 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E: 1980/6-254
K: 1980/358
T: 18.11.1980
- DOLANDIRICILIK (AKIL HASTASINI KANDIRMAK)
ÖZET: 1- Dolandırıcılık kandırmak tır. Suçtan zarar görenin durumundan yararlanmak dolandırıcılık sayılamaz.
2- Akıl hastası olan suçtan zarar görenin bu durumunu bilerek bağıt [akit] yapmaya zorlandığının veya kandırıldığının saptanması önem kazanmaktadır.
3- Tapu dairesinde bir bedel karşılığı ile yapılan ve tamamlanan satış işleminden sonra satın alanların suçtan zarar görene ayrıca bir otomobil satıp devretmeleri ve bir de borç senedi vermeleri bu kimselerin dolandırıcılık kastı ile hareket etmediklerini gösterir.
(765 s. TCK m. 503/1)
Dolandırıcılıktan sanık Ahmet'in hükümlülüğüne dair (Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesi) nden verilen 9/1/1979 gün ve 277/14 sayılı hüküm, sanığın temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulup yerine geri çevrilmiştir.
Direnmeğe ilişkin aynı mahkemeden verilen 27/2/1980 gün ve 302/54 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi C. Savcısı ve sanık tarafından süresinde verilen dilekçe ile istenilmiş, sanık yönünden koşulu da yerine getirilmiş olduğundan dosya C. Başsavcılığı'nın hükmün bozulması istemini bildiren 29/5/1980 gün ve 6/4234 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kuruluca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Dolandırıcılıktan sanık Ahmet'in TCK.nun 503/1, 522;, 5434 sayılı Yasanın 2. maddesi gereğince 4 ay 15 gün hapis ve 375 lira ağır para cezası ile tecziyesine ilişkin hükmü, özel daire: (dolandırıcılık suçu, "bir kimseyi hulüs ve saffetinden bilistifade kandıracak mahiyette sanilar ve hileler yaparak hataya" düşürüp onun zararına yarar sağlamak suretiyle oluşur. Buna nazaran kuşkusuz eylemin eri esaslı unsurlarından biri, sanığın karşısındakini kandıracak mahiyette sania ve hile yaparak hataya düşürmesidir. Mağdur Ahmet Serdar'ın sanıkla anlaşma ve tapu memuru huzurunda satış aktini yaptığı esnada, şuuruna hakim bulunmadığı ve medeni haklarını kullanmak ehliyetini haiz olmadığı ve bu nedenle vesayet altına alındığı, ilam, tanıkların beyanı, hakimler kurulunun izlenimi ve özellikle raporla saptanmıştır. Bu hal satış aktinin "hukuki muamelenin" iptaline bir neden teşkil edebilirse, de; sözü edilen maddedeki suçun oluşabilmesi için ayrıca sanığın da sana ve hile kullanarak muhartabını mülkünü satmaya razı ettiğinin delilleri ile belli olması ve karar yerinde bu delillerin neler olduğunun açıklanıp gösterilmesi gerekir. Oysa ki kararda bu yasal zorunluluk yerine getirilmemiştir. Bu duruma nazaran kendiliğinden mümkünü satışa çıkaran ve müşteri arayan mağdur, sanığı yasanın aradığı koşullar altında kandırdığına ve memur huzurunda akti icra etmeğe muvafakatını sağladığına iliskin delillerin .nelerden ibaret olduğu kararda belirtilmeden yazılı şekilde "sanık Ahmet'in ikna edici sözlerine kanarak ve ayrıca bir otomobilde vereceğine inanarak" denilmek yetinilip mahkumiyet hükmü tesisi) isabetsizliğinden bozmuş; yerel mahkeme ise: (bozma kararı üzerine açıklanmasında zorunluluk bulunan husus: Mağdurun ilk bakışta hal ve hareketi itibariyle herkesce tereddüt edilmeden deli damgası vurulacak bir kişi olduğudur. Aptallık ve salaklık yüzünden tamamen akmaktadır. Mağdur duruşmada: 100.000 liraya ihtiyacı olduğunu, sol bir dergi çıkaracağını, Sıhihiye'deki evi bu nedenle satışa çıkardığını, Dedemandaki havuza yüzmeyi gittiğini, Kemale "burayı satayım" dediğini, orada Dedeman iş Hanında Sekreter Ahmet'in karşısına çıktığını ve "Dedemana lüzum yok, bana sat" dediğini, yılbaşı