ortaklığın süreli olması veya olmaması halleri yönünden bir ayırıma gitmiş ve düzenlemeyi ayrı hükümlerle yapmıştır. Ortaklıktan çıkarma ve ortaklığın devamına karar verme ortaklık süreli ise 197/1 ve süresiz ise 198/1. maddelerdeki koşullarla olanak içindedir.
Yukarıda ikinci bentte belirtildiği gibi davada sözkonusu olan adi komandit ortaklık süreli olduğundan TTK.un 198/1. maddesi hükmünün davada uygulama olanağı bulunmamaktadır.
TTK.nun 197/1. maddesi hükmünün davada uygulama olanağının bulunup bulunmadığı hususuna gelince, bu maddede, ortaklardan birinin şahsına ait nedenlerden dolayı ortaklığın feshinin istenebileceği hallerden ve ortaklık ana sözleşmesinde de hüküm bulunmasından sözedilmekte olup, mahkeme hükmü ile ortağın ortaklıktan çıkarılarak ortaklığın diğer ortaklar arasında devamının sağlanacağına açıkça yer verilmemiştir. Yani ilk bakışta, ortaklık ana sözleşmesinde hüküm yoksa,süreli ortaklıklarda ortaklardan birinin diğer ortakların çoğunluk kararı ie ortaklıktan çıkarılarak ortaklığın devamına karar verilemiyeceği gibi, bu ortakların ortağın ortaklıktan çıkarılması için mahkemeye de başvuramayacakları izlenimi edinilmektedir.
Oysa böyle bir yorum birbirine güvenme esasına dayanarak oluşturulan şahıs ortaklıklarından süreli olanlarından TTK.nun haklı nedenleri düzenleyen 187. maddesinin 1, 2 ve 3. bentlerindeki nedenlerden birini ortaklardan biri için sözkonusu olması halinde diğer ortaklar yönünden ortaklığın feshine gitmekten ibaret tek seçeneğin varlığını kabul sonucuna götürür ki, böyle bir durum feshe neden olan ortakla diğer ortakların yararlarının denkleştirilmesi ilkesine aykırı olduktan gayrı, feshe neden olan veya feshi ihbar eden ortağa diğer ortaklar zararına hareket edebilme olanağını tanımak olur. Yasa koyucunun ise böyle bir sonucu derpiş etmesi düşünülemez.
Esasen TTK.nun 197. maddesinin,yürürlükten kaldırılan eski Ticaret Kanununun 192. maddesine karşılık olmak üzere getirildiği, kanunun gerekçesinde belirtilmiştir. Adliye Encümeni mazbatasında da halen 197. maddesinin ikinci fıkrası olan fıkranın, 4. fıkra olarak, çıkarılan ortağın haklarını korumak bakımından maddeye eklendiğine işaret edilmiş ve bu fıkra ile itiraz davası açmak hakık tanınmıştır. Esi Kanunun 192. ve Yeni Kanunun 197. maddesi arasında maddenin yazılış ve tertip tarzı itibariyle bir fark bulunmakta ise de hüküm yönünden kesin olarak mahkeme kararı ile bir ortağın ortaklıktan çıkarılması hali men edilmemiş ve bunu önleyici bir hürküm getirilmemiştir. Eski Ticaret Kanununun düzeltilmesi ve değiştirilmesi nedenlerini açıklayan hükümetin gerekçe tasarısında belirtildiği gibi, Ticaret Kanununun bünyesindeki zayıflık giderilirken yeni bir uyumsuzluk doğuracak hükümlerden yasa koyucunun kaçınacağı esas olduğuna göre, iki kişilik kollektif ortaklıklarda da tanınmış sayılmak gerekir. Aksi halde iki kişilik otaklıklara ait TTK.nun 199. maddesinin de değiştirilmesi gerekirdi. Oysa bu hüküm, eski Ticaret Kanunundaki 195. maddesini dilini değiştirerek aynen muhafaza etmiştir. Bundan ayrı olarak 197/2. maddesi ile hakkında ortaklıktan çıkarma kararına karşı mahkemeye başvurma ve durum inceletme olanağı bir ortağa tanındığı halde diğer ortaklara o ortağın ortaklıktan çıkarılması gerektiğini mahkemeye başvurarak inceletme olanağının, sözleşmede hüküm olmaması nedeni ile, kabul edilmemesi sisteme ve yorum kurallarına da aykırı düşer. Bu durum karşısında mahkeme kararı ile bir ortağın haklı nedenlerle ortaklıktan çıkarılması hükmünün 197. maddenin anlam ve özünde var olduğunu var saymak zorunludur.