gecesi bunalım geçirdiğini, 3 Ocaktan gene Dedeman İş Hanı'na gittiğini, "satmaktan vazgeçtiğini" söylediğini, sanığın "Ben MİT.'tenim ve İngiliz öldürdüm" dediğini, kendisine titreme geldiğini, şuurunun bozulduğunu ve tapuya gidilip satış yapıldığını, para vermediklerini, sonradan 50.000 lira para ve 50.000 lira değerinde bir araba verildiğini, arabanın nerede olduğunu bilmediğini, 20.000 liralıkta bono verildiğini söylemiştir. Mağdurun bir takım gereksiz ve ileri isteklerini çabuk değerlendiren sanık hemen bu iş için en uygun tip olarak gördüğü mağdurdan bu daireyi satın almak için gerekli girişim ve davranışlarda bulunmuştur. Kanunda akıl hastası dol andırılamaz diye bir hüküm yoktur. Kişilerin akıl bakımından mevcut güçlerinin derecesine göre hile ve sanialar gerekir. Mağdurun durumu gözönüne alındığı zaman hile ve saniada çok fazla ileri gitmeye gerek yoktur. En az 300.000 lira değerindeki bir apartman dairesini 180.000 lira noksanı ile tapuda satın alması ve bunun için de 55.000 lira ödemesi sanığın dolandırıcılık kastı içinde hareket ettiğini açıkça göstermektedir. Sanığın söylediği sözler dahi hile ve sania içinde olduğunu açıklar niteliktedir. Mahkemenin tarafsız olmadığını ima eder şekildeki davranışlar dahi, şüpheci ve gerekenden çok dikkatli, ileri davran işten çekinmeyecek bir tip olması sebebiyle, mağdura, kendisinin MİT. örgütünden olduğunu söylediği gerçek kabul edilmiştir. Akıl hastası olduğu yüzünden belli ve konuşmalarından kolayca anlaşılan mağdur için onu kandırma bakımından sanialar ve hileler yapmaya gerekte yoktur. Bu sebepten mağduru rahatlıkla dolandırmış ve kendisini kenara çekerek bu daireyi karısı üzerine kaydettirmiştir) gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Dosyaya, oluşa ve mevcut delillere göre: Mağdur Ahmet Serdar, suç tarihinde Çankaya Emlak Vergisi Dairesi Müdürlüğünde memur olarak çalışmakta, aynı zamanda Bursa Eğitim Enstitüsü 2. sınıfta öğrencilik yapmaktadır. Kendisi ile yakın temasta bulunan daire arkadaşları, amirleri ve apartman komşuları kendisine anormal bir kişi olarak nitelendirdikleri gibi (bir kısım tanıklar "hareketleri normal di" diyorlar. Kendi ile ilgili resmi işlemler yapan noter katibi ve tapu sici 1 muhafız muavini de "anormal bir halini sezinleyemediklerin" söylemektedirler); 1973 ve 1974 yıllarında psikolojik depresyon nedeniyle askerliği iki defa tehir edilmiş, A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürüsüsü Başkanı Prof. Dr. Kıyas Ünal, Doç. Dr. Gülören Ünlüoğlu, Doç. Drışık Sayıl tarafından düzenlenen 25/7/1977 tarihli raporda da: "Mağdurdaki şizofreni hastalığının uzun süreden beri devam ede gelmekte olduğu... 4/1/1977 tarihinde yapılan satış akti sırasında da kronik hastalığının süreci içinde olduğu" belirtilmiştir. Sol içerikli bir dergi çıkarmaya karar veren mağdur, adına kayıtlı dairesini varlıklı bir kişi olarak tanıdığı Öteli sahibi Kemale satmak üzere gittiği Dedeman Oteli'nde tanıştığı ve aynı şahsın madencilik şirketinde çalışan sanıkla anlaşarak, bilirkişi tarafından (307.151) lira değer biçilen (15.000) lira ipotekli dairesini (140.000) liraya satmıştır. Satış bedelinden bir kısmı eline geçince evini terkettiği, görevinden istifa ettiği, çeşitli şehirlerde dolaştığı için ifadesine 10/3/1977 tarihinde başvurulabilmiştir. C. Savcısınca alınan bu ifadesinde mağdur: "Satış için anlaştıktan iki gün sonra vazgeçtiğini sanığa söylediğini, ancak sanığın MİT.'de çalıştığını, bir İngiliz'i öldürdüğünü, tabancası olduğunu, söylemesinden korkup etkisi altında kalarak, yeniden dairesini sanığa satmaya karar verdiğini" iddia etmektedir.