TTK.nun 197/1. maddesindeki bir ortak deyimini de sınırlayıcı anlamda yorumlamamak ve bunu ortaklardan herhangi biri şeklinde anlamak ve bunun doğal sonucu olarak da, bir ortağın olduğu gibi, birden çok ortağın, şahıslarına ait nedenlerden dolayı ortklığın feshinin istenebileceği hallerde de bunlar dışındaki ortakların mahkemeye başvurarak bunların ortaklıktan çıkarılacak ortaklığın devamına karar verilmesini isteyebilirler. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan "çıkarılan ortak veya ortakların, kararın noter aracılığı ile tebliğinden itibaren 3 ay içinde iptal davası açabilecekleri" olanağının da, ortaklık ana sözleşmesinde hüküm bulunması nedeni ile diğer ortakların oyçokluğuyla verecekleri karara karşı olarak kabul etmek gerekir. Çünkü aynı seviyede bir mahkemenin kararına karşı diğer mahkemede iptal davası açılması usul hükümleri karşısında olanaksızdır.
Bu suretle 6762 sayılı TTK.nuna ait tasarı ve hükümet gerekçesi ile Adliye Encümeni mazbatasındaki açıklamaların ışığı altında davacıların dava açmak hakkının kabulü ve işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Duruşmalı temyiz eden: Davacılar vekili.
Duruşma yapılması için tayin edilen 14/10/1981 Çarşamba günü belli zamanda temyiz eden ve duruşma isteyen davacılar ( B.V. ) ve arkadaşları vekilleri Av. ( .......... ) ile karşı taraf davalılar ( A.D. ) ve arkadaşları vekilleri AV. ( .......... )'in davetiye tebliğine rağmen gelmedikleri tesbit olundu.
Temyiz dilekçesinin süresinde verilip kaydedildiği incelenerek anlaşıldı. Hukuk Genel Kurulunca, vaktin yetersizliğinden dolayı işin incelenerek karara bağlanmasının başka güne bırakılması uygun görüldü.
Bugün dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara, Özel Daire bozma kararında gösterilen gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA 28/10/1981 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Daire kararındaki karşıoy yazısındaki gerekçelerden başka aşağıdaki nedenlerle de Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına iştirak etmiyor ve mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünü savunuyorum:
Davada sözkonusu şirket bir süreli adi komandit şirkettir. Uyuşmazlık bir kaç ortağın şirketten çıkarılarak şirketin kalan ortaklarla devamına karar verilmesi isteminden ibarettir.
TTK.nun 267. maddesinin yollamasıyla kollektif şirketlere ait infisah ve tasfiye ile ortakların şirketten çıkma ve çıkarılmalarına ilişkin aynı yasanın 185-242. maddeleri hükümleri komandit şirketlere de uygulanacaktır.
Olayda davacı durumundaki şirket ortakları, TTK.nun 197. maddesi hükmünden yararlanarak davalı ortaklara ait şahsi sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği halin doğduğunu, ancak kendilerinin şirketin feshini istemediklerini, davalı ortakların şirketten çıkarılmalarına ve şirketin kalan ortaklarla devamına karar verilmesini talep ettiklerini bildirmişlerdir.
Gözlenebileceği gibi TTK.nun 197. maddesi, süreli kollektif şirketlerde, şirket sözleşmesinde hüküm bulunmak kaydiyle diğer ortakların ekseriyetinin, bir ortağın şahsına ait sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği hallerde, o ortağın şirketten çıkarılması suretiyle şirketin devamına karar verebilecekleri hükmünü taşımaktadır.