Olay bu şekilde özetlendikten sonra, öncelikle direnme kararında: (Mağdur şuuruna sahip olmayan ve medeni haklarını kullanma ehliyeti bulunmayan bir kişidir. Bozma kararı üzerine açıklanmasında zorunluk bulunan husus mağdurun ilk başta hal ve hareketi itibariyle herkesçe tereddüt edilmeden deli damgası vurulacak bir kişi olduğudur. Aptallık ve salaklık tamamen yüzünden akmaktadır... Kanunda akıl hastası dolandırılmaz diye bir hüküm yoktur. Kişilerin akıl bakımından güçlenim derecelerine göre hile ve sanialar gerekir. Mağdurun durumu gözönüne alındığı zaman hile ve saniada çok fazla ileri gitmeye gerek yoktur... Mağdur daima hataya düşürülmeye hazır durumdadır. Nitekim bunu kolayca sezip anlayan sanık, gereken girişim ve davranışlarda bulunmuştur) yolundaki görüşleri üze rinde durmak gerekmektedir.
TCK.nun 503. maddesinde bahse konu olan dolandırıcılık cürmünü teşkil eden unsurlardan birincisi, bir kimsenin hulüs ve saffetinden faydalanarak onu kandırıcı mahiyetiyle ve sanialar yapılmasıdır.
Hulüs; Lügat manası itibariyle saflı(k, doğruluk, samimilik manalarını tazammun eder. Saffet; Lügat manası olarak saflık, temizlik, arılık manasını ifade eder. Şu halde hulüs ve saffetten, dürüst ve temiz bir kimsenin, herkesin kendi gibi olduğunu kabul eden kimse olarak .manalandırılmak lazımdır.
Hulüs ve saffetten istifade ile hataya düşürülmüş olmanın mağdurda istisnai bir hal teşkil etmesi lazımdır. Hata bir insan hayatında istisnadır. Akıl malülu için hata bir kaidedir. Dolandırıcılık kandırmaktır. Sadece mağdurun durumundan istifade etmek dolandırıcılık sayılamaz. Manzini'nin dediği gibi otomatik satış yapan makinaları, hileli maddi bir vasıta ile harekete geçirip içindeki şeyi alan kimse, nasıl makinayı ve sahibini dolandırmış sayılamaz ve sadece hırsızlık etmiş sayılırsa bir deli, aptal veya küçüğün hile ve sanialarla kandırılması değil, onlar zararına bir hırsızlık suçunun işlenmiş olması bahis mevzuudur Faruk Erem, Türk Ceza Hukuku, Cilt: 2, 1965 Basımı,sh.: 1113-1125). Bu durumda sanık Ahmet'in, mağdurun akıl hastası olduğum. bilerek onu akit yapmaya zorladığı veya ikna ettiğinin tespiti önem kazanmaktadır.
Mağdur, dairesini sanıkla tanışmadan satılığa çıkarmaya karar vermiştir. Suç tarihinde kendisi beş yıldır Çaıaya Emlak Vergi Dairesi de çalışmakta, aynı zamanda Bursa Eğitim Enstitüsü 2. Sınıfında okumaktadır. Sanıkla uzun süre beraber olma imkanını bulan bir kısım tanıklar "Mağdurun anormal halleri olduğundan" bahsetmekte iseler de; tanıklardan Nuray: (Satılan dairenin bulunduğu apartman da dairem vardır. 1972 - 1975 tarihleri arasında Serdar'la aynı daire de de çalıştım. Durumu normal idi. Hareketlerinde herhangi bir saflık veya anormal bir durum yoktu). Satış aktine konu olan dairenin bulunduğu apartmanın 9 yıldır yöneticiliğini yapan tanık Sabahat: Davacının Oğlu Serdar'ı gördüm. Herhangi bir anormal hareketini görmedim. Normal bir durumu vardı). Ankara 3. Noterliğinde memur tanık Rulsuh (Şahitlik için çağrılınca evrak karıştırdım. Mağdurun vekilini azil muamelesine, bir de otomobil satış senedine rastladım Dairem izde normal şahısların işleri yapılır. Şahıs normal olmasaydı işleri yapılmazdı. Biz noter muamelelerinde durumu normal olmayan şahıslardan doktor raporu isteriz) dedikleri gibi, Çarakaya 3. Bölge Tapu Sicil Muhafızlığı'nın, C. Savcılığına yazdığı 15/2/1977 tarihli cevabi yazısında: (Satış işleminde herhangi bir hile ve aykırılık bulunmadığı ;kayıtlarımızın tetkikinden anlaşılmıştır) denilmektedir.
Sanıkla mağdur daha önceden tanışmamaktadır. Ancak bu satış işlemi dolayısiyle bir kaç kere karşılaşmışlardır. Toplanan delillere göre, sanığın mağdurdaki akıl hastalığını bilerek ve bu durumundan yararlanmak niyetiyle satış işlemini yaptırdığını kabule olanak bulunmamaktadır.
Mağdur Ahmet Serdar, C. Savcısına verdiği 10/3/1977 tarihli ifa delerinde: (Sanığa durumu anlattım. "Daireyi kendisi almak istediğini" söyledi. Anlaştık. Bu arada evdekilerin telkinleri ve nasihatları oldu. Fakat daireyi satacağımı bilmiyorlardı. İki gün sonra sanıkla buluştuğumuzda "daneyi satmaktan vazgeçtiğimi" söyledim. Sanık bana MIT.'te çalıştığını, bir İngiliz'i öldürdüğünü ve tabancası olduğunu söyleyerek beni korkuttu ve tabancasını gösterdi. Ben de etkisi altında kaldım ve dairemi ona satmaya karar verdim) demekte iSE de; sanık tarafdan. bu şekilde sözler sarfedildiğine dair mağdurun iddialarından başka herhangi bir delil elde edilememiştir. Mağdur aynı ifadesinde: (Bu işlemden sonra babasının kendisine kızacağı nı düşünerek, İstanbul'a gittiğini, orada ve bazı vilayetlerde bir süre dolaştığını, bilahare babasının kendisini otelde bulduğunu), ifade ettiği gibi, İstanbuldan çalıştığı daireye gönderdiği istifa dilekçesinde: (Yurt dışına gideceği için görevinden istifa ettiğinden) de bahsetmektedir. Yaptığı uygunsuz işler nedeniyle babasından korkan mağdurun, hareketlerini mazur göstermek için, sonradan sanığa atfen bir takım sözleri uydurmuş olması da olanak dışı değildir. Nitekim mağdurun babası Selahattin tarafından, satış işleminden bir gün sonra C. Savcılığına verilen 5/1/1977 tarihli şikayet dilekçesinde: (oğlu Serdar'ın Bursa Eğitim Enstitüsü"nde bulunduğunu, kendisinin Bursa'dan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsüne naklinin yapılacağı vaat edilmek ve ayrıca sanıklardan Havva tarafından evet edinileceği söylenmek suretiyle, akıl dengesinin bozuk oluşundan yararlanarak, hile ile kandırarak, değeri 300.000 lira olan apartman dairesini Havva'ya satış yaptırılmak suretiyle dolandırıldığından) bahsedilmekte, dolandırılma nedeni olarak mağdurun söylediklerinden başka nedenler ileri sürülmektedir. Bu durumda mağdurun iddialarını samimiyetini kabul etmeye olanak yoktur.
Bir an için mağdurun ifadesinin samimi olduğu kabul edilse dahi, olayda mağdurun kandırılması değil, tehditle bir işlemi yaptırmaya zorlanması söz konusudur. Bu sözlerin söylenmesinden satış işlemlerinin tamamlanmasına kadar bir kaç gün geçmiştir. Mağdur sanığı yetkili mercilere şikayet edebilir, babasına veya avukat olan ablasına durumu anlatabilir veya tapu memuruna satıştan vazgeçtiğini söyleyebilirdi.
Çankaya Tapu Sidi Muhafızlığı 'nın 15/12/1977 tarihli yazısında, mağdurun 4/1/1977de 140.000 lira bedelle dairesini sanığın eşi diğer sanık Havva'ya devrettiği belirtilmektedir. Bu işlemin tamamlanmasına rağmen sanıklardan Havva, 6/1/1977 tarihinde 1960 modeli, 4 kapılı Opel Marka hususi otomobilinin 25.000 lira bedelle mağdura devir işlemini yapmış, diğer sanık Ahmet'de mağdura 20.000 liralık borç senedi vermiştir. Bu hususi arda dosyada mevcut belgeler dahi sanıkların dolandırıcılık kastiyle hareket etmediklerini göstermektedir.
Bu itibarla özel dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, oluşa ve delillere uygun düşmeyen gerekçelerle eski hükümde direnilmesine karar verilmesi yasaya aykırı görüldüğünden, C. Savcısı ve sanık vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki isteme uygun şekilde direnme hükmünün (BOZULMASINA), depo parasının geri verilmesine 18/11/1980 gününde oybirliğiyle karar verildi.