Oysa, davamızdaki olayda, şirket sözleşmesinde, TTK.nun 197. maddesinin aradığı, yani bir ortağın şahsına ait nedenlerle şirketin feshinin istenebileceği hallerde diğer ortakların çoğunluğunun bir ortağın şirketten çıkarılmasına ve şirketin kalanlarla devamına karar alabileceğine dair bir hüküm yoktur. Onun içindir ki, davacılar bu konuda kendileri karar alamamışlar ve mahkemeye başvurmuşlardır.
Bu konuda iki ayrı görüş ileri sürülmektedir. Bir görüşe göre, sözleşmede hüküm yoksa ortağın çıkarılması suretiyle şirketin devamına karar verilmesi için mahkemeye dahi başvurulamaz; ikinci görüşe göre ise, bu halde diğer ortaklarca oybirliği ile karar verilebilir, mahkemeye müracaata dahi gerek yoktur ( Prof. Yaşar Karayalçın, Ticaret Hukuku, II. Şirketler Hukuku, ikinci bası, 1973, sh. 286, 287, 152, 153 ).
Dairemiz, İsviçre Borçlar Kanununun TTK.nun 197. maddesinin karşılığı olan 577. maddesindeki "bir veya birkaç, ortağa ilişkin olarak ve haklı nedenlere dayanılarak şirketin feshinin istenebileceği hallerde, diğer bütün ortakların talebi halinde, hakimin bu ortakların şirketten çıkarılmalarına karar verebileceği" hükmünden de esinlenerek ve fakat ticari hayatın zorunluklarını da gözönüne alarak, süreli kollektif veya komandit şirketlerde, yukarıda belirtildiği gibi sözleşmede hüküm olmasa dahi, diğer ortakların oybirliği ile ve haklı nedenlerle bir veya birden çok ortağın şirketten çıkarılmalarına ve şirketin kalan ortaklarla devamına, karar verilmesini mahkemeden isteyebileceğini, oybirliği ile benimsemiş bulunmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu da, bu kararı ile, bu görüşü kabullenmiş bulunmaktadır.
Bu noktaya kadar Daire ve Hukuk Genel Kurulu Kararı ile hemfikiriz.
Ancak olayın ortaya koyduğu özellik bakımından Dairenin ve Genel Kurulun bu özelliği nazara almadan vardığı sonuca iştirak edemiyoruz.
1. özellik, işbu davanın niteliğinden doğmaktadır. Davada, davalı ortakların haklı nedenlerle şirketten çıkarılmaları ve şirketin kalan ortaklarla devamı istenmektedir.
Bilindiği üzere davalar eda davaları, tesbit davaları ve inşai ( yapıcı ) davalar olarak üçe ayrılırlar ( Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Bası, Cilt I, 1979, sh. 905 vd. ). Eda davasında davalının bir şey yapması veya yapmaması yahut bir şey vermesi talep edilir. Davamızın konusu böyle bir isteği içermediğinden olayda bir eda davası söz konusu değildir. Tesbit davaları ise bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tesbitine ilişkin davalardır. Olayımızda bir hukuki ilişkinin tesbiti de istenmemektedir. O halde bu bir tesbit davası da değildir ( Hemen hemen her davada bir tesbit kısmının bulunması hususu hariç ). İnşai davalara, yani yenilik doğuran davalara gelince, bunlarla mevcut olan bir hukuki durumun değiştirilmesi veya kaldırılması yahut yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. Kural olarak, inşai davalar geleceği etkiler, geçmişe etkili değildirler. İstisnai olarak, geçmişe etkili inşai davalar da mevcuttur ( şirketler genel kurul kararlarının iptali davalarında olduğu gibi ). Geleceğe etkili inşai davalara da örnek olarak şirketlerin feshi davası gösterilebilir ( Prof. Baki Kuru, age., sh. 936-944 ); ( Prof. Yaşar Karayalçın, age., sh. 159 ). Geleceğe etkili inşai davalarda ise yeni hukuki durum ancak mahkemenin verdiği inşai nitelikteki kararın kesinleşmesi ile meydana gelir ( Baki Kuru, age., sh. 940 ). Bu hüküm geçmişe etkili değildir. Dava tarihi itibariyle bir hak doğurmaz.
Olayımızı incelediğimizde davacılar, davalıların şirketten çıkarılmalarına ve şirketin kendi aralarında yani daha az ortakla devamına karar verilmesini istemektedirler. Bu davada yeni bir hukuki durumun yaratılması veya mevcut bir hukuki durumun değiştirilmesinin istendiği gözlenmektedir. O halde, dava niteliği itibariyle bir inşai ( yenilik doğuran ) davadır. Bu sonucu doğurmağa davacıların iradesi tek başına yetmediği cihetle davacıların arzu ettiği sonuç ancak mahkeme hükmü ile doğacaktır. Binnetice, elde edilmek istenen sonuç, ancak mahkeme kararıyle elde edilecek ve yine ancak kararın kesinleşmesi tarihinde ve ileriye doğru etki yapacaktır.
Dava, işbu dosya ile, halen devam ettiğine göre ortada henüz yenilik doğuran ( inşai ) bir karar da yoktur. O halde tarafların ortak oldukları şirketin şu andaki durumu nedir, şirket halen mevcut mudur? Hüküm vermeğe gerek var mıdır )?.
Şirketin süreli olduğunu belirtmiştik. Şirket sözleşmesinde, şirketin sona ermesinden bir süre önce ortakların şirket müddetini uzatmayacaklarını bildirmemeleri halinde şirketin aynı süre için uzayacağı hükmü mevcuttur. Binnetice, ortaklardan biri süreyi uzatmayacağını bildirdiği ( sözleşme maddesine göre, feshi ihbar ettiği ) takdirde şirket, süresi sonunda, infisah edecek, sona erecektir.
Bir ortağın bu şekilde izhar ettiği fesih iradesi ( şirketin süresini uzatmama iradesi ) inşai ( yapıcı ) veya, diğer bir deyimle, bozucu yenilik doğuran bir haktır ( Prof. Yaşar Karayalçın, age., sh. 158-Prof. Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, Cilt I, Genel Hükümler, 1976, sh. 50-51 ). Yenilik doğuran haklar ise sonuç doğurmak bakımından davaya ve mahkeme hükmüne ihtiyaç duymazlar. Bu şekildeki bir irade beyanı karşı tarafa ulaşmakla, kendiliğinden sonuç doğurur.
Olayımızda davalılar, şirketin feshini ( uzatmayacakları arzularını ) davacı ortaklara bildirmişlerdir. Bu bozucu yenilik doğuran irade beyanı davacılara ulaşmakla sonuç doğuracaktır, yani şirket, süresi sonunda infisah edecektir. Şirket süresi AĞustos 1978'de bitmektedir. Dava 31.5.1978'de açılmıştır. Ancak dava, yukarıda açıklandığı üzere, inşai bir dava niteliğinde olduğundan, sonuçta davacıların talep ettikleri gibi bir karar verilse bile, bu karar geçmişe etkili olmayacaktır. Ancak, dava görülürken, davalıların izhar ettikleri bozucu yenilik doğuran irade beyanı, sonucunu doğuracaktır ve bize göre doğurmuştur. Yani bu irade beyanı sonucu şirket Ağustos 1978 tarihinde sona ermiştir, infisah etmiştir. Açılmış bulunan bu davanın davalıların irade beyanlarının sonucunu etkileyecek, sonuç doğurmasını engelliyecek bir niteliği yoktur. Halihazır durumda, ortada bir şirket kalmamış bulunmaktadır veya ancak tasfiye için mevcudiyetini sürdürmektedir. TTK.nun 193. maddesi hükmüne göre infisah ile ortakların idare hakları da sona ermiştir. Ortada ortakların iç ilişkisi bakımından ve hukuken mevcut bir şirket kalmadığından, bazı ortakların ihracı ve kalan ortaklarla şirketin devamı hakkındaki davanın konusu da kalmamış olmaktadır.
Bu durumda, konusu kalmamış olan davanın reddi gerekir, gerekçesiyle sonucu itibariyle doğru olan hükmün onanması lazım geldiği kanaatiyle ve ayrıca daire kararındaki karşıoyumdaki gerekçelerle çoğunluğun bozma kararına karşıyım